Sünneti Hafife almak, Cinayet-i Azimedir
Son zamanlarda, fetö den umduğunu bulamayan ve ümitlerini kesen iç ve dış şer güçler, bazı İlahiyatçı görünümlü potansiyellerine sarıldılar. İlla ümmeti bölmek, böldürmek ve parçalamak adına bu kez akla ziyan konuşmalarla, İslam’ın temeli olan EDİLLE-İ ŞER’İYYENİN dört direğinden, ikincisini yani Sünnet-i Seniyyeyi hafife almaya, hatta tahrif ve tahrip etmeye başladılar. “Kur’an ve Ayetler bize yeter” safsataları da onların bir nevi sinsi tuzaklarıdır.
Televizyonlarda ve çeşitli mahfillerde, dört koldan yaptıkları bu saldırılarla kustukları zehirleri, yıllardan beri sinsi metodlarlacahil bırakılan kesime yutturmaya başladıklarını da eseflemüşahede etmekteyiz. Aklı eren her Müslümanın, bu cinayete seyirci kalması da asla düşünülemez.
Yazı başlığındaki “Cinayet” kelimemi belki abartılı bulan kardeşlerim olabilir endişesiyle, önce hem bu Sünnet-i Seniyyeyi tahrifin ve hatta hafife almanın ne kadar çok muzır ve tahripkar bir davranış biçimi olduğunu ispat etmek zorunda olduğumuza inanıyorum. HAKK olan konuların, ispatı da çok kolay oluyor…
11. LEM’A, 11. Nükte’den:..”Sünnete ittiba etmeyen, (uymayan ve uygulamayan) tembellik eder ise HASARET-İ azime (çok büyük zarar, ziyan, kayıp), ehemmiyetsiz (önemsiz) görür ise CİNAYET-İ azime (büyük cinayet), tekzibini işmam eden tenkid(yalanlamayı hissettiren bir eleştiri)ise DALALET-İ azimedir. (Büyük sapıklık, İman, Hak ve hakikatten, İslamiyet yolundan sapmak. Azmak. Allah’a isyankar olmak.)” …
Yukarıdaki “önemsiz görme”, beğenmeme anlamında değil, farzları yeterli görüp, küçücük mazeretlerle sünneti terk etmek anlamındadır.
Şu edebi kelimelere yabancılaştırılan kardeşlerim için, kelime anlamlarını (…parantez içinde..) ben kısaca özetledim. Sünnet-i Seniyyeyi hafife almanın ne kadar büyük bir cinayet olduğunu şimdi daha iyi idrak ettik, değil mi?
Kur’an-ı Kerimde Sünnete önem verilmesine dair, 10’dan fazla ayetler de varken, bu işe tevessül edilmenin, yani Sünnet-i Seniyyeyi hafife alarak, hatta tahrif ve tahrip etmeye gayret sarf etmenin ne denli bir yanlışlık olduğu çok net ortadadır. Onlara itibar edilmemesi için mücadele edilmesi de imkan nispetine, her Müslümanın üzerine bir vazifedir. En azından bu yazının tüm dost ve sevdiklerimizle mütalaa edilerek paylaşılması bile kafi gelebilir.
Hem bu konumuzun, yani Sünnet-i Seniyyenin daha da iyi idrak edilmesi, hem de te’yidi için, önemli bir hadis-i Şerifi daha hatırlayalım: “Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.”(Müslim, Müsafirin 96.)
Aslında bir kuyumcu dükkanının içindekilerden, hatta 100$’dan daha hayırlı denilseydi, yine de ilk anda bize abartı gibi zannedilirdi. Çünkü 100$ kazanılmasından çok daha kolay icra ediliyor. Oysa “..dünya ve içindeki her şeyden hayırlı” buyrulması, abartı olmadığına göre acaba nasıl izah edilebilir? Diye,akla geliyor. Hemen arz edeyim ki hiçbir şüphe kalmasın:
Kabir hayatı ile başlayarak (Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra’yı içine alan) ve BERZAH denilen, o uzuuuun yolculukta, hatta o EBEDİ hayatta, kesinlikle DÜNYA ve İÇİNDEKİLERİN hiçbir değeri ve faydası olmayacaktır. Farz ibadetleri ifa etmeğe zaten insaniyet namına mecburuz. Fakat ister-istemez ve eninde sonunda sevk edileceğimiz o uzun yolculukta, nafile olan SÜNNET-İ Seniyyeler imdadımıza yetişecektir. İşte bu nedenle de bir tek namazın sünneti, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır sözü, elhak doğrudur, hakikattir ve yerindedir…
Burada, Sünnetlerin önemini en güzel anlatan; “Ümmetimin bozulduğu bir sırada, kim SÜNNETİME sarılırsa, ona yüz şehit sevabı vardır” (Bkz.: Taberani, el-Mu’cemu’l-Evsat, c: 5, s: 315, hadis no: 5414; Münavi, Feyzu’l-Kadir, c: 6, s: 339, hadis no: 9171) ..Hadis’i Şerifini hatırlamadan geçmeyelim.
Nasılsa yukarıda bazı kelimelere aşina olunduğu için, 11. Reşha’dan iki küçük paragrafı hem tamamlayıcı olarak, hem de bir TAC mesabesinde arz ediyorum.
“Elbette o zatın (SAV) sünneti, harekatı, iktida edilecek (Tabi olunacak, uyulacak) en güzel nümunelerdir. Ve takib edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek en muhkem (en sağlam) kanunlardır. Bahtiyar odur ki, bu ittiba-ı Sünnette hissesi ziyade ola. (Sünnete en çok uyan kimse en bahtiyar kişidir.) Sünnete ittiba etmeyen, tenbellik eder ise, hasaret-i azime; ehemmiyetsiz görür ise, cinayet-i azime; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalalet-i azimedir… (Bkz.4. paragraf.)..
İşte böyle bir zatın (SAV) ef’al, (işleri) ahval, (davranışları) akval (sözleri) ve harekatının her birisi, nev-i beşere (insanlık alemine) birer model hükmüne geçmeye layık iken, ona iman eden ve ümmetinden olan gafillerin, (sünnetine ehemmiyet vermeyen ve yahut tağyir etmek istiyen) ne kadar bedbaht olduğunu divaneler de anlar.”…
NOT: Her zaman üzülerek itiraf ediyorum ki ben kardeşiniz, birçok önemli bilgiyi GENÇ değil, GEÇ fark ettim ve her zaman da hemen uygulamaya başladım. Bu nedenle de genç kardeşlerim bu gerçekleri erken farketsinler diye, hemen kaleme sarılıp, köşe yazısı halinde sizlere de sunmaya çalışıyorum. İşte bu gerçeği de bir toplantı sırasında çok saygı duyduğum bir hocamdan yeni öğrendim ve eve gelince, o Cihanşümul eserleri açarak ciddi bir araştırma yaptım ve sizlere arz ediyorum. Bilvesile o (H.Ü.Ş.) hocama da minnettarlığımı arz ederek, kendisine dualar ediyor ve sizlerden de dualar bekliyorum…
A. Raif Öztürk – Risale Ajans
Etiketler: A.Raif Öztürk