Sömürmeden üretime, refaha giden yolu açan kapı: Karz-ı Hasen

Mehmet Abidin Kartal

Her sistem, her düşünce ve her doktrinin temeli inanca dayanır. İnsanların ve toplumların refah içinde yaşaması, huzurlu olması, güçlü bir ekonomiye sahip olması, zenginleşmesi, ekonomik ve sosyal krizleri aşmasının temeli inanca, ferdi kontrol ve dürüstlüğü temin eden bir Yaratıcıya iman gücüne bağlıdır.

İman, insanın dünya hayatında elde edebileceği en büyük nimettir. Hayatı, gayesine uygun yaşamanın yoludur. İman insanın yaratılış amacı ve ibadetin kapısıdır. İman olmazsa Allah bilinmez, Allah bilinmeyince Allah’a itaat ve ibadet olmaz.

İmanın, ibadetle hayata uygulanması, dünya ve ahiret mutluluğuna sebep olmaktadır. Kişinin ve toplumun gerçek manada olgunlaşması, gelişmesi, kalkınması da iman ve ibadetlerini düzenli olarak yerine getirmesine bağlıdır. İman, hem nur, hem kuvvettir. Ruhumuzu, duygularımızı yaratılış gayemize uygun çalıştıran iman, ilme yönelmeyi, çalışmayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı, kaynaşmayı, ilerlemeyi netice veren ibadetleri yerine getirmemizi sağlayan bir güç kaynağıdır.

İman intisaptır. Bütün alemlerin yaratıcısı Allah’a bağlılıktır. O’nu tanımak, inanmak, bilmek, emirleri dairesinde yaşamaktır.

Selimiye camii için “Bu cami Mimar Sinan’ın eseridir. diyen kişi, o camiyi Sinan’a nisbet etmiş olur. O cami şuurlu olsa dile gelse de “Ben Sinan’ın eseriyim.” dese bu bir intisaptır. Yani kendini Sinan’a nisbet etmiş, onun eseri olduğunu anlamış ve kabul etmiştir.

İnsanların fıtratında inanma duygusu vardır. İnsanlar inanmadan, inandığına güvenip dayanmadan yaşayamaz; mutlu olamaz, huzur bulamazlar. Hiçbir şeye inanmadığını söyleyen bir insan bile birçok yanlış inançlar içindedir.

İnsanın “Ben Allah’ın kuluyum, O’nun eseri, O’nun sanatıyım, Her şeyim O’nun ihsan ve ikramıdır.” demesi onun Allah’a iman etmesi demektir; iman bütün alemleri yaratana bağı ifade eder, bunu da akıl nimetiyle donatılmış olan insanın düşünerek, tefekkür ederek idrak etmesi yaratılış gayesidir. Bunu idrak edemeyenler yanlış inançlara saparlar, iman etmiş sayılmazlar. İman binanın temelidir. Temelsiz bina olur mu? Gerçek manada insan olmak iman etmekle başlar. İman etmek deftere bir yazmaktır. Bir rakamının önüne diğer bütün rakamları yazarsanız değeri vardır.

İnsanı dünya hayatında  diğer varlıklardan ayıran özelliklerden biri de sahip olduğu duygularıdır. Şefkat, sevgi, adalet, sabır, merhamet, yardımlaşma gibi. İnsanın en güçlü özelliği duygularında görülebilir. İnsanın duygularının tatmini ve terbiye edilmesi onu mutlu ve huzurlu yapar. Duyguları terbiye edilmeyen insan tehlikelidir. Duygularımız doğru ve yanlışa, güzel ve çirkine aynı uzaklıktadır. İnsan maddi ve manevi yapısı olan bir varlıktır. Duyguları doğru kullanmanın temeli deftere bir  yazmaktır. Duygular doğru kullanılırsa insanın maddi ve manevi yükselişine sebep olur. Yanlış kullanılırsa alçalmanın sebebi olur.

İnsanın duygularını yanlış kullanması,  bu dünyada kendi yaptığının, ürettiğinin esiri olması, onu karanlık zindanlara hapsediyor, insanlık karanlıklardan çıkış yolları arıyor. İnsan ürettiğinin ve yaptığının esiri olduğu için, yardımlaşmayı, paylaşmayı, vermeyi,  karz-ı haseni,  (güzel borç) merhameti, şefkati, adaleti unutmuştur. Bu yüzden de huzursuzdur, mutsuzdur.

Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Kazanılan mallar, servetler bu oyun ve oyalanmanın bir parçası ve imtihanda sorulan sorulardan biridir. Birçok ayet ve hadiste dünya sevgisi, haksız elde edilen mallar ve zenginliklerin kınandığına ve imtihanı kaybetmeye sebep olduğuna şahit olurken; yine birçok ayet ve hadiste de, yetime, öksüze, akrabaya, komşuya, yolda kalmışa, fakire, düşene yardımın, onların ihtiyaçlarını karşılamanın faziletinden, güzelliğinden bahsedilmektedir. Ayet ve hadislerden anlaşılmaktadır ki; dünya sevgisi ve kazanılan malların ve servetlerin bir rahmet ya da bir felaket kılacak olan, onu nasıl ve nerede kullandığımızdır. Bu kullanma şer, kötülük yolunda olabileceği gibi, hayır, iyilik yolunda da olabilir. İşin sonunda şer yolunda gidenler imtihanı kaybedecekler, hayır yolunda gidenler kazanacaklar.

Dünya imtihanı kazanmak için, insana sorular sorulmaktadır.  Sorulara doğru cevap vermek gerekiyor. Cenab-ı Hak bu sorulara doğru cevap verebilmemiz için  vesileler yaratmış ve birçok tavsiyelerde bulunmuştur İşte bu tavsiye ve vesilelerden biri “Karz-ı Hasen”dir.

Karz-ı Hasen

Sözlükte “kesmek, yol katetmek” gibi anlamlara gelen karz, bir fıkıh terimi olarak “tüketilebilen mislî bir malın bir başkasına daha sonra mislen ödenmek üzere teberru kastıyla temlik edilmesi şeklinde yapılan akit” anlamına gelmektedir. Buna göre karz akdi başlangıç itibariyle teberru, sonuç itibariyle bir muavazalı akittir. Karz akdinde borç verene mukriz, borç isteyene müstakriz, borç verme işine ikraz, borç istemeye ise istikraz denilmektedir. Karz akdinin meşruiyeti, kitab, sünnet ve icma ile sabittir.[1] Ayrıca, faizsiz borç vermek teşvik edilmiş ve bu çerçevede karz akdi karz-ı hasen adıyla anılmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de “Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah’a güzel bir borç (karz-ı hasen) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah’tır. Sadece ona döndürüleceksiniz”[2] buyurulmaktadır. Peygamber Efendimiz sav) de, iki kere borç vermenin bir kere sadaka vermek gibi olduğunu buyurmaktadır.[3]

Karz-ı Hasen, ihtiyacı olana borç vermek, borçluyu rahatsız etmemek, mali durumu iyi olmayan borçluya ihtiyacı kadar mühlet tanımak, onun şahsiyetini rencide etmemektir.

“Kim Allah’a güzel bir ödünç verecek olursa Allah da onun karşılığında kat kat verir ve ayrıca onun çok değerli bir mükafatı da vardır.”[4], “Mallarını Allah yolunda hayra verip de sonra başa kakmayan, alanların gönlünü kırmayan (onlara iyi davranan) kimselerin Allah katında kendilerine has mükafatları vardır. Onlara korku olmadığı gibi onlar üzülmeyecektir.”[5], “Göklerin ve yerin mirası Allah’a ait olduğu halde, size ne oluyor da Allah yolunda mallarınızı harcamıyorsunuz?”[6], “Eğer Allah’a (rızası uğruna) ödünç verirseniz Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.”[7]…

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, karz-ı hasen verecek Müslümanlara hem müjde veriyor hem de karz-ı hasenin nasıl yapılması gerektiğine dair uyarılarda bulunuyor. Herkes borç vermek için teşvik ediliyor, borç vermek namaz ve zekatla birlikte zikrediliyor, fakirlikten ve darlıktan korkmadan verin deniyor, kendisi ihtiyaç içinde olanların da yine ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi gerektiği söyleniyor. “Yaptığınız hayır kendinizindir” mesajı veriliyor, Allah’ın hiç sevmediği cimrilikten kurtulmak için de karz-ı hasen öneriliyor, Allah yolunda harcayanların kat be kat kazanacağı anlatılıyor ve ‘infak etmek için ölümü beklemeyin’ deniyor.

Kainatın Efendisi Peygamberimiz (sav) de güzel borç vermeyi her zaman övüyor ve inananları da hayatı boyunca bu konuda teşvik ediyor. Borç vermenin sadakadan daha üstün olduğuna Hz. Enes bin Mâlik’in (R.A) rivayet ettiği bir hadisle dikkat çekiyor: “Bir adam cennete girdi. Kapısında şöyle bir yazı gördü: ‘Verilen sadakanın karşılığı on sevap, verilen ödünç paranın karşılığı ise on sekiz sevaptır.’ Ben de neden ödünç para sadakadan üstündür diye Cibril’e sordum. Bana şöyle cevap verdi: Dilenci dilenirken yanında para bulunabilir. Ama ödünç para isteyenin mutlaka bir ihtiyacı vardır da onun için istemiştir.” Abdullah İbn-i Ömer’den (R.A) rivayet edilen başka bir hadis de şöyle: “Duasının kabul edilmesini ve sıkıntısının giderilmesini isteyen, sıkıntıda olan borçluya yardım etsin.”

Karz-ı hasenin  uygulanmasında; her borç isteyene vermek gibi bir zorunluluk yoktur. Burada istenen paranın nerede ve ne için kullanılacağı konusunda borç verenin sorumluluğu var. Kişi içki içmek, kumar oynamak, zina yapmak için istiyorsa verilmemesi gerekiyor. Aksi hâlde veren kişi bırakın sevaba girmeyi, bu günahın sorumluları arasında yerini alıyor. Ancak kişinin ihtiyacı meşru ise borç vermek de vacip hükmündedir.

Karz-ı hasen uygulamasında  borç, borcu alan tarafından belli bir zaman sonra geri ödeme şartıyla  veriliyor. Fakat ihtiyaçlı kişi vakti geldiğinde parayı iade edemiyorsa karz-ı hasen sahibi onu sıkıştırmamalı, sabırla beklemeli deniyor. Bakara suresi 280. ayet durumu şöyle özetliyor: “Eğer borçlu darlık içinde bulunuyorsa, ona geniş bir zamana kadar süre tanımak lazımdır. Eğer veremeyeceğini bilirseniz alacağı bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.” Bir başka hadiste de Allah Resulü, “Kim güç durumda olan borçluya mühlet verirse; her gün mühlet verdiği kadar bir sadaka sevabı alır.” diyor.

Karz-ı hasen uygulamasında verilen borcun  taraflarca yazılı hâle getirilmesi sünnettir. Karz-ı hasende borcun vadesinde ödenmesi en güzel olanıdır. Peygamberimiz (sav), “Zenginin borcunu erteleyip vadesinde ödememesi zulümdür.” diyor. İstemesine rağmen ödeyemeyenler için de niyetin önemli olduğuna dikkat çekiliyor Ebu Hureyre (R.A.)’nin rivayet ettiği bir hadiste: “Bir kimse ödemek niyetiyle borçlanır, borcunu ödemeden ölürse, Allah onun borcundan vazgeçer ve istediği bedeli vererek alacaklılarını razı eder. Buna karşılık gönlünde ödeme niyeti olmaksızın borçlanan kimse, borcunu ödemeden ölürse Allah ondan alacaklıların hakkını alır.”

İnsanın toplum halinde yaşamasının en esaslı temeli, yardımlaşmaya duyduğu ihtiyaçtır. Karşılıklı yardımlaşmanın,  karz-ı hasenin  (faizsiz borç vermenin)  olmadığı  toplumlar, maddi açıdan kalkınmış olabilirler, ama  adaletli gelir dağılımını ve huzuru sağlayamazlar.

Karz-ı Hasen üretimdir, refahtır

Karz-ı Hasen,  “İnfak” çeşitlerinden biridir. Çalışma imkanı olan, iş yaparken paraya ihtiyacı olan gerçek ve tüzel kişilerin ihtiyaçları faizsiz olarak  Karz-ı Hasen ile giderilebilir. Güçsüzleri sömürme ve onların sırtından para kazanmaya  dayalı faiz kötü, çirkin bir borçtur. Haksız, adaletsiz kazanç sağlayan, bulaşanı borç batağına saplayan faiz büyük bir sömürü aracı olarak toplumu dejenere etmeye devam ediyor. “Güzel bir borç” olan karz-ı  hasen faizin alternatifidir. Karz-ı Hasen üretimdir, refahtır.

Ekonomik  hayatın devamı için, yatırım yapmak için, borçları ödemek için  vazgeçilmezlerinden olan para, tarihin her devrinde günlük hayatın her karesinde insan ilişkilerinde önemli  bir yer tutar. Osmanlı devrinde sosyal ve ekonomik hayatın birçok alanına ışık tutan, şer’iyye sicil kayıtlarında borç alıp verme başta olmak üzere, para meseleleri ile ilgili birçok bilgi bulunuyor. Buradaki bilgilerden, Osmanlı toplumunun ödünç para verme başta olmak üzere, yardımlaşmayı iyi bilen bir toplum olduğunu görüyoruz.

Osmanlı toplumunda bu uygulama  İslam’ın karz-ı hasen anlayışından geliyor. Güzel borç için taraflar, kadı huzurunda veya aralarında ufak bir senet yaparak birbirlerine borç verebiliyorlardı. Çoğu zaman buna bile gerek duymuyorlardı. Çünkü “Söz senettir.” şiarını kendilerine düstur edinmişlerdi.

Osmanlı konuyu biraz daha geliştirerek, kendine özgü bir sistem içerisinde “para vakıflarını” kurarak sistemleştirmiştir. Dönemin uleması arasında Hanefi mezhebinin büyük fıkıh âlimlerinden İmam-ı Züfer hazretlerinin görüşü benimsenerek, para vakıflarının sıhhatine hükmedilmiştir. İmam-ı Züfer, “Bir kimse dirhemleri (nakit para), ve ölçü veya tartı ile alınıp satılan mislî menkulleri vakfetse, bu caiz olur. Dirhemler mudarabe yöntemiyle çalıştırılır, sonra kâr’ı (rıbh), vakfın harcama yerlerine sarf edilir. Vakfedilen menkuller ise önce satılır, satış bedeli dirhemlerdeki gibi mudarabe veya bidaa yöntemi ile verilir. Meydana gelecek olan kâr (rıbh), vakfın hayır yönüne harcanır.”[8] diye fetva vermiştir. Böylece acil para ihtiyacı olanlar vakıflar sayesinde bu ihtiyaçlarını gidermişler. Faizsiz kredi  olan Karz-ı Hasen Osmanlı toplumunda, para vakıfları kurularak kurumsallaşmıştır. Paraya ihtiyacı olan normal vatandaş, esnaf ve müteşebbisler para vakıflarından ihtiyaçlarını gidermişlerdir. Esnaf ve müteşebbisler aldıkları borcu aldıkları tutar üzerinden ödediklerinden paranın maliyeti sıfır olmuştur. Sonuçta  üretilen malların maliyeti yükselmediğinden, fiyatlarda yükselmemiştir. Fiyatlar yükselmeyince enflasyonda toplumun gündeminde olmamıştır.

Refaha giden yol üretimden geçer. Üretim faktörleri,  emek, sermaye, toprak ve müteşebbis olarak sayılmaktadır.  Üretim faktörlerinin en önemlisi sermayedir. Firmalar sermayelerinin yetersiz kaldığı durumlarda krediye, borç paraya ihtiyaç duyarlar.

Müteşebbisler yeni yatırımlar yaparken sermayeleri yetersiz kalırsa, bankalardan, finans kurumlarından kısa veya uzun vadeli kredi kullanarak borçlanırlar. Yapacakları yatırımların kaynağını borçlanarak karşılarlar. Bankalar işletmelere krediyi faiz karşılığı verirler. Faiz kapitalist ekonominin temelidir. Kredi faiz oranlarının düşük veya yüksek olması yatırımların verimliliği ve üretime katkısı açısından önemlidir. Çünkü alınan kredilerle yapılan yatırımlar sonucu, elde edilen üretimin geliri kredi faizini karşılamıyorsa, işletme zarar eder. Zarar eden işletmenin üretim kapasitesi düşer. Üretimin düşmesi gelirin düşmesi, gelirin düşmesi işsizliğin artması, işsizliğin artması insanların fakirleşmesi demektir. İnsanları fakir olan bir ülkede refahtan söz edemeyiz. Refaha giden yolun kaynağı üretim kurumaya terk edilmiş olur. Üretimin kaynağının canlı kalabilmesi, üretimin artması, ekonominin büyümesi için, kredi faizleri ile yapılan yatırımlar sonucu üretimden elde edilen gelirle kredi faizlerini ödedikten sonra, işletmenin kara geçmesi ile mümkündür. Müteşebbisin aldığı krediyi ve faizlerini  ödeyememesi durumlarında krediyi veren banka kendisini garantiye almıştır. Banka verdiği krediyi ve faizlerini almak için işletmenin taşınır ve taşınmaz mallarına el koyma hakkına sahiptir. Sonuçta ne olur? Ülkenin kalkınması, büyümesi için yatırım yapan işletmeler yok olurlar. Böyle olunca üretim düşer, gelir azalır, işsizlik artar, refah seviyesi düşer. Krediyi veren faiz kurumlarına hiç bir şey olmaz. Ekonomik hayatta geçerli olan bu kural yanlış bir uygulamadır. Yatırım yapan, üretim yapan, işsizliği azaltan, geliri arttıran, ülkeye döviz kazandıran müteşebbisler bu durumda cezalandırılmaktadır. Üretimin, yatırımın, istihdamın düşmanı faizdir. Bu düşmana müdahale edilmesi, reel ekonomiyi yaşatmaya yönelik tedbirlerin alınması, karz-ı hasenin sistemleşmesi elzemdir.

Dünyada hakim olan kapitalist sistem, gelirin fonksiyonel dağılımı üzerinde dururken, meydana gelen gelirin emek ve emek dışı üretim faktörleri arasında nasıl dağıldığını inceleyerek kendi  görüşünü ekonomide hakim kılmıştır. Burada emeğin karşılığı, bedeli ücret, sermaye kullanmanın bedeli faiz, müteşebbisin yaptığı üretim sonucu elde ettiği bedel kar olarak adlandırılmaktadır. Burada ücret ve kar İslamiyet’te helal, faiz ise haramdır.

Batı medeniyetinin son temsilcisi kapitalizmin kurum ve kuruluşlarının haktan, adaletten, yardımlaşmadan, doğruluktan uzak, haram  uygulamaları sosyal, ekonomik, ahlaki ve finansal krizleri yaşatıyor ve yaşatmaya devam ediyor.

Kapitalist sistemin temeli faiz, üretimin, istihdamın ve refahın düşmanıdır. Güçlünün zayıfı ezme silahıdır. ‘Sen çalış, ben yiyeyim’ prensibi ile çalışan faiz sistemi ekonomik ve sosyal hayatta krizleri meydana getirir. Faiz kurumları, bankalar topladıkları mevduatlara belli oranlarda faiz verirler. Parası olan hiç riske girmeden bankaya yatırarak faizle para kazanır. Bankalar topladıkları mevduatları  riske girerek yatırım yapan, üretim yapan iktisadi işletmelere mevduatlara verdikleri faizden daha yüksek oranda faiz koyarak kredi faizi olarak satarlar. İktisadi işletmelerde kar edebilmek, hayatiyetlerini devam ettirebilmek için ürettikleri malların maliyet fiyatına aldıkları kredi faiz oranını eklemektedirler. Böylece yüksek kredi faizi ile üretilen mal daha pahalıya mal edilmekte ve satılmaktadır. Sonuç fiyatlar yükselmekte, faiz sebep enflasyon sonuç olmaktadır.

Faizsiz borç, kredi  verme: Karz-ı Hasen

Üretim yapan müteşebbisler her zaman krediye, borç paraya ihtiyaç duyarlar. Faizle kredi kullanmak ekonomik ve sosyal hayatta krizlere sebebiyet verdiğinden, toplumların  faizsiz kredi verecek bir kuruma ihtiyaçları vardır.  Faizsiz borç vermenin Kur’an’daki ismi ‘Karz-ı Hasen’ dir. Kur’an’da ve Sünnette Müslümanlar karşılıksız yardımda bulunmaya davet edildiği gibi  ödünç vermeğe de davet edildiler. Zengin Müslümanların her yıl mallarının belli bir kısmını ihtiyaç sahiplerine aktarmaları ya da işledikleri suçlara karşılık yine muhtaçlara yardımda bulunmaları (zekât, fıtır sadakası, fidyeler, keffâretler) emredilmiştir. Bunun yanında zorunlu olmayan yardımlaşma enstrümanları da vardır. Bunlardan biri de  faizsiz borç verme karz-ı hasendir. Maddî sıkıntıya düşmüş bir kişiye, firmaya finansal yardım yapmak üzere ihtiyaç duyduğu meblağı verip hiçbir menfaat temin etmeden verilen borcu, krediyi aynıyla geri almak karz-ı hasen olarak adlandırılır.

‘Üretim ve refah   seviyesini   artırmanın   yollarından   biri   adaletli   gelir   dağılımı sağlayabilmektir. Adaletli gelir dağılımının önündeki engellerden biri ise faiz   kavramıdır.   Tüm semavi dinlerin  karşı   çıktığı   faizin  ekonomik  ve sosyal olarak   bazı   sakıncaları   mevcuttur.   Ekonomik   sakıncalar;   üretimi azaltması yavaşlatması, işsizlik, yüksek enflasyon ve adaletsiz gelir dağılımı olarak sıralanabilir. Sosyal sakıncaları ise; merhameti yok etmesi, yardımlaşma ve dayanışma kültürünün sona ermesi, para ve malın hayatın odağı haline  gelmesi, tembellik, hazırcılık,  toplumu strese ve karamsarlığa   itmesi   olarak   sıralanabilir.   Faizin   ülke   ekonomilerine verdiği zararın önüne geçebilmek için faizsiz borç verme anlamına gelen Karz-ı Hasen yöntemi kullanılabilir. Karz-ı Hasen Kuranı Kerimde güzel borç   olarak   tanımlanan;  maddi  çıkar  gözetmeksizin  ihtiyaç   sahibinin sıkıntısını gidermek için borç vermesi işlemidir.

Faizle  finanse   edilen  ülkeler;   ekonomik  olarak  ve   sosyal  olarak   zarar görmektedir.  Yüksek   faiz;  sermaye  sahiplerini  üretim  yapmaya  değil hazır   para   üzerinden   kazanç   sağlamaya   yöneltir.   Bunun   sonucunda yatırım yapılması güçleşir, üretim azalır ve enflasyon artar. Sosyal açıdan ise sermaye sahiplerini tembelliğe yöneltir, sermayeyi kullananları maddi açıdan zor duruma düşürür. Ekonomik ve sosyal sıkıntıların neticesinde toplumdaki   güven   ve   adalet   duygusu   zedelenir,   toplum   fertleri birbirlerine  karşı  güvensizleşir. Günümüzde  birkaç   yüz  zengin  insanın serveti,   dünyanın  yarısının   gelirinden  daha   fazlayken,  yoksul   olmak yoksul   olanın   sorumluluğunda   ve   yoksulun   suçu   olarak değerlendirilmektedir. Ekonomik ve sosyal  hayatımızın olmazsa olmazı gibi   algılanan  faiz  uygulaması,   iktisadi  yaşantımızda  maliyet,  sosyal yaşantımızda   ise   yoksulluk,   sosyal   çatışma   gibi   sıkıntılara   neden olmaktadır.

Sosyal  ve  ekonomik   olarak  birçok  soruna   yol  açan  faizli   borç  verme yerine Karz-ı  Hasen  (Güzel Borç)  yöntemi kullanılabilir. Bu  yöntemin Osmanlı’da Para Vakıfları adı altında uygulamaları bulunmaktadır. Hatta tüccarlara   büyük   ölçekli   krediler  bile   verilmiştir.  Bu   kredilerin   dini kurumlar   tarafından  da   denetimi  sağlanmıştır.   Bugün  Türkiye’de   ise Katılım   bankaları   tarafından   kısıtlı   ürünlerde   kendi   müşterileri   için uygulanmaktadır.   Dünyada   ise   Dubai,   İran   ve   Pakistan’da   başarılı örnekleri bulunmaktadır. Özellikle  Pakistan’da Akhuwat  geniş kitlelere ulaşmış durumdadır. 

Karz-ı   Hasen   yöntemi   sayesinde  faizin   gelişmekte  olan  ülkelere   ve yoksul kesime vermiş  olduğu zararlar  en aza indirgenebilir. Enflasyon, gelir adaletsizliği alt seviyelere düşürülüp, üretim artırılabilir. Hatta uzun vadede   yaygınlaştığında   faiz   olgusu   tamamen   ortadan   kaldırılabilir.

Sosyal   anlamda   ise  üretim  artacağı   için  insanlar  daha   çalışkan  olur. Merhamet  duygusu  gelişir,   yardımlaşma  ve  dayanışmayı   artar,  güven duygusu gelişir ve toplum bağları kuvvetlenir. Toplumun bireyleri daha mutlu ve motivasyonu daha yüksek hale gelir.

Mevcutta var olan Karz-ı Hasen kurumlarının uygulamalarını göz önünde bulundurarak   ülkemizde   de   Karz-ı   Hasen   yönteminin   yaygınlaşması sağlanabilir.   Devlet,   bu   yöntemin   tanıtılması   ve   yaygınlaştırılması görevini üstlenebilir. Küçük ve orta ölçekli firmaların nakit sıkıntılarına çözüm getirebilir.  Hatta  Katılım  Bankaları ve  üniversiteler  işbirliği  ile devlet çatısı altında Karz-ı Hasen sandıkları kurulabilir. Öncelikle mikro krediler  verilerek  sistemin  çalışma  prensipleri  oturduktan  sonra  makro düzeylere de çalışmalar yapılabilir.[9]

Karz-ı hasen üretim ve refahın artırılmasında çok önemli bir yere sahiptir. Karz-ı Hasen’in dünyada Dubai,   İran   ve   Pakistan’da   başarılı şekilde uygulandığını görmekteyiz. Türkiye’de mahalli uygulamalarda insanların fazlaca tercih ettiği bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Fabrika işçilerinden, hanımların altın günlerine, esnafa ve arkadaş gruplarına kadar bu yapı; insanların birbirlerine ekonomik ve sosyal destek sağlanmasına aracı olmaktadır. Bunun yanı sıra, kamu kurumlarında çalışanlar da kendilerine ait faizsiz finansman aracı olarak Karz-ı Hasen yöntemini kurmuş oldukları sandıklar çerçevesinde tercih ettiği görülmektedir. MÜSİAD, 2016 yılında Karz-ı Hasen sandığı oluşturmuştur. “MÜSİAD Karz-ı Hasen Sandığının Amacı: üyeler veya vefat eden üyenin eş ve çocukları arasında yardımlaşma kültürünü sağlamak için ödünç vermek (Karz-ı Hasen), ayrıca, ihtiyaç sahibi üyelerin veya vefat eden üyelerin eş ve çocuklarına karşılıksız yardım (Sosyal Yardım) yapmaktır.” Diye belirtilmektedir. Çalıştığım son şirkette çalışan arkadaşların çoğunluğunun katılımıyla Nesil yardımlaşma ve dayanışma derneğini kurarak karz-ı hasen uygulaması yapmıştık.  Hatta borcunu ödeyemeyen arkadaşların borcunu silmiştik.

Bugün Türkiye’de faizsiz bankacılık hizmeti sunan Katılım bankaları kâr kuruluşlarıdır. Bunlar Karz-ı Hasen vermiyor. Bu alandaki hizmetleri çok kısıtlı.  Kâr sistemiyle çalışıyorlar. Katılım bankaları kazançlarının, mevduatlarının  bir kısmıyla karz-ı hasen sandığı oluşturabilirler. Aynı kredi verirken, fon kullandırırken aldıkları teminatlar ve ipotekler gibi karz-ı hasen yoluyla borç verirken de gerekli teminatları alabilirler. Bunu özel ve devlet katılım bankaları yapabilirler. 

Karz-ı hasen İslamiyet’in ekonomik ve sosyal hayatı  adaletli olarak düzenleyen önemli bir müessesidir. İslamiyet’in  faizin haram kılınması ile sosyal ve ekonomik alan, borç ve güzel borç ile tanzim edilmiştir. Paranın tedavülü faiz kanalına girmeden ekonomik hayatta fonksiyonunu yerine getirmelidir. Karz-ı hasen,  Müslümanları faize bulaşmaktan alıkoyarak ekonomik hayatta üretimin ve refahın yükselmesine ve sosyal yardımlaşma sayesinde de merhametin  ve muhabbetin artmasına sebep olur. Ekonomik hayatta para trafiğini faizsiz şekilde sevk ve idare edecek müesseseler  kurulmadığı için ekonomik ve sosyal hayatta  finansal sıkıntılar yaşanmaktadır.

Kapitalist iktisadi sistemde borç  faizsiz olmaz. Faizde, sermaye sahibinin hiçbir risk almadan başkasının sırtından kazanması söz konusudur; “Sen çalış ben yiyeyim” zihniyeti hâkimdir. Bu insanlar, zahmetsiz bir şekilde servetlerini artırırlar. Faizsiz finansın özü, faizsiz borç vermektir. Karz-ı hasenin uygulamaya konularak başarılı olması, kapitalizme meydan okumak demektir.  Karz-ı hasen, faizin alternatifidir. Karz-ı hasen, insanı bencilikten kurtarır, fazilet hisleriyle donatır, paylaşmanın lezzetini tattırır. Zenginlerden faizsiz borç alabilen fakirler, servet düşmanlığına bedel o zenginlere minnettar kalırlar, duacı olurlar.  Kapitalist sistem içinde yaşamak faizsiz sistemi  sosyal ve ekonomik hayatta inşa etmenin zorluklarındandır. Bu zorluklar asrın idrakine İslam’ı söyletmeye engel değildir. Kapitalist kültürün ürettiği faizi ekonomik ve sosyal hayattan çıkararak, faizsiz borç vermek, faizsiz  uygulamalar müesseseleştirilmelidir. Ülkemizde  mahalli düzeyde uygulanma imkanı bulan Karz-ı hasen milli düzeyde de uygulanmalıdır. İlim adamları bu konuda projeler üretmelidirler. Burada devletin ciddi desteğine ve uygulamalarına da ihtiyaç vardır. Böylece milletimizi faiz illet ve haramından korumuş hem de dinimiz İslamiyet’in güzelliklerini, iyiliklerini insanlığa göstermiş oluruz.   

Not: Bu makale Stratejik Rekabet Dergisi, Mart 2019, Cilt: 2 Sayı. 15’te yayınlanmıştır.

[1] – Bakara: 2/245; Mâide: 5/12; Hadid: 57/11; Teğâbün: 64/17; İbn Mâce, Sadakât: 19.

[2] – Bakara: 2/245.

[3] – İbn Mâce, Sadakât: 19.

[4] -Hadîd suresi, 11

[5] – Bakara suresi, 262

[6] – Hadîd suresi, 10

[7] -Teğabûn suresi, 17

[8] -https://insanvehayat.com/karz-i-haseni-anlamak/, İbnü’l-Hümâm, Fethü’l-Kadîr, 1316/1898, V, 51. 3el-Azîzî, es-Sirâcü’l-Münîr Şerhu Câmi’s-Sağîr Fi

[9] – https://www.researchgate.net/publication/328886146_Karz i_Hasen_Ekonomik_ve_Sosyal_Boyutu_Qard_Al-Hassan_Economic_and_Social_Dimension

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: