Tepki

Bazen çoğu şeye sessiz tepkiler veririz; içimizde kodlarız, dışımızla bilinmez ama en güçlü tepkimiz aslında bu içimizle verdiğimiz, kainat genişliğindeki kalp ve aklımızla verdiğimiz tepkidir. İçimizde üzerini çizeriz ve istenmeyenler kutusunun en derinliklerine göndeririz.

Kalıpla tepkinin fazla işe yaramadığını  asrın terbiyesiyle anlamıştım. Zalim diktatörü öldürmektense zalimliği kafalarda öldürmenin hakiki çözüm olduğunu.. Ne var ki zalimlik kafalarda hemence ölüvermiyordu. Gururlu nefisler menfaat uğruna zulmü kendinden gayrısına reva görüyor, buna da kendi gibi olan ahir zaman halkını delil gösteriyordu.. Herkes zalimden şikayetçi ama bir yönüyle kendi yaptığı zulümlerle zalimler safında bulunuyordu. Saflar karmakarışıktı. Tıpkı kendi içim gibi. Zalim ve mazlum aynı insan olabilir mi? Evet.. Belki çoğu zaman. Kendine yaptığı zulme bedel başkasından zulüm görmesi kaderin bir ikazı değil midir?

Ve bu zulme de sessiz tepkiler.. Derinliklerde sıyrılmalar ve hatta kopmalar. Zahiren aynı mekanda, hakikatte bambaşka bir dünyada yaşamalar.

Olay ve insanları konuşmaktan yorulmuş ve artık takatim kalmamış bir devrede idim ki Rabbimin inayetiyle, bu asra tepki veren bir büyüğü buldum, Bediüzzaman Hz(RA). (Daha önce bulmuştum ama içimdeki Bediüzzamanı o zaman gördüm.) Hep tepkisi olmuş, içinde dışında, eliyle, diliyle, kılıcıyla ve en son kalemiyle.. Bütün varlığıyla tepki vermiş, kayıtsız, bana neci olmamış. Sünnet-i seniyyenin iktizasına göre, imanının iktizasına göre zulme karşı durmuş. Van’da zalim aşiret ağasına, İstanbul’da devrin padişahına, Bitlis’te Erzurum’da işgalci Rus ve Ermenilere, Rus esir kampında Çar’ın dayısına, İstanbul işgal altındayken küstahça sorular soran Anglikan kilisesine ve İngilizlere, İslami şeairi tahripkar işler yapanlara, hasılı her devirde zulme, imansızlığa, ahiretsizliğe karşı durmuş, karşı koymuş. Zulme razı olmamış, zalime seyirci kalmamış. Ne kendini zalimlikten azledip sert tenkitlerden muaf tutmuş, ne asrın hadisatını. Hep sormuş kadere: “Neden fetva verdin bu zulme?”

Sanırım bu asra vermek istediğim tepki için aradığım cevap, bu soru. “Neden fetva verdirdik kadere.. “ Muhasebe herkesin kendi içinde verdiği samimi cevaplar kadar uzun gider. Tepkim önce içimde, kendimle, kainat kadar büyük kalp ve aklımın, firavun kadar mağrur nefsimle olan harbinde. Hak ne kadar parlak, düşman ne kadar sert ve kural tanımaz. Dünya harbi burada, bende işte. İnandığı gibi yaşama savaşında. Sessiz tepkilerin mercii bu savaşta rütbe alabilmek. İhlas, riyasızlık, hakperestlik savaşında. Ve her fazilet için içimizde verdiğimiz savaşta. Hani İsrail-Filistin diyoruz. Bir Filistin de bizim içimizde var, Yahudi (nefis) işgalinde, yıllardır inliyor, ahiret adına ne bombalar ne işkenceler görmüş bir Filistin.. İşte o Filistin’i kurtaralım. Yani bugün ihlaslı olalım, bugün hakperestçe yaşayalım, tepkimizin bir adı olsun, kimliği, kişiliği olsun, Hatem-ün Nebiyy(ASM) olan peygamberimizden bir mana olsun tepkimiz.

Fazilete yabani kalmış bu asrın dünyaperest anlayışına bir tepkimiz olsun, ahiret de var demekle.. İktisadi tepkilerimiz olsun iktisatla, boykotla, söküğü dikip giymekle. Ve sesli tepkilerimiz olsun hayırla, infakla, ittifakla, muhabbetle, uhuvvetle, halin nicedir sormakla.  Ve sessiz tepkilerimiz olsun, bir zikirle, bir fikirle, bir duayla.. “La İlahe İllalllah, Subhanallah, Allah Kerim, Ya Rahman, Ya Rahim, Estağfirullah el-Azim..” Tepkilerimiz olsun ahirette senet olacak, “Biz de bunlarla huzurunuza geldik Ya Rasulallah” diyeceğimiz.

Nabi

Nurnet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: