Sünnetleri Terk Etsek Ne Kaybederiz?
Allah sadece farzları emretmiş. Yani sadece farzları yerine getirsek de ibadetimizi yapmış oluyoruz. Sünnetleri yapmamıza ne gerek var?
Zaman zaman bu görüşü kendine şiar edinmiş kişilerle karşılaşabiliyoruz. Bu kişilerin, ibadetlerin sadece farz kısımlarını yaparak sorumluluklarını yerine getirdiklerini düşündüğünü görüyoruz.
En çok terk edildiğini gözlemlediğimiz sünnetler ise namazların ilk ve son sünnetleri oluyor. Herhangi bir zorunluluk veya darda kalma söz konusu olmadığı halde namazların sadece farzlarını kılıp çıkıyor onlar.
Daha ileri gidenler de var kuşkusuz. Fakat ileri derecesi biraz da bilgi gerektiriyor. Namazın farzı içinde atlayabileceği sünnetleri bulup es geçerek namazı daha da kısaltmak, abdesti sadece farz uzuvları yıkayarak almak da görülmedik şeyler değil. Ama bu kısım öyle bilmeden, rastgele olmaz. Yani bu kişiler neyi terk ederlerse ibadetlerinin yok hükmünde olacağını bilecek kadar da bilgi sahibiler. Kimsenin aklına yanlış fikirlerin gelmesine mahal vermemek için bu tür terklerin neler olduğunu telaffuz etmeyeceğiz.
Bildiğimiz gibi sünnetlerin çeşitleri var. Bazı sünnetler Hazreti Peygamber’in (sav.) gündelik hayatta yapıp tavsiye ettiği davranışlardır. Misvak kullanmak, sağ elle yemek, oturarak su içmek gibi davranışlar bunlardandır. Bazı sünnetler de o dönemin ve bölgenin adetlerine uygun olarak, Hz. Peygamber’in (sav.) yaptığı, giydiği, yediği şeyler olabilir.
Bu iki tür sünnetler bizim konumuz değil. Zaten o derecede sünnetlere ittiba edeni bulursak, ancak saygımızı ve sevgimizi iletiriz kendisine. Hürmet ederiz!
Bizim konumuz olan sünnetler ise ibadetlerle ilgili ya da bizzat ibadet olan sünnetler.
Öncelikle sorumuz şu:
Bu sünnetleri terk edersek ibadetimizi yapmamış olur muyuz?
Cevap:
Olmazsınız. Sadece farzını kıldığınız bir namaz, kılınmıştır. Ama nasıl?..
Diyelim ki size bir görev verildi. Bir sinemada bir filme gitmeniz gerekiyor. Bilet alıp salona girdiniz ve on dakika sonra çıktınız.
Ne yapmış oldunuz? Filme girmiş ve sorumluluğunuzu yerine getirmiş oldunuz. Hatta gerekirse bunu biletle ispat bile edebilirsiniz.
Bununla birlikte filmden bir şey anladınız mı? Filmle ilgili kaç soruya cevap verebilirsiniz? Filmle ilgili bir şey hissettiniz mi? Filmle bir irtibatınız oldu mu?
Hayır!
Çünkü niyetiniz filmi izlemek değil, en çabuk şekilde görevi yerine getirip, bir an önce önemli(!) işlerinize geri dönmekti.
Örnekleri çoğaltabiliriz:
Dedelerimiz anlatırdı; savaş zamanlarında yokluk o derecedeymiş ki, yollardaki at dışkıları içinden süpürge tohumlarını toplayıp pişirerek kendilerine yiyecek hazırlarlarmış.
O insanlar onları yiyerek hayatta kalmayı başarmışlar.
Afrika’nın açlıktan kırılan ülkelerinden ülkemize gelen öğrencilerin “Burası Cennet mi? Biz üç günde bir yemek yiyebiliyoruz, siz günde üç defa yiyorsunuz…” dediğini duymuştum.
Şimdi bu insanlar da hayatlarını sürdürebildiklerine göre demek ki o kadar gıda da hayatta kalmak için yeterli.
Hayatta kalmak için yeterli ama bu şekilde beslenerek tam gıdamızı almış oluyor muyuz? Yoksa bir şeyler eksik mi kalıyor?
Bu şekilde beslenmekle salgınlarda dimdik ayakta kalır mıyız, yoksa en küçük bir mikrop ya da bakteri karşısında devrilip gider miyiz?
Evet! Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde, elçisine “Kur’an ve Hikmet” verdiğini zikrediyor. Yani Sevgili Peygamberimize (sav.) Kur’an’da geçmeyen bazı bilgiler de verilmiş.
O da kendisine verilen bu Kur’an ve Hikmet ile ibadetleri bu şekilde yapmış. Demek ki o ibadetlerin Kur’an’da geçmeyen kısmının da bir “Hikmeti” varmış. Yapmayınca bir şeyler eksik kalacak.
Öyle olmasa, “Cennete gidecek tek bir insan olsa, o da kendisi olacak” olan yüce Peygamber (sav.) ne diye ayakları şişene kadar namaz kılsın, hiçbir ümmetinin yetişemeyeceği kadar ibadet ile meşgul olsun? Dört rekât öğlen kılıp kalkmayı bilmiyor muydu?
Gerçi bizim meşgalelerimiz çok bugün, önemli işlerimiz var(!) Vaktimiz kısıtlı(!)
O kadar çok işimiz var ki! Daha, en az bin dört yüz sene devam edecek son semavi dinin temellerini ve direklerini tesis edeceğiz. Rabbimizin bize emanet ettiği vahyi en küçük bir eksik veya fazla olmadan kullarına tebliğ edeceğiz. Rabbimizin istediği kul nasıl olunur, bütün insanlara yaşayarak göstereceğiz. Bunun yanında, yaşadığımız şehirden kovulduktan sonra gidip başka bir şehirde devlet kuracak, birkaç yıl içinde de o kovulduğumuz şehri devletimize katacağız.
Kısaca, dost düşman herkesin ittifakıyla, insanlık tarihinin zirve insanı olacağız daha… Sonra da herkes bizi taklit edecek(!)
Muhiddin Yenigün