“SÖZLER”in Flemenkçe Tercümesini (DE WOORDEN) Takdim Ederken

IUR Press 694 sayfalık Bediüzzaman Hazretlerinin Sözler adlı eserini, De Woorden adı altında ve 6 sene gayret göstererek, Flemenkçe neşrine muvaffak oldu. Bunu Mektûbât ve diğer büyük eserler inşallah takip edecektir.

IUR Press, Sözler adlı eserin Felemenkçe Tercümesini (De Woorden) okuyucuların ve ilim âleminin istifadesine takdim ederken, başta Avrupa’da Nurların neşri konusunda bize vekâlet veren Nurun vârislerinden Mustafa Sungur Ağabeye Allah’ta rahmet niyaz ediyor; tercümede emeği geçen Ahmed Said Karadeniz, Musa Kees, Kâmile Altıok ve görünmeyen kahramanlara şükrânlarımızı takdim eyliyor ve basımı için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan İMAK Matbaası ve yetkililerinden Allah razı olsun diyoruz.

Önsöz’ün Türkçe tercümesinin kısmen almak istiyoruz.

sozler flemenkce

Risale-i Nur Nedir?

Kur’anın hakikatlarını müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve isbat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mes’ele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatları nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslûb ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor.

Bir diğer ifadeyle, Kur’andaki temel unsurlar ve Kur’anın takib ettiği maksadlar, tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür. Yani benî-âdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mazinin derelerinden gelip, vücud ve hayat sahrasında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celbetti. “Şu garib ve acib mahluklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?” diye ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti yani bugünkü tabiriyle felsefeyi karşılarına çıkardı ve aralarında şöyle bir muhavere başladı:

Hikmetin “Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?” şeklinde özetlenecek sorularına, benî-âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev’-i beşere vekaleten karşısına çıkarak şöyle cevabda bulundu:

Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî’nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re’s-ül malımız olan istidadlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî’den risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelî’nin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’an-ı Azîmüşşan elimdedir. Şübhen varsa al, oku! Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın verdiği şu cevablar, Kur’andan muktebes ve Kur’an lisanıyla söylenildiğinden; Kur’anın anasır-ı esasiyesinin şu dört maksadda temerküz ettiği anlaşılıyor.

Yirminci asrın Kur’an Felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve san’at olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi’ ve havi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da isbat ve ilân etmektedir.

sozlerRisale-i Nur, nasıl bir tefsirdir?

Tefsir iki kısımdır. Birinci kısım tefsir: Malûm tefsirlerdir ki, Kur’anın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve isbat ederler. Bunlara lafzî tefsirler denir. Bu çeşit tefsirler de iki kısımdır: Birincisi, Rivâyet Tefsirleridir ki, Kur’anı izah ve tefsir ederken, yine Kur’an âyetlerine, Resûlüllah’ın sünnetine veyahut Sahabe ve Tabiîn sözleri ve eserlerine dayanan tefsirlerdir. Bunlara örnek olarak İbn-i Cerir Taberî’nin ((d. M.838/H.224, – ö. M.923/H.310), Cami’ul Beyân an Tevil’il Kur’ân adlı tefsiri ile İbn-i Kesir’in (d. 1301- ö. 1373) Tefsir’ul Kur’an’il-Azim adlı eserleri zikredilebilir. İkincisi ise, Dirâyet tefsirleridir ki, sadece rivâyete değil, dirâyet ve muhakemeye, akıl ile hüküm çıkararak Kur’an âyetlerini izah etmeye dayanır. Bu gruba misal olarak ise, Zemahşeri’nin (1074-1144) Keşşâf adlı Tefsiri ile Fahreddin Râzî’nin (d. 6 Şubat 1149 – ö. 29 Mart 1210) Tefsîr-i Kebîr isimli dev külliyatıdır.

İkinci kısım tefsir ise: Kur’anın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve isbat ve izah etmektir. Bunlara manevî tefsirler de denir. İmam Gazâlî’nin İhyâu Ulûmiddin adlı eseri ile İmam Rabbânî’nin Mektûbât’ı bu grupta yer alabilir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Ancak bu çeşit tefsirlerin en muhteşem misali Risâle-i Nur Külliyâtıdır ki, Sözler adlı eser, bu külliyâytın dört temel rüknünün birincisidir. Bu manevî tefsir; “Sözler”, “Mektubat”, “Lem’alar”, “Şualar” diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup, yekûnü 130 risaledir.

Zahirî ve lafzî tefsirler, iman ve Kur’anın yüce hakikatlarını bazan mücmel bir tarzda dercediyorlar; fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’anın hakikatlarını rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arzedilen bir külliyattır.

Tercümesiniz sizlere sunduğumuz Sözler adlı bu eser, Kur’an âyetlerinin nurlu bir tefsiri; baştanbaşa iman ve tevhid hakikatlarıyla müberhen; her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış; müsbet ilimlerle mücehhez; vesveseli şübhecileri ikna ediyor ve en avamdan en havassa kadar herkese hitab edip, en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor. Büyüklü küçüklü risaleler halinde, asrın ihtiyaçlarına tam cevab veriyor; aklı ve kalbi tatmin ediyor ve Kur’an-ı Kerim’in yirminci asırdaki -lafzî değil- manevî tefsiri özelliğini taşıyor. İslamiyet ve özellikle iman hakikatları hakkında, akla gelen bütün istifhamları, zerreden Güneş’e kadar iman mertebelerini; vahdaniyet-i İlahiyeyi ve Nübüvvetin hakikatını isbat ediyor. Arz ve Semavat’ın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatından, haşir ve âhiretin vukuundan, Cennet ve Cehennem’in varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şekavetin menbaına kadar, akla gelen ve gelmeyen bütün imanî mes’eleleri en kat’î delillerle aklen, mantıken, ilmen açıklıyor. Pozitif ilimleri teşvik ederek, riyazî mes’elelerden daha kat’î delillerle aklı ve kalbi ikna’ edip, merakları izale eden bir şaheser olarak karşımıza çıkıyor.

Bedîüzzaman’a göre Yüce Allah’ın iki kitabı mevcuttur: Birincisi, Kâinat Kitabıdır ki, Allah’ın tekvin ve kudret sıfatının tecellisidir ve bu kitabın hükümlerine yani kâinatta carî olan kanunların mecmuuna Şerî’at-ı Tekvîniye denir ve yanlış olarak ehl-i inkâr tarafından tabiat kanunları diye ifade edilir. İkincisi ise, Kelâm sıfatından gelen Kur’an-ı Kerîm’dir ve bu ikinci kitap birinci kitabın gerçek tefsiri mahiyetindedir. Yani Kur’an Kâinat Kitabının tercümanıdır. İşte bu sebepledir ki, Allah’ın iki kitabı arasında muhâlefet olamaz. Kâinat kitabını insan aklı ve vahye dayanarak tefsir eden bütün ilimler, Kur’an ile tezad teşkil edemezler. Sözler adlı eser, bu hakikatı Kur’an’dan misaller zikrederek isbat eylemektedir.

Bedîüzzaman’a göre, Akıl ve nakil taâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir. Yine Bedîüzzaman’a göre, Bizi dünya rahatından ve ecnebileri âhiret saadetinden mahrum eden, şems-i İslâmiyet’i münkesif ettiren, sû’-i tefehhüm ile tevehhüm-ü müsademet ve muhalefettir. Ona göre, köle efendisine ve hizmetkâr reisine ve veled pederine nasıl düşman ve muarız olabilir? Zira İslâmiyet, fünunun seyyidi ve mürşidi ve ulûm-u hakikiyenin reis ve pederidir. Bu sebepledir ki, Bedîüzzaman 25. Sözde, bir kısım ehl-i ilim yahut bazı gayr-ı Müslimler tarafından itiraz edilmiş âyetleri ele alarak, onların içinde akla ve ilme muhâlif bir harfin dahi bulunmadığını ve hatta itiraz edilen âyetlerin tam aksine ilmî ve kevnî mu’cizelerle dolu olduğunu ortaya koymuştur.

Biz iddia ediyoruz ki, Sözler adlı bu eser, sadece Müslümanların iman hakikatleri için bir kaynak değil, Allah’a ve ahirete iman gibi iman esaslarını kabul eden bütün ehl-i iman için kapsamlı bir kaynaktır. Bu eser, imanı olmayanı inşâallah imana getirir. İmanı zaîf olanın imanını kuvvetleştirir. İmanı kavî ve taklidî olanın imanını tahkikî yapar. İmanı tahkikî olanın imanını genişlettirir. İmanı geniş olana bütün kemalât-ı hakikiyenin medarı ve esası olan marifetullahta terakkiyat verir; daha nurani, daha parlak manzaraları açar.

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü

Rotterdam 22 Mayıs 2016.

 

Sende yorum yazabilirsin