Bediüzzaman Neden Evlenmeyi Tercih Etmedi?

Bediüzzaman Neden Evlenmeyi Tercih Etmedi?

Bediüzzaman Said Nursi’nin evlenmemiş olması, birçok kişi tarafından merak edilen ve ilgi çeken konulardandır. Tabiki şimdiki zamandan bakıp o zamanı eleştirmek yerine doğru metod olan o zamanın şartlarına göre bu meseleyi ele almak gerekir.

Bunun temelde birkaç nedeni var.

Ama bundan önce evlilikle ilgili bir girizgah gerekli.

Evlilikle ilgili Kur’an-ı Kerim’de yer alan bazı ayetler, bu müessesenin önemini ve Allah’ın bu konudaki öğütlerini ortaya koymaktadır.

İşte evlilikle ilgili bazı ayetler:

Ve evlenemeyenler, Allah’ın lütfu ile zenginleşinceye kadar iffetlerini korusunlar. Kim de zor durumda kalırsa, Allah onun için bir bağışlama ve kolaylık verir.”[1]

“Hem îmân etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin! Ve elbette mü’min bir câriye,(hür) bir müşrik kadından daha hayırlıdır. (O müşrik kadın) hoşunuza gitse bile! Îmân etmedikçe müşrik erkekleri de (mü’min kadınlarla) evlendirmeyin! Elbette mü’min bir köle,(hür) bir müşrikten daha hayırlıdır. (O müşrik) hoşunuza dahi gitse!(2) İşte onlar ateşe da’vet ederler. Allah ise, izniyle Cennete ve mağfirete (vesîle olacak amellere) da’vet ediyor; âyetlerini de insanlara iyice açıklıyor, tâ ki ibret alsınlar.[2]

“İçinizde evlenemeyenleri, Allah’ın lütfuna kavuşuncaya kadar iffetlerini korumaya teşvik edin.”[3]

.. Sizin için kendinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet yaratmasıdır.”[4]

“Eğer yetimlerin haklarını gözetmekte adaletsizlikten korkuyorsanız, o takdirde sizin için helal olan kadınlardan iki, üç veya dördüyle evlenin. Eğer adalet yapamayacağınızdan korkuyorsanız, o takdirde bir tane veya sahip olduğunuz cariyelerle yetinin.”[5]

Bu ayetlere baktığımızda, evliliğin hem ferdi hem de toplumsal boyutlarını vurgulayarak, İslam toplumundaki önemini ortaya koyduğunu görmekteyiz. Evlilik, aynı zamanda sevgi, merhamet ve karşılıklı destek için bir zemin oluşturur.

Sadece fizyolojik ihtiyaçların karşılanması olarak evliliğe bakmak sosyoekonomik ve kültürel olarak toplumun çöküşüne kapı açar. Çünkü fizyolojik ihtiyacın karşılanması için bakıldığında çıplaklık seviyesine varan bir teşhircilik söz konusu. Çıplaklık ise, insandaki cinsel dürtüleri sürekli aktif tuttuğu ve bir süre sonra da tepkisizliğe yol açmaktadır.

Evlilikle ilgili hadis-i Şeriflerde, İslamiyet’in bu konudaki önemini vurgulamakla beraber evliliğin teşvik edildiğini görmekteyiz.

İşte bazı hadisler:

Evliliğin Teşviki:

“Evlenin, çünkü ben kıyamet günü, ümmetimin diğer milletler arasında evlilikten dolayı övünerek geleceğim.”[6]

Evliliğin Koruyuculuğu:

“Ey gençler! İçinizde evlenmeye gücü yetenler evlensin. Zira bu, gözleri daha tutkulu kılar ve iffetleri korur.”[7]

Evlilikteki Sevgi ve Merhamet:

“Sizin en hayırlılarınız, ailesine en iyi davrananlarınızdır.”[8]

Eşlerin Birbirine Desteği:

“Müminler, imanda en güçlü olanlar, eşleriyle en iyi ilişkide olanlardır.”[9]

Evlenmenin İbadet Olarak Değeri:

“Evlenmek, dinin yarısıdır; o halde dinin yarısını korumakta Allah’tan korkun.”[10]

Bu hadisler, İslam’da evliliğin sadece bir sosyal kurum değil, aynı zamanda dini bir yükümlülük ve ibadet olduğunu göstermektedir. Bu konuda evlilikle alakalı diğer yazılarıma göz atmakta fayda vardır.

Evlilik, insanların birbirlerine destek olmalarını ve toplumsal düzeni sağlamalarını amaçlayan önemli bir müessese olarak öne çıkar. Sağlam aileler toplumun da sağlamlık ölçüsüdür diyebiliriz. Toplumun mayasını bozmak için aile müessesesini bozmaya dört bir koldan çalışmaktadırlar.

“Bu mübarekleri ifsad eden komiteler kahrolsunlar!”[11]

Burada şunu da ifade etmemiz gerekiyor ki, toplumdaki her insanın evlenmesi gerekmemektedir. Mesela, evlense hem kendisi hem de ailesinin geçimini sağlayamayacak kimseler, aklî dengesi tam olmayanlar, kendini sadece ibadete vermiş olan âlim ve âbidler, insanî şuuru tam gelişmemiş çocuk tabiatlı kimseler gibi.

Peygamberlerden (as) bakıldığında Yahya (as) ve İsa (as) bekârdır.

Âlimlere baktığımızda

Bu bekar âlimler, kişisel tercihleri doğrultusunda yaşamış ve ilmî çalışmalarını evlilikten uzak bir şekilde sürdürmüşlerdir. İlimle meşgul olan âlimler ilimlerini pekiştirmek için bir süre evliliği tehir ettiklerini görmekteyiz.

Evlilikten feragat eden âlimlerin durumu, genellikle toplum ve insanlık için daha büyük bir amaç peşinde koşmalarıyla açıklanmaktadır. Zaten her âlim evliliği terketmiş değildir. Bilâkis daha çok tehlikeye maruz kalacaklarını bildikleri için daha çabuk evliliği tercih etmiştir. Çok ciddi bir dava adamı olan ve çok mahdut olan fertler bekâr kalmıştır.

İmam Gazali (1058-1111)

İbn Arabi (1165-1240)

İbn Sina (Avicenna) (980-1037)

Muhammed İkbal (1877-1938)

Bediüzzaman Said Nursi (1878-1960)

Mesela üstad Bediüzzaman büyük bir ideali olduğunu şu şekilde izah etmektedir.

“Bana: “Sen şuna buna niçin sataştın?” diyorlar. Farkında değilim; karşımda müdhiş bir yangın var.. alevleri göklere yükseliyor, içinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor.

O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.

Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müdhiş yangın karşısında bu küçük hâdise, bir kıymet ifade eder mi?

Dar düşünceler, dar görüşler…”[12]

Şimdi Bediüzzaman Said Nursi’nin evlenmeme sebeplerine bakalım

Zamanın şartları: Bediüzzaman, oldukça çalkantılı ve hareketli ve karışık bir dönemde yaşamıştır. Hem sosyoekonomik hem de psikolojik olarak.

Bediüzzaman, yaşadığı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı, savaşlar, İslam coğrafyasının zor durumda oluşu ve iman hakikatlerine karşı çıkan ideolojilerin yayılması gibi zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Böyle bir dönemde evlilik ve aile sorumluluklarını üstlenmenin kendisini manevi hizmetten alıkoyabileceğini düşünmüştür. Bu sebeple evliliği tehir ederek hizmet sahasına atılmıştır.

Din derslerinin yasaklandığı, ezanların orijinal halinden uzaklaştırıldığı, cemaatlerin engellendiği, İslâmiyet’e yönelik çok ciddi baskıların olduğu bir ortamda, evlilik gibi kişisel bir meseleye vakit ayırmak yerine, İslâmiyeti nurani olarak müdafaya ve Risale-i Nur Külliyatı’nı yazmaya kendini adamış ve tüm ömrünü vakfetmiştir.

Bütün bunların bir neticesi olarak; “Bütün ömrü boyunca mücerred yaşadı.

Dünyanın bütün meşru lezzetlerinden tamamen mahrum kaldı.

Bir yuva kurmak ve orada mes’ud bir aile hayatı geçirmek sevdasına düşmeye vakit ve fırsat bulamadı.

Fakat Cenab-ı Hak, kendisine öyle şeyler ihsan etti ki, fâni kalemlerle tarif olunamayacak kadar muazzam ve muhteşemdir.

Bugün, dünyada hangi bir aile reisi -manen- Bedîüzzaman Hazretleri kadar mes’uddur?

Hangi bir baba, milyonlarla evlâda sahib olmuştur?

Hem de nasıl evlâdlar!..

Ve hangi bir üstad, bu kadar talebe yetiştirebilmiştir?”[13]

Bediüzzaman Said Nursi, kendisini İslam âlemine hizmet etmeye adamış bir âlim olarak evliliğin getirdiği sorumlulukların, bu hizmet vazifesinii aksatabileceğini öngörmüş olması kaçınılmazdır. Nitekim Sünnet-i Seniye (Mirkat-üs Sünnet) Risalesini telif eden bir Bediüzzaman’ın “Nikâh, benim sünnetimdir; kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”[14] Hadis-i Şerifinden habersiz olması elbette düşünülmez. Nefsini tatmin etmek yerine çok büyük mefkûre sahibi olması elbette bekâr kalmaya Bediüzzaman’ı mecbur etmiştir.

Kendisine bu sual sorulduğunda şu şekilde cevap vermiştir:

Gayet dehşetli bir zındıka hücumu karşısında, her şeyini feda edecek hakikî fedakârlar lâzım geldiği bir zamanda, Kur’an-ı Hakîm’in hakikatına, değil dünya saadetimi, belki lüzum olsa âhiret saadetimi dahi feda etmeye karar verdim.

Değil bir sünnet olan muvakkat dünya zevcelerini almak, belki bu dünyada on huri de bana verilse idi, bırakmaya mecburdum ki; ihlas-ı hakikî ile hakikat-i Kur’aniyeye hizmet edebileyim.

Çünki bu dehşetli dinsizlik komiteleri, öyle dehşetli hücumları ve desiseleri yapıyorlardı ki, bunlara karşı gelmek için a’zamî fedakârlık yapmak ve harekât-ı diniyesini rıza-i İlahî’den başka hiçbir şeye âlet yapmamak lâzım geliyordu.

Bîçare bir kısım âlimler ve ehl-i takva insanlar, çoluk-çocuğunun maişet derdi için bid’alara fetva verdiler veya tarafdar göründüler.

Hususan din derslerini kaldırıp Ezan-ı Muhammedî’yi kaldırmak gibi dehşetli hücumlara karşı, a’zamî fedakârlık ve a’zamî sebat ve metanet ve herşeyden istiğna etmek lüzumu karşısında, ben bir sünnet-i seniye olan evlenmek âdetini terkettim ki; tâ çok haramlara girmeyeyim ve çok vâcibleri ve farzları yapabileyim.

Bir sünnet yüzünden yüz günaha girilmez.

Çünki o kırk sene zarfında bir tek sünneti yerine getiren bazı hocalar, on kebaire ve haramlara girmeye, bir kısım sünnet ve farzları bırakmaya kendilerini mecbur bildiler.”[15]

Belki ilk zamanlarında evlenmek gibi bir fikri olabilir ama sürgünler, zindanlar, her şeyden tecrit içindeki hayat şartları bu fikrinden vazgeçilmiş olabilirde Bediüzzaman’ı. Böyle bir hayat aksiyonu içinde, “Bir yuva kurmak ve orada mes’ud bir aile hayatı geçirmek sevdasına düşmeye vakit ve fırsat bulamadı.”[16]

Feragat: Bediüzzaman, İslam için büyük fedakarlıklar yapmış, hatta hayatını tehlikeye atmıştır. Evlenmemek de bu fedakarlıkların bir parçası olarak görülebilir.

Bediüzzaman’ın kendisi de bu konuda şu ifadeleri kullanmıştır:

“Ben cemiyetin iman selameti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu.”[17]

Ben, cemiyetin îmanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de.”[18]

Bediüzzaman, evlenmeyi kötü görmemiştir. Bir sünnet olarak görmüş ancak, onun yaşadığı dönem ve üstlendiği mesuliyetler düşünüldüğünde, evlenmeme kararı alması daha uygun olmuştur. Bunun altını çizmek gerekiyor.

Bediüzzaman’ın evlenmemiş olması, kişisel bir tercih ve o dönemdeki şartların bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Onun bu kararı, İslamiyet’e olan bağlılığının ve hizmet anlayışının bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Hristiyanlıktaki Ruhbanlık anlayışıyla aynı kategoride ele alınamaz bu durum.

Manevi Hizmet ve Dava Yoğunluğu Bediüzzaman, hayatını iman hakikatlerini anlatmaya adadığı için dünya işlerine daha az yer verdiğini söyler. Kur’an’a hizmetin, onun için her şeyin önünde geldiğini belirtiyor. Az yetip, uyuyan ve ezkâr üç taatle meşgul olan bir âbiddir, zahittir Bediüzzaman.

Evlilik gibi bir sünneti, bu hizmeti gerçekleştirmek adına terk etmiştir. Manevi bir sorumluluğu hissetmiş ve bunun bir sonucu olarak evlenmemeyi tercih etmiştir.

Risale-i Nur’da evlilik konusuna değinirken, kendi durumunun şahsi ve istisnai olduğunu belirtir.

Evliliğin fıtri bir ihtiyaç ve sünnet olduğunu kabul eder, fakat İslamiyet’e hizmette farklı şartların kendisine başka bir yolu tercih ettirdiğini ifade eder.

Özellikle şu sözleri dikkat çekicidir:

“Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat ehl-i İslâmın eleminden gelen teellümat beni ezdi.

Âlem-i İslâma indirilen darbelerin, en evvel kalbime indiğini hissediyorum.

Onun için bu kadar ezildim.”[19]

Sanki Bediüzzaman bize şunu söylüyor mana itibariyle: Ben, bu zamanda yalnız kendimi kurtarmak değil, belki mümkün olsa, umum ehl-i imanın imanlarını kurtarmaya çalışmak vazifesini omzuma yükledim. Bu derece ağır bir yük altında şahsî ve hususî ve aile saadeti aramak şahsım için bir rahmet olabilir ama toplumsal vazifemi düşününce adeta bana zulüm olur, evlenmeye fırsatım olmaz demektir.

Yakın talebelerinden bazıları kendisi gibi bekâr, mücerred olarak hizmet etmek istediklerini ifade ettiklerinde bir şey dememiştir. Binlerce talebelerinden oransal olarak baktığımızda bu yolu tercih edenlerin oranları çok düşüktür. Bu istisnai bir durumdur zaten. Ama bu tarzda bekâr olarak hizmet etmeyi umuma telkin ve tavsiye etmemiştir.

Bu istisnai duruma misal olarak;

“Hüsrev gibi, Said gibi ve Âtıf ve emsali gibi bütün bütün alâkasız da bulunmak lâzım.”[20]

Nikâh ve Muhabbeti Bediüzzaman’dan okuyalım mı bir de?

Nikah ise, bu dünyada insan nev’inin devam ve bekası içindir.

Halbuki ahirette şahıslar müebbeddirler, ebedîliğe mazhardırlar.

Bu dünyada yemek, içmek ve nikâhın faideleri, sadece dünya hayatı itibariyla bir beka ve tenasüle münhasır değildir.

Belki, bu üzüntülü, kederli alemde bile içlerinde büyük bir lezzet bulunmaktadır.

O halde, saadet ve lezzet âlemi olan dar-ı ahirette, acaba ekl ve nikâhta neden ve nasıl daha yüksek ve daha münezzeh lezzetler bulunmuş olmasın!”[21]

“Saadetin esaslarından “nikâh” ise: Evet insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcud bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.

Evet bir işde mütehayyir kalan veya birşeye dalarak tefekkür eden adam velev zihnen olsun, ister ki; birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın.

Kalblerin en latîfi, en şefiki; kısm-ı sâni ile tabir edilen kadın kalbidir.

Fakat kadın ile ruhî imtizacı (geçimi) ikmal eden, kalbî ünsiyet ve ülfeti itmam eden, surî ve zahirî olan arkadaşlığı samimîleştiren; kadının iffetiyle, ahlâk-ı seyyieden temiz ve pâk bulunması ve çirkin ârızalardan hâlî olmasıdır.”[22]

Netice itibariyle, Bediüzzaman’ın evlenmemesi, İslam’da evliliğin gerekliliğini reddetmesi anlamına gelmez. Aksine, kendisini Kur’an ve iman hizmetine adamış, vakfetmiş toplumun manevi ihtiyaçlarını karşılamak için bir yol seçmiştir.

Bir talebesiyle bu konuda şöyle bir hatırası da var:

Üstâd Bediüzzaman’a “Niye evlenmedin?” diye sorulunca şu cevabı verir;

Ben evlenseydim üç beş çocuğum olurdu. Cenâb-ı Hak bana sizin gibi milyonlarca evlatları verdi.”[23]

“Mahkeme esnasında hakim Üstâd’a, “Sanatın nedir?” diye sorunca, “Benim sanatım iman kurtarmak, din kardeşlerimin imanları tutuşmuş yanıyor.” diye cevap verdi.

Ayrıca hâkim, sanki kendisi din adamı imiş gibi, “Neden sakal bırakmıyorsun? Niçin hiç evlenmedin?” diye sualler sordu. Üstâd ise, “Hapse girince siz kesmeyesiniz diye sakal bırakmadım; evlenmek sünnetini yerine getirenlerden bazılar dokuz farzı terk ettiler.” diye cevap verdi.”[24]

“Üstâd’ın salâh-ı hal ve iffeti:

Bir gün, küçük Molla Said namında bir talebesi, Üstâd’ı Bediüzzaman’a:

-‘Seyda, ne için evlenmiyorsun? şehvetin yok mudur?’ diye sormuş. Bediüzzaman:

-‘Şehvetim yok değildir. Ben de sizler gibi delikanlı bir gencim. Fakat nasıl ki evli bir adam, yatağına girer, yatarken; eğer aklı fikri başka bir şeyle meşgul ise ve meşru’ olan evlilik münasebetini düşünmüyorsa; fıtrî olan şehveti durup dururken galeyana gelmez. İşte bunun gibi, benim gece gündüz hiç bir dakika aklım, fikrim boş kalmıyor ki, o ciheti düşüneyim. Binâenaleyh şehvetim faaliyet hususunda tahrik görmediğinden galeyana gelip de galebe etmez.’ diye cevab vermişti.”[25]

Kendi yaşamını Kur’an’ın hizmetine adarken, Peygamber Efendimiz’in (asm) sünnetine tabi olan ve evlenerek hayatını sürdürenleri takdir etmiş ve bu hususta evliliğin önemini anlatan ayet ve hadislerin hükmünü tümüyle yastık etmiştir. Bu, onun şahsına ait bir fedakârlıktır ve hayatını bütünüyle Allah yoluna adamanın bir neticesidir. Yoksa Nikâhı, evliliği böyle tarif eden birisinin müstağni kalması düşünülemez.

Toplumsal mesuliyeti, fikrî derinliği, fedakârlığı, manevi derinliği bu mevzuda görmekteyiz. Haftada üç beş saatini manevi tekemmül için veremeyen, dizi filminden vazgeçemeyen bir insanın Bediüzzaman’ı bu konuda anlayabilmesini çok düşünmüyorum zaten. Şayet olumsuz bir eleştiri yapıyorsa da bu işin magazinsel boyutuna baktığını düşünüyorum. Yoksa Bediüzzaman ha evlenmiş ha evlenmemiş çokta âleminde bir şey ifade etmiyor.

Nefsini toplumun selameti için terk eden bir Mücahittir Bediüzzaman Said Nursi.

Bediüzzaman Said Nursi’nin Aile Hayatına dair tüm düşünceleri için “Müslüman’ın Dünya Cenneti Aile Hayatı” isimli Risale-i Nur Külliyatı’ndan hazırlamış olduğumuz derlememize bakabilir.

Bediüzzaman nefsini düşünen birisi olsaydı şayet, zamanında teklif edilen makamlar, maaşlar, rütbeleri kabul eder dört köşesi mamur bir ev kurar ve lüks içinde, rahat döşeğinde hanımı ve çocuklarıyla rahat bir hayat sürebilirdi. Ama öyle olsa Nurculuk Hareketinden bugün söz etmek pek mümkün olmayabilirdi. Çünkü köşesinin zâhiti olur ve şahsi faziletinin peşinde gider nefsini kurtarmaya çalışırdı.

Ama o bunları elinin tersiyle itmiş ve dava adamlığı yolunda yürümüştür. Yukarıdaki teklifler birer varsayım değil hepsi ve daha fazlası kendine teklif edilmiş olan şeylerdir.

Bediüzzaman’ın hayatını anlamak yaşadığı dönemleri ve şartları iyi bilmekle mümkündür. Yoksa şimdiki tatlı su Müslümanlığı olarak tabir edilen seküler düzen içinde kulaç atarken Bediüzzaman Said Nursi hakkında fikir beyan etmek, eleştirmek en kibar ifadeyle hadsizliktir. Bediüzzaman’a teklif edilenler bir çok tatlı su Müslümanına teklif edilseydi sanırım içtimaî hayatın cambazı olurdu insanlar.

Bediüzzaman’ı anlamak için onun davasını anlamak gerekiyor.

Allah bize bu hizmet yolunu tesis eden Bediüzzaman Said Nursi’den razı olsun. Âmin

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Nisa, (24)

[2] Bu âyet-i kerîme, Abdullah bin Revâha (ra)’ın âzâd ettiği câriyesi ile evlenmesini, bazı kimselerin kınaması üzerine nâzil olmuştur. Mâide Sûresinin 5. âyetiyle ehl-i kitab kadınları müşrik kadınlardan istisnâ edilerek Müslüman erkeklerin ehl-i kitab kadınlarıyla evlenebilmelerine kerâhetle ruhsat verilmesine rağmen, Müslüman kadınların, îmân etmeyen erkeklerle evlenmeleri dînen haramdır. (İbn-i Kesîr, c. 1, 193)
“Şer‘an koca, karıya küfüv olmalı, yani birbirine münâsib olmalı. Bu küfüv ve denk olmanın en mühimi diyânet(din) noktasındadır. Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyânetine bakıp kadınını taklîd eder, refîkasını (eşini)hayât-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin (dindar) olur! Bahtiyârdır o kadın ki, kocasının diyânetine bakıp: ‘Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim!’ diyerek takvâya girer! Veyl (yazıklar olsun) o erkeğe ki, sâliha kadınını kaybettirecek olan sefâhete (günâhlara) girer! Ne bedbahttır o kadın ki, müttakī (takvâ sâhibi) kocasını taklîd etmez, o mübârek ebedî arkadaşını kaybeder! Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını ve sefâhetini taklîd ediyorlar! Ve birbirinin ateşe atılmasına yardım ediyorlar!” (Lem‘alar, 24. Lem‘a, 207)

[3] Nur, (32)

[4] Rum, (21)

[5] Nisa, (3)

[6] İbn Mace, Nikah, (1845)

[7] Buhari/Müslim, Nikah (3)

[8] Tirmizi, Birr, (11)

[9] Buhari, İman, (7) & Müslim, İman, (72)

[10] Hanbel, (2/326)

[11] Lemalar (203)

[12] Tarihçe-i Hayat (13)

[13] Tarihçe-i Hayat (12)

[14] Buhari, Nikâh (1)

[15] Bediüzzaman Cevab Veriyor (164)

[16] Tarihçe-i Hayat (12)

[17] Tarihçe-i Hayat (630)

[18] Tarihçe-i Hayat (629)

[19] Tarihçe-i Hayat (137)

[20] Kastamonu Lahikası (231)

[21] Badıllı İşarat-ül İ’caz (387)

[22] İşarat-ül İ’caz (145)

[23] Nakleden: Hüseyin Filiz Ağabey, Ağabeyler Anlatıyor-3 (200)

[24] Şahide Yüksel, Son Şahitler-3 ( 234)

[25] Mufassal Tarihçe-i Hayat-1 (154)

Kaynak: Bediüzzaman Neden Evlenmeyi Tercih Etmedi? – 

Sende yorum yazabilirsin