Şimdi Yapsın Büyüdüğü Zaman Nasılsa Yapamayacak!

Kız Çocuklarını Fıtrata Uygun Yetiştirememek-2

Günümüz kız çocuklarının giyimlerine bakıyoruz erkek çocukları gibi. Özelliklede kız çocuklarının hayatlarında etek diye bir şey yok. Oysa etek giyen çocuklar, oturmasına kalkmasına dikkat edeceklerinden uygunsuz oturmalardan da kendilerini sakınacaklardır.

Erkeklerin giymesi gereken pantolonları kızlar abartarak giymektedirler. Giydikleri de normal dikilmiş pantolon yerine daracık pantolonlar ya da moda diye jiletlenmiş pantolonlar. Bu da çocukların giydikleri giysilerle kendilerini bütünleştirmelerine neden olacaktır. Yani erkek gibi giyinen kızlar ister istemez erkek gibi rahat hal ve hareketleri olacaktır.

Çocukların giyinişleri, hal ve hareketleri böyle olunca annelerinde kendilerine göre bir savunmaları olacaktır. “Şimdi giysin nasılsa büyüdüğü zaman giyemeyecek!” “Şimdi yapsın büyüdüğü zaman nasıl olsa yapamayacak!” İşin garip tarafı dini hassasiyeti olmayan anne babalar, çocuğum daha küçük büyüyünce giysin ya da büyüyünce yapsın demiyorlar. Böyle bir kaygıları da yok. Alması gereken veya yapmaları gereken bir şey varsa daha küçük yaştan itibaren eğitimlerini aldırmaya çalışmaktadırlar. Piyano, bale gibi.

Daha küçük şimdi giysin şimdi yapsın düşünce ve anlayış, annenin kendini kandırmaktan başka bir işe yaramadığını sokak ve caddelere baktığımız zaman çok daha iyi görmekteyiz.  Anne kapalı, yanında yürüyen lise çağındaki İslami esaslara göre giyinmesi gereken kız çocuğu açık. Mevsim bir de yaz ise açıklık iyice abartıldığını görmekteyiz.

Atalarımızın  “Ağaç yaş iken eğilir.” atasözünde de olduğu gibi zamanında yapılmayan ve verilmeyen eğitim ilerde birçok sıkıntıyı da beraberinde getirecektir. Çünkü çocuğun hayatına arkadaşları, okul ve toplum girecektir. Önceleri çocuklar annelerini model alırken çocuğun büyümesiyle model aldığı kişiler ev dışında sevdiği, imrendiği kişi ve kişiler olacaktır. Şimdi yapsın ilerde nasıl olsa yapamayacak dediğimiz çocuklar; “Hayır ben yapmak istiyorum, giymek istiyorum onu yaparsan/giyersen bana gülerler. Ya da neyi giyip giymeyeceğime ben karar veririm siz bana karışmazsınız.” gibi tepkilerle karşımıza çıkmaktadırlar. Ailesinin zoruyla kapananlarda başları kapalı geri kalan kısımları erkek gibi. Başörtüsü olmasa arkadan baktığınızda rahatlıkla kızdır diyemezsiniz.

Ebu Hureyre anlatıyor: Allah’ın Resulü (s.a) şöyle buyurdu: “Ateş ehlinden /Cehennem halkından iki sınıf var ki henüz görmedim: Biri; yanlarında inek/sığır kuyruğuna benzeyen sopalar/joplar bulunan, onlarla insanları döven bir topluluk. Diğeri ise;

1- Giyindiği halde açık olan (teni gösteren ince elbise giyinen veya bedenlerinin bir tarafı tamamen açık olan),

2- Erkeklere olan meyillerini yansıtan /veya omuzlarını sallayarak, çalımlı (kötü kadınların yürüyüşüyle) yürüyen,

3- Başları bir tarafa meyleden develerin hörgücü gibi olan kadınlar. Bu kadınlar cennete giremez ve –kokusu şu kadar/çok uzak mesafeden alınabilen- cennetin kokusunu dahi koklayamazlar.” (Müslim, Libas, 125)

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de de şöyle buyurmaktadır: “Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir giysi, bir de giyip süsleneceğiniz bir giysi indirdik. Takva örtüsü ise daha hayırlıdır. (A’raf7/26)

Mutfağa Sokulmayan Kızlar

Günümüzde çocuk eğitimi sadece akademik başarış üzerine odaklanmıştır. Çocuk eğitim sadece okul başarısı üzerine kurulunca çocukların sorumluluk adına yapması gerekenlerde anneleri tarafından yapılacaktır. Hal böyle olunca da çocuklar, aile içinde fıtratlarına uygun sorumluluk bilincini kazanamamaktadırlar.

Bırakın ilkokul ortaokula giden çocukları, liseye giden kız çocuklarının birçoğunu sabahları yataklarından anneleri kaldırmakta ve kahvaltıları anneleri tarafından hazırlanmaktadır.

Yine liseye giden kız çocuklarını birçoğu bırakın yemek yapmasını çay yapmasını dahi bilmektedirler. Üniversiteye giden kızlarında birçoğu doğru dürüst yemek yapmasını bilmemektedirler. Kız çocukları anneleri tarafından bütün ihtiyaçları ayaklarına götürüldükleri için birçoğu mutfağın yolunu bilmemektedirler.  “Aman kızım, git sen dersine çalış!” diyerek mutfağa sokulmayan kızlar, erkek çocuğu gibi sofra hazır olduğu zaman gelir yemeğini yer yine erkek çocuğu gibi yemeğini yedikten sofradan kalkıp odasına gider. Sofra kalkacak mı bulaşık yıkanacak mı diye bir dertleri yok. Gerçi anneleri de; “Bırak kızım, git sen dersine çalış! Ben kaldırırım, ben yıkarım!” diyerek girmek isteyen çocukları da mutfağa sokmamaktadırlar.

Okusun kariyer sahibi olsun diyerek ev işleri yaptırılmayan kız çocukları evlendikleri zaman evlilik hayatlarında sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bizim kültürümüzde yemek bulaşık kadının görevi denilerek hâlâ erkek çocukları mutfağa sokulmamaktadır. Erkeklerin mutfak diye bir dertleri olmadığı için işten geldikleri zaman annesinin evine gelmiş gibi doğruca oturma odasına geçmekte ve her şeyi ayaklarına beklemektedirler. Kızlarda işten geldikleri zaman mutfak, çocuk derken bütün ev işleri ona baktıkları için tüm yük onların üzerine kalmaktadır. Eşinden yardım istediği zamanda tartışma çıkmaktadır.

Yine evlilikte duygusal ilişkilerde de zaman zaman beklentilere bağlı olarak eşler arasında sıkıntılar yaşanmaktadır. Evin prens ve prensesleri olarak yetiştirilen bu çocuklar, annelerinden gördüğü fedakarlığı evlilik hayatlarında eşlerinden beklemektedirler. Burada gözden kaçırdıkları şey, birisi her fedakârlığı göze alıp katlanıp yapan anne, diğeri de hayatın sorumluluklarını paylaşma adına evlendiği eşi. Eğer eşler bu iki önemli farkı fark edemedikleri zaman sıkıntılar, ardından da kavgalar başlıyor. Sonrasında aileler tartışmaların içine girmekte ve evliliklerin temeli sarsılmaktadır.

Okusunlar Ancak…

Günümüzde kız çocuklarının yetiştirilmesi adına birçok değişikliklere uğradı. Kız çocuklarında bulunması gereken birçok güzellikler ortadan kayboldu. Her şey kariyer üzerine kurulduğu günümüzde, çocukların duygu ve davranışları göz ardı edilmektedir. Kız çocuklarının fıtratlarına uygun yeterince şefkat, merhamet ve sadakat verilemedi. Bunun yerine hayatın acımasızlığı bahane edilerek hırs ve rekabet duyguları öğretildi.  Bunun sonucunda da kızlar fıtrata uygun gerçek anlamda ne anne olabildiler ne de duygularını yaşayabildiler. Bugün birçok Avrupa toplumunun ahlaki anlamda yaşamış oldukları sorunların temelinde özellikle kız çocuklarını fıtratlarına uygun yetiştirememelerinden kaynaklanmaktadır.

“İlim müminin yitik malıdır onu nerde bulursa alır.” (Tirmizi, İlim,2687) hadisince kız çocukları okutulsun hem de sonuna kadar. Ancak ailede eğitim özellikle kız çocuklarının fıtratına uygun olarak yapılsın. Anneliği ikinci plana attırarak sadece kariyer için eğitim aldırmamak gerekir. Çocukları okuturken ilerde bir eş olacağını ve en önemlisi anne olacağını unutturmamak ve ona göre yetiştirmek gerekir.

“İlim tahsil etmek kadın-erkek her Müslümana farzdır.” (Camius Sağir,ilim, 409) hadisince kızlar okutulsun hem de sonuna kadar diyoruz. Ancak eğitimi sadece dünya hayatı için değil ahiret hayatı içinde alsınlar. Çünkü iyi yetişmiş ve iyi eğitim almış kız çocukları ilerde anne olduğu zaman kendi çocuklarını daha bilinçli yetiştirecektir. Bu da geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız fıtratına uygun ve iyi eğitim almış bir annenin elinden yetişmesi toplumun geleceği açısından daha güvende olacaktır

Sonuç olarak; kadınlar hangi meslekten olurlarsa olsunlar bir eştir. En önemlisi Rabbimizin Rahim isminin tecelli ettiği bir annedir.  Konumu ne olursa olsun ilerde Rabbim nasip ederse her şartlarda anne olacak kız çocuklarını yaradılışları gereği fıtrata uygun ilmek ilmek işleyerek yetiştirmek gerekir.

Kız çocukları yetiştirirken onları gereken bilgiyle donatmak, dini eğitimlerini eksik etmemek ve güzel bir ahlak ile terbiye etmek gerekir. Peygamber Efendimiz (s.a.v):

“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle yan yana bulunacağız.” (Müslim, Bir, 149; Tirmizi Bir, 13)

“Kız çocuğunu güzelce terbiye edip, Allah-ü Teâlâ’nın verdiği nimetlerle bolluk içinde yedirir giydirirse, o kız çocuğu onun için bir bereket olur, Cehennemden kurtulup kolayca Cennete girmesine vesile olur.” (Taberani) buyurmaktadır.

Mehmet Emin Karabacak

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: