Yeşil Dalganız Kaç Km Hızla Gidiyor?

Bizler mükemmel değiliz ,  bazı hata ve kusurlarımız var. Çünkü gökten zembille inmedik .  Düşe kalka yürüdük bu yollarda. Doğduk, doğduğumuz andan itibaren bazı çevresel etkilere maruz kaldık, bazı negatif deneyimler yaşadık, anne ve babamız bizi çok seviyor üzerimize titriyor olmasına rağmen bazı hatalar, bazı yanlışlar yaptılar, bizden kaynaklı bazı sorunlar oldu  ve bunlar bizim üzerimizde etkiler meydana getirdi.

Bu yaşadıklarımızın  üzerimizde nasıl bir etki bırakabileceğini anlayabilecek, bunları yönetebilecek akli ve vicdani olgunluğa sahip değildik. Çünkü çocuktuk, küçücüktük. Ki bunlar bizim gerek fizyolojimizde gerekse de psikolojimizde önemli etkiler bıraktı.Bizi  ilgilendiren kısmı psikolojimizde bıraktığı izler.

 

Fıtrat olarak tanımladığımız o öz benlik, öz kişilik sadece genetik faktörlerce belirlenmiyor. Sonrasında yaşanan olaylarda insanın fıtratını etkiliyor. Özellikle 0-2 yaş yaşantıları çok önemli. Sonra 3-6 yaş yaşantıları da önemli.  7-11 yaş yaşantılarını önemsiyoruz. Ondan sonrada fıtrat büyük ölçüde şekillenmiş oluyor.

Fıtrat derken biz doğduğumuz an genetik faktörlerce belirlenen kişilik özelliklerini kastetmiyoruz. Birinci evre 0-2 yaş ve ikinci evre 3-6 yaş yaşantıları da biz fıtrata katma eğilimindeyiz. Hatta halkayı biraz daha genişletebilirsek 7-11 yaş grubunu da bunun içine katabiliriz.

Fakat özellikle 0-2 yaş ve 3-6 yaş çok önemlidir. Bu dönem yaşananlar ve hissedilenler   fıtratımızı oluşturuyor.

Bu dönemde kişi travmalar yaşayabiliyor, sevdiklerini kaybedebiliyor, tacize maruz kalabiliyor, şiddete maruz kalabiliyor, annesinden, babasından uzak kalabiliyor, fakirlik, yokluk, savaşlar yaşayabiliyor ve bunlar insanı derinden etkileyebiliyor. Evet bu etkilerde fıtrattır.

Sonuçta kimseye kaldıramayacağı yük yüklenmez. İnsanın hayatında yaşadığı her şey ki buna çocukluk dönemi de dahil, belli bir plan ve program çerçevesinde, belli bir hikmete, belli bir ölçüye göre yaşanıyor. Tabiri caizse son rötuşlar yapılıyor. Tabi ki bu rötuşlamalar inşaatın yapımından kaynaklanan hatalar olabilir mi? Olabilir. Elbette ki biz kadere hiçbir şekilde hata isnat etmiyoruz. Orada hata gibi görünen durumların arkasında da nice nice sırlar var.

Bunlar biz o binaya yerleştikten, iskan aldıktan sonra bizim düzeltmemiz gereken şeyler.

Çocukluk döneminde yaşadığımız o olumsuzlukları hayatın daha sonraki döneminde bunlarla ilgili bir düzeltme şansı bizlere sunuluyor.

Hepsiyle ilgili bir düzeltme şansı bizlere verilmiştir. O zaman bize düşen şey bu fırsatları iyi kollamak ve o fırsat bizim elimize geçtiği andan itibaren gerekli düzeltmeleri yaparak tabiri caizse fabrika ayarlarına geri dönerek yolumuza devam etmektir.

Özellikle doğduktan sonra yaşadıklarımızın hikmeti ne?

Çünkü bu yaşantılar bizi biraz ürkekleştirebiliyor ya da bizi biraz agresifleştirebiliyor, Bizi biraz daha hüzünlü, biraz daha kederli bir insan haline dönüştürebiliyor. Zaten bir genetik yönelim var, üzerine bir de anne baba tutumları, çevresel etkiler ve bu yaşantılar o hüzün ve keder halini ortaya çıkartıyor.

Neden?

Bu esasında zahiren bakıldığında kişinin doğuştan gelen o mükemmelliğine sanki gölge ediyor gibi. Fakat işin arka planı öyle değil.

Trafikte yeşil dalga dediğimiz bir olgu vardır. Bu trafik ışıkları, sinyalizasyon sistemi oluşturulurken şuna göre oluşturulur; başlangıç noktasından saatte 50 km hızla ki bu değiştirebilinir saatte 30 km de olabilir, 40 ta olabilir, fakat biz ortalaması 50 olduğu için 50 diyoruz. 50 km hızla hareket eden bir araç hızını koruduğu takdirde –ne 30 -40 iniyor ne de 70-80 e çıkıyor- 50 km hızla devam ettiği takdirde hep yeşil ışığa denk gelir. Ve bitiş noktasına gelene kadar kaç tane lamba geçerse geçsin hep yeşil ışığa denk gelir.

Hayatta böyle. Hayatın içerisinde de bir sinyalizasyon sistemi var. Ve bizim hızımız o yeşil dalgaya göre ayarlanmıştır. İşte  çocukluk döneminde yaşadığımız olaylar ve hayatımızın diğer dönemlerinde yaşadıklarımız adeta bir hız ayarlaması yapıyor. İstesek de hızlanamıyoruz.

Çevresindeki kişiler, biraz daha hızlı ol, cevval ol, hırslı ol diyorlar. Fakat kişi yapamıyorum diyor. Gerçeğim buna müsaade etmiyor.

Evet çıksam birkaç söz de ben söyleyebilirim ama çekiniyorum diyor. Çekindiği için daha düşük bir hızla seyrediyor.

Daha cevval, daha girişken olanlar daha hızlı gidiyor. Arabalar sağından, solundan geçiyor.

Sonra birde bakıyoruz ki kırmızı ışığa gelipte beklediğimizde onlarla beraber bekliyoruz. Bir sinyalizasyon sistemi var.

Onlar hızlı gittiklerini sanıyorlar, fıtratlarını kendi gerçeklerini dikkate almıyorlar, ama kırmızı ışık onları durduruyor.

Ne kadar ilginç değil mi?

Kader onları durduruyor tabiri caizse.

Adalet orada tecelli ediyor. Sonra yeşil ışık yandığında yeniden onlar hızlanıyorlar. Biz biraz daha geriden gidiyoruz. Sonra varış noktasına bakıyoruz biz saatte 50km hızımızı muhafaza etmişiz, o fıtratın öngördüğü o hızla gitmişiz. Zaten istesek de hızlanamıyoruz, altına da inmiyoruz. Varış noktasına gidiyoruz. Diğer insanlar gaza basıyorlar, hızlı gidiyorlar. Sonuçta bakıyoruz biz oraya gittiğimizde onlar da yeni geliyorlar.

Çünkü kırmızı ışığa takıldı.

Kendisi için öngörülen o hız limitine uymadı.

Çevresel faktörlerin öngördüğü hız limitini dikkate almadı. Kırmızı ışığa takıldı, trafik cezası yedi, ekipler tarafından durduruldu. Sonuçta ne oldu; öngörülen sürede, öngörülen yere ulaştı.

Bütün bu süre zarfında harcadığı emek, zaman, kaynak, stres, sıkıntı, meşakkat yanına kâr kaldı. İş olacağına vardı.

Biz bu yeşil dalga olgusunu terapilerimiz de çok kullanıyoruz. Çünkü bize gelen insanlar hep kendilerinden şikayet ediyor oldukları halde, kendilerini yetersiz gördükleri halde geliyorlar. Gerçekten bu şikayetlerinde, yetersizlik hislerinde belli ölçüde haklı oldukları yönler yok değil, çocukluk döneminde yaşadıklarından dolayı, hayatlarının daha sonraki dönemlerinde maruz kaldıklarından, başarısızlıklardan, olumsuzluklardan dolayı böyle hissediyor bu insanlar.

Biz bu yeşil dalga örneği ile bütün bu yaşadıklarının esasında hikmetsiz olmadığını, sebepsiz, amaçsız ve ölçüsüz olmadığını, her şeyin belli bir plan ve program içerisinde olduğunu anlatıyoruz.

Kendi gerçeklerini kabul edebilmeleri, artı ve eksileriyle kendilerini kabul edebilmeleri, kendileriyle barışık, bütünleşmiş olmaları için anlatıyoruz.

İçinizdeki çocuğa dönün diyoruz, bakın içinizdeki çocuğa.

Bakıyorum ve bir katır görüyorum hocam diyor.

Yarış atı değil dimi?

Hayır bir katır.

Yarış atı olsaydın çok daha hızlı giderdin. Eğer içindeki çocuğu sahip olduğu özellikler itibariyle bir katıra benzetiyorsan katırın belli bir hızı vardır. oda yaklaşık  30-40 km dir. Şunu bilki senin için öngörülen hız 30 km dir.

Ve kaderinde, hayatında seni bekleyen o sinyalizasyon, o yeşil dalga 30 km ye ayarlanmıştır.

Sen eğer fıtratına döner, içindeki çocuğa bakar, artılarından ve eksilerinden hareketle o olması gereken doğru hızı ayarlayabilirsen; evet yavaş gidersin fakat yeşil dalganın içerisinde hiç duraksama yapmaksızın, kırmızıya takılmaksızın, trafik polisine takılmaksızın belirlenen noktaya belirlenen sürede kolaylıkla varırsın.

O zaman o yeşil dalgayı yakalamaya çalışacağız. İçinde bulunduğumuz koşullara ve kendi gerçeğimize şöyle bir bakacağız bunları göz önünde bulundurarak hızımızı ayarlayacağız.

Böyle yaptığımız zaman her şey çok kolay, her şey çok rahat oluyor.

Sonuçta bizim hedeflerimiz, planlarımız, arzularımız, isteklerimiz var. Bununla beraber Mevla nın da bizimle ilgili planları, hedefleri, arzuları ve istekleri var.

Yollar yapılırken neye göre yapılıyor?

Bir planlama var. Öngörülen bir hız var. Belli saatlerde şu kadar aracın trafiğe çıkması planlanıyor, araçların şu saatler arası belli kilometreler arası hızla seyretmeleri öngörülüyor. Senin randevuna yetişmen için 70-80 km hızla gitmen gerekiyor. Fakat o an için trafiğin akış hızı 30 kilometre. Bu demektir ki sen randevuna geç kalacaksın. O global planla senin planın örtüşmedi.

Sebebi ne?

Sen planlarını yaparken global planı dikkate almadın.

Büyükşehirde yaşayanlar özellikle de İstanbul da yaşayanlar planlarını yaparlarken, randevularını verirken o global planı dikkate alıyorlar.

Hayat da böyledir.

Hayatta da kulvarlar var.

Hayatta da yerleşik kurallar var.

Belli bir hız limiti var.

Bunlara uymak, hürmet etmek durumundayız.

Bunlar herkesin hayatında değişiklik arz eder. İstanbul un trafiğiyle Ankara nın trafiği, Newyork un, Londra nın trafiği farklıdır. Her insanın kaderi, yazgısı ve o yazgısında olan kurallar farklıdır. Hayatın belli evrelerinde hızlanmamıza müsaade edilir, yol açılır ve hızlanırız. Ama hayatın belli evrelerinde beklememiz istenir, hızımızı düşürmemiz istenir. Hatta durmamız istenir. Bunlara dikkat edeceğiz.

Ki hayat yolundaki o işaret ve işaretçileri doğru okuyabilme yeteneğine haiz olmamız gerekiyor.

Sizin yeşil dalganız acaba şu anda kaç kilometre hızla gitmenize müsaade ediyor. Eşinize şöyle bir bakın, çocuklarınıza şöyle bir bakın, yaptığınız işe bakın, akrabalarınıza bakın.

Hocam benim annem hasta işe güce bakamıyorum onunla ilgilenmem gerekiyor.

Demek ki şu an sizin hızınızın düşürülmesi istenmiş. Şu an senin yeşil dalgan saatte 20 km hız. Planlar yapabiliriz fakat bunlar kendi planlarımız. Global plan dikkate alınmadan yapılmış olan planlardır. Bu planları bir kenara bırakıyoruz ve mevcut planı dikkate alarak hedeflerimizi yeniden revize ediyoruz. Ve planlarımızı yeniden oluşturuyoruz.

Böyle yaparsak yeşil dalgayı yakalarız.

Global planı dikkate alalım. Hayat yolundaki o işaret ve işaretçileri dikkate alalım.

Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu – cocukaile.net

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: