Allah Celle Celalühü Celle Şanüh

Kuranı Kerim’de”Gözler onu idrak edemez göremez, O gözleri görür” buyuruluyor.

Efendimiz(sav)”Allah’ın zatı üzerinde tefekkür yürütmeyiniz , yarattıklarına bakarak tefekkür ediniz” buyuruyor. Yine efendimiz(sav)” subhaneke ma arafnake hakka mağrifetike ya mağruuf” yani” Ey bilinen, maruf olan Rahman, seni ilmen ihata edip hakkıyla bilemedik”. Dede korkut da” Yücelerden yücesin , kimse bilmez nicesin” demektedir. Necip Fazıl merhum bir şiirinde “Bildim seni ey bilinmez meçhul “diyor. Muhyiddini Arabi de mektubunda Fahreddini Razııye , kelam ilmi ile tasavvuf ilmi arasındaki farka işaret etmek için” Allah’ın var olduğunu bilmek başka şey, mağrifetullah’ı Allah’ı bilmek başkadır” demektedir.

Bütün bu ifadelere bakınca karşımıza Cenab-ı hak hakkında , bizi Mağrifetullah denilen , uçsuz bucaksız, velayet irfanından nasib almaya götürecek , ledün ilminden istifade ile , asıl mahiyetine, zikir, fikir ve muhabbetle erişilebilen , çok yüksek bir mana alemine , gafletimizin sebeb olduğu , sisli nazarlarımızla da olsa , biraz bakalım. Çünkü . Allah’ı bu ilimle tanımadan, bu muhabbetten nasib almadan ilahi aşka sahib olmadan farzları tam olarak yapmak, haramlardan sakınmak, nefsi emmarenin hakkından gelmek , çok zordur.

Bediuzzaman mucizatı Ahmediye’nin başında”Rabbimizi bize tanıtan , üç büyük külli müarrif var 
1.Şu kitabı kebiri kainat 
2. Kuranı Kerim
3.Konuşan kitap olan fahri kainat olan efensimiz Hazreti Muhammed Mustafa (ASM)”

Kainati bir kitab gibi okumayı öğrenen kimse, onda Allah’ın sıfat ve esmasını kabiliyeti nispetinde okuyabilir. Onun hikmetlerinin, nimetlerinin , zinetlerinin,güç ve kudretinin tecelliyatını görebilir, tefekkür yolu ile İmanını güçlendirebilir. Cenab-ı Hakkın Kuranı Kerimdeki tefekkür emrini yerine getirerek, hadisi Şerif’te geçen “bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten evladır” faziletine ulaşabilir. 

Bilindiği gibi insanın diğer canlılardan farkı , tefekkür kabiliyetine sahib olmasıdır. Esma-ül-Hüsna’ya ulaşmaya örnek olacak bir tefekkürü şöyle ifade edebiliriz, mesela, Rezzak ismine ulaşmak için , dünya kurulduğundan beri , içinde yaşayan , her cinsten yaratılan , rızka muhtaç olup beslenen canlıları düşünelim, vücudlarını meydana getiren bütün hücreleri dahil , zamanında ve uygun olan rızıklarla beslendiğini hatırlayalım , Allah’ın sınırsız rezzakiyetini müşahede edelim ve tam bir irfan şuuru içinde Ya Rezzak Ya Rezzak! Ey herşeyi sınırsız olarak besleyen Rabbülalemin senın büyük lokantaların ve aşevilerin var. Ya Rezzak deyelim.

Mesala bütün zamanlarda bütün yaratılmışlara , insandan hayvana, bitkiden , camid olana kadar herşeye kendisine mahsus bir suret, bir ziynet verildiğini mesela çiçeklerdeki zineti balıklarda, tavuklarda, sineklerde, tırtıllarda , hatta yılanlarda haşeratta olan nakışlara , zinetlere nazar edelim birden Ya Müzeyyin Ya Mülevvin isimlerine ulaşırız ,ve hakeza.

Böyle yaparak tefekkürle , bütün Esma’ya ulaşırız, biraz daha kemal’den nasib alırız . İşte Hazreti Bediuzzaman’ın ifadesi ile , mazhariyeti esmadan ibaret olan velayet tabiri buna işaret etmektedir.
Arap şairi Temmel Sutural “kainat , feinneha minelmevla ilyke resail “Diyerek , bunu veciz bir şekilde dile getirmiş . Yani kainat kitabının satırlarını incele , tefekkür et , onlarda Mevla’nın sana gönderilmiş mektuplarını gör oku. Kemal’e ermenin ,insanı kamil olmanın yol haritasını geçmiş büyüklerimiz farklı izahlarla çizmişler önceden yürüyüp geçtikleri yollara bizim için işaretler koymuşlar bir manada usul geliştirmişler 

Mesela bir kısmı evvela aklın kullanılmasını eşya ve hadiseler arasındaki münasebetleri araştırmışlar insanın bunları okumasını ve nizamı, hikmeti, zineti nimeti görmemizi istemişler ve bu nizamın kendi kendine olamayacağının ve bütün bunları yapıp yaratanın bütün noksanlardan münezzeh, bütün kemallerle muttasıf birinin olması gerektiği sonucuna varmışlar.
Peygamberin ve onun elindeki ilahi kitaba Kurana muhatap olduklarını görmüşler.

Allah(cc)’ye iman yolunu göstermişler. İman dinin ruhu, canı hayatı olmakla birlikte henüz dini hayatın ibtidasıdır. Bedensiz ruh insan demek olamayacağı gibi , İslamsız yani amelsiz iman da tam olarak müslümanlık demek değildir, gizli görünmez olan imanın ibadetlerin makinesi olan dışa vurumu olan ibadetlerle zuhura çıkması gereklidir. Bu husus Kuranı Kerim’in birçok yerinde” Ameneu va amilussalihat” deye zikredilmektedir.

İmandan sonra zihin, dimağ ve bunlarla yapılan tefekkür devreye girmekte bunun ile de Marifetullah’a ulaşılmaktadır, gerçek manada elde edilen marifetüllah ile farkına varılan ve muhabbetullahı celbeden Cemal, Kemal, Celal ve İhsan’ın farkına varılmakta aşkı ilahi demek olan Muhabbetullah inkişaf etmektedir.

Muhabbet emirlerin yapılmasına , haramların da terki için bir şevk vermekte, Allah’a kulluk bir angarya gibi isteksizce yapılan bir iş olmaktan çıkmakta manevi bir şevk ve zevkle ifa edilmektedir, bu haleti ruhiyenin devamlılığını sağlamak için süreklilik kazanmasını tem’in için Cenab-ı hakkla , devamlı irtibati sağlayan zikir vasıta olmakta kulun seyri maallah hali devamlılık kazanmaktadır.

İşte bu hale gelen bir kul Allah ile olan gafletten kurtulan arif , abid, muttaki bir kimse haline gelmektedir.
Bundan sonraki bölümde inşaallah bu marifete ermenin yol ve formüllerini biiznillah paylaşacağız. DEVAM EDECEK

Abdülhamid ORUÇ

Sende yorum yazabilirsin