Bediüzzaman ve Siyaset (3)

Üstad, ne meşrutiyet ne de cumhuriyet döneminde hiçbir partide görev almadığına göre, onun “siyasetten çekildim” sözünü nasıl anlayacağız?

Üstadın meşrutiyet döneminde verdiği bir mücadele vardı. Batıyı her yönüyle körü körüne taklit etmek yerine, Japonlar gibi, garbın sadece tekniğini almak, ama bunu yaparken kendi öz değerlerimizden de taviz vermemek fikrinde idi. Bu konuda gazetelerde yazılar yazmış ve bir takım içtimaî hizmetlere tevessül etmişti. Diğer taraftan, doğuda dinî ilimlerle fennî ilimlerin birlikte okutulacağı bir üniversite açılması için gayret göstermiş, bu arzusunu devrin padişahına kadar ulaştırmıştı.

Üstadın eski Said döneminde icra ettiği bu gibi içtimaî ve bir yönüyle de siyasî hizmetler daha sonra yerini tamamen iman hakikatlerinin neşir ve ilânına bırakmıştır.

Din, siyasete âlet edilemez:

Nur hizmetinin siyasî ihtilâflardan uzak tutulması gereğini ifade eden önemli bir ders: “Nur şakirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler. Çünki iman, mâl-i umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahibleri var. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zındıkaya, dalâlete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır.” Emirdağ Lâhikası.

Siyasetin tarafgirliğe ve ihtilâfa yol açması hususundaki endişelerinin bir başka cihetini ortaya koyan şu ifadeler de çok enteresandır:
“Dediler:
–Dinsizliği görmüyorsun, meydan alıyor. Din namına meydana çıkmak lâzım.
Dedim:
–Evet lâzımdır. Fakat kat’î bir şart ile ki, muharriki aşk-ı İslâmiyet ve hamiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi hata da etse, belki ma’fuvdur. İkincisi isabet de etse, mes’uldür. Denildi:
–Nasıl anlarız?
Dedim:
–Kim fâsık siyasetdaşını, mütedeyyin muhalifine, sû-i zan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir. Hem umumun mal-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslekdaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavî bir ekseriyette dine aleyhdarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir.”
Sünuhat

Din namına ortaya çıkma denilince, hemen dinîn siyasete âlet edilme endişesi hatıra gelir. Üstad bu noktada çok hassastır. Tâ meşrutiyet döneminde sarf ettiği şu sözler onun bu husustaki hassasiyetinin bütün ömrü boyunca hiçbir sapma göstermeksizin devam ettiğinin en güzel ifadesi:

“İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tâbi olamaz. Ve âlet yapmak İslâmiyet’in kıymetini tenzil etmektir, büyük bir cinayettir.” Hutbe-i Şamiye

Üstad, Kur’an tefsiri olan Nur Risalelerini dünyevî ve siyasî bir maksada âlet etmeyi, kırılacak şişelere bâki elmas fiyatı vermeye benzetir.

“Kur’an ve imanın hizmeti ne için beni men’ediyor dersen, ben de derim ki: Hakaik-i imaniye ve Kur’aniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyaset ile âlûde olsa idim; elimdeki o elmaslar iğfâl olunabilen avam tarafından, “Acaba taraftar kazanmak için bir propaganda-i siyaset değil mi?” diye düşünürler. O elmaslara, âdi şişeler nazarıyla bakabilirler.” Mektûbat

Aynı mânâyı takviye eden bir başka ders:

“Kur’an bizi siyasetten şiddetle men’etmiş. Evet Risale-i Nur’un vazifesi ise, hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi de dehşetli bir zehire çeviren küfr-ü mutlaka karşı, imanî olan hakikatlarla gayet kat’î ve en mütemerrid zındık feylesofları dahi imana getiren kuvvetli bürhanlar ile Kur’ana hizmet etmektir. Onun için Risale-i Nur’u hiçbir şeye âlet edemeyiz.” Şualar

Kur’an bizi siyasetten şiddetle men’etmiş” cümlesi değişik yönlerden ele alınabilir:
Nasıl Kur’an bütün bir insanlığın irşadı için inzâl olmuşsa, onun tefsirleri de bütün bir beşeriyet içindir. Onu sadece bir gruba mal edip geride kalan insanları ondan mahrum bırakmak, Kur’an’ın cihan şümullüğü ile bağdaşmaz ve Kur’an böyle bir anlayışı reddeder.

Kur’an’ın ulvî hakikatlerinin süflî menfaatlere âlet edilmesini de Kur’an kabul etmez. Doğruluk, muhabbet, beraberlik esaslarını mü’minlerin kalplerine yerleştiren Kur’an’ın, yalana, iftiraya, bölünme ve parçalanmaya yol açan siyasî kavgaları kabul etmeyeceği de açıktır.

Bir başka sebep de şu olsa gerek: Her asrın müceddidi Kur’an’dan o asrın ihtiyaçlarına ve mizacına en uygun bir tebliğ ve hizmet metodu istihraç etmiş. Üstad ise Kur’an’dan ‘siyasetsiz hizmet’ dersini almış oluyor.

www.SorularlaRisale.com

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: