Bediüzzaman ve Mehmet Akif

Değişim diye peşine düştüğümüz birçok içtimai reçetenin doktor masasında veya hastanın elinde kaldığı bir dönemde… Birçok insan Osmanlı terbiye ve kültür sisteminden çıkıp batıya endekslendiğimiz dönemde… Karınca kararınca karihalarının yettiği oranda yeni Türk devletini götürecek yeni tipler ve karakterler üretmeye gayret ettiler.  Namık Kemal kahramanlık miti üretirken ihtilalin kapısına dayandı. Ömrü sürgünlerde geçti, sahipsiz, bigane bir adada dünyadan göç etti. Halbuki o “millet dedi millet dedi millet dedi” deyip ama illeti kurtaramayan asil bir adamdı.

Bu milleti kurtarmak için çok insan çalıştı. Enver Paşa kışın zemheri günlerinde Türk ordusunun genç delikanlılarını dağa sürdü. Kumandanları “oğlum Enver bu havada sürme bu çocukları dağa hepsini donduracaksın” dediler ama Enver Paşa’ın ütopist kişiliği buna engel oldu. Dağlarda şehit oldular, şimdi onların kokusunu almak için o dağlara tırmanıyoruz. Hamiyet başka, usul başka.

Akif bir Osmanlı ama Türk olmakla iftihar eden, bin yıl İslam’ın bayraktarlığını yapan bu millete hizmetten teri kurumamış bir azametli adam. Yokluklar içinde geçen çocukluk ve tahsil hayatı, parası olmadığı için yürüyerek baytar mektebine (veteriner fakültesi) giden asil insan, halini arz etmemiş kimseye. Büyük adamlar ancak büyük çilelerle büyük adam olmuşlar. Dosto, Sibirya sürgününde “Tanrı beni romancı yapmak için buraya sürmüş“ deyip kader noktasından bakmış olaya.

Akif‘in babası Temiz Tahir Efendi Fatih Camiinde müderrislik yapmış. Babası için “o benim hem babam hem hocamdır ne öğrendiysem ondan öğrendim“ diyor. Babası ona yolda yürürken lügat ezberlettirir. O camiye girince küçük Akif aşıkane koşar hasırlar üstünde.

Mehmet Akif bir eleştirmendir. Toplumun aksayan yönlerini anlatır. Otuza yakan manzum hikayesinde aristokratlar yoktur. Sıradan insanları bazan da vasat yaşayan aydınları anlatır. Hasır‘da mahallede ölen kadının bir hasıra sarılıp kabre götürülüşünü hazinane hikaye eder. Bediüzzaman da ölüm hakikatini anlatır, insanın bu bütün grandiozing fizyoloji ile farelere yem olmasının Allah’ın şefkat ve merhametiyle büyüttüğü büyük eserine merhametsizlik olacağını düşünür. “Kabir alem-i ahirete açılmış bir kapıdır, ön ciheti zahmet, arka ciheti ise rahmettir” der. Biri olayı öbürü felsefesini yapar.

Anam elinden tesbihi düşmeyen bir abid kadındı. Öldüğünde mezara koydular ben dua ettim “Allah’ım onun münkir nekirle karşılaşmasını bana göster, sen semi ve basirsin.” Melekler geldiler sınıfa girer gibi, annem tesbihini onlara vurdu onlar kayboldular. Cenazesini iki mübarek arkadaşı yıkadılar. Büyük bir güzel koku yayılmıştı, onlar da “Evliya kadın ya ne olacaktı ki“ dediler. Mahallede çocuklara elifba öğretir karakola götürürler. “Bacı seni kodese atarız” demişler. Anam “kodes ne demek” demiş. Onlar da “yani mapıshane” deyince anam “ne yaptım ki” demiş. Ağabeyi “çocuklara karabaş okutuyormuşsun” demiş. “E bunda ne var çocuklar öğrenmesin mi, sen ölünce çocuğun sana Fatiha okumasın mı poles kardaş” demiş. “Karışmayız valla bir daha yakalarsak iyi olmaz” demiş polis. Annem korkusuz, eve gelmiş. Babam rahmetli “Rüveyde ehtiyat et” deyince o da “olur efendi olur” demiş. Asıl ehtiyatsızlık onlara bir şey öğretmemek.

Akif, İslam tarihinden olaylar anlatır. Koca Karı’da Hz. Ömer bir yoksul kadının çocuklarına çorba pişirmesi için imaretten sırtında un taşır. İbni Abbas da yağ taşır. Getirir çocuklara çorba pişirir onları mutlu eder. Meyhane ve Mahalle Kahvesinde toplumun heba olan ömrünün hikayesini anlatır Akif. Hala öyledir ya, eskiden akşam zikre gidenler şimdi sabaha kadar tavla oynar ruhsuz eve döner. Çocuk babasını görmez, akşam geç gelir sabah erken kalkar gider. Meyhanede çocuklarının iaşesini temin edemez, serseri bir koca anlatılır, kadın kapıya dayanır ona serzenişte bulunur, o da kadını orada boşar kadın düşer bayılır.

Bediüzzaman altı iman rüknünü sağlama almak için eserler yazar. Onun eserleri inanan insanın ayağını yere sağlam basmasını öğretir. Herşey onun üstüne bina edilir. Kainatı yaratanı tanımayan O’na teşekkür etmeyen, kazancını garibanlarla paylaşmayan bir insan ne dini ne de içtimai bir karakter edinemez. Ayet’ül Kübra isimli eseri Türk edebiyatında örneği olmayan bir eserdir. Bir adamı alır kainatı seyrettirip düşündürerek inançlı hale getirir.

Recaizade Bihrüz’e saçma bir aşk öğretir. Bediüzzaman da bulutları, yıldızları, gezegenleri, güneşi, toprağı, topraktan çıkan hadsiz nimetlerin felsefesini yapar. Onları düşünmeye sevkeder. Nice imansız kimseler onun eserleri ile Allah’a kul olmuştur. Hiçbir derde deva olmayan teşeffi için yazılmış sayısız eserler çocukların elinde dolaşır. Kime bir faydası olmuştur onların ama Bediüzzaman’ı anlamamaya devam eder devlet-i ebed müddet. İmparatorluk kültür krizinden battı. Cumhuriyet aynı akibete maruz kalmasın. Öğrencilerin elinde en muzır eserler dolaşır, öğretmenlerin kafası dalalethane, ölen birkaç askerdir, onun dışında kimse korkusundan ve menfaatinden olur kaygısıyla bir şey söylemez. Denetim yok, takip yok, dağ başında üniversiteler.

Bediüzzaman meleklerin varlık gerekçelerini anlatır. Onların nasıl kainatın inşasında ameleler gibi çalıştığını nazara verir, büyük meleklerin azametli görevlerini akli şekilde anlatır. Akif ise şeytanlaşmış insan örneklerini taşlayarak anlatır. İkisi birbirini tamamlar biri kötü örnek diğeri iyi örnek vermenin yolunu gösterir. Akif “Edebiyatta ve felsefede Victor Hugo’lar Şhakespeare’ler Bediüzzaman’ın talebesi olamaz” der. Dünyanın büyük sanat felsefecileri gelsin ilahi sanatın felsefesi nasıl yapılır öğrensinler Bediüzzaman’dan.

Akif de Bediüzzaman da milli mücadelenin başarısı için çalışırlar. Akif elinde Sırat-ı Müstakim klişesi ile Anadolu’yu dolaşır. Millete vatanı kurtarmanın zaruretini anlatır. Savaş sırasında İstiklal Marşını yazar. Savaşan askere “Korkma sönmez bu şafaklarda“ der. “Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” der. Milletin ezeli, ebedi kimliğini anlatır. Kahraman ırktır ümmeti Muhammedin reisi Türkler. Bin yıl İslamın bayraktarlığını yapmış  bir millettir. Cihana ilmi öğretmiş bir milletin çocuklarıdır bu topraktakiler. Bediüzzaman Bitlis’te Ermenilere, Ruslara karşı savaşır. Ermenilerin yaşlı ve çocuklarını iade eder, onlar hayret ederler Bediüzzaman’a.

İkisi Dar’ül Hikmet’ül İslamiye’de çalışırlar. Bir akademidir orası. Bediüzzaman asli üye Akif ise katibi umumidir. Birlikte çalışmış, birlikte çabalamış, bu büyük milleti hezimetten, ataletten kurtarmışlardır. İki büyük adam rahmetin kucağında mutludurlar, bize de bir gün sıra gelir.

Kaynak: RisaleHaber

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: