Biz İsteriz Allah Yaratır
Kul, kendi fiilinin yaratıcısı değildir. Kulun elinde ancak ve ancak emr-i itibârî dediğimiz kesb yani, kulun cüz-i irâdesini, niyeti ve kasdı yönünde kullanabilir. Zira, Allah’tan başka hakîkî tesir, icad sahibi yoktur. Kul bir fiili işlemek talebinde bulunur, Allah da kudretiyle o fiili yaratır. Allah hiçbir kulunu cebirle iş yaptırmaya zorlamaz. Kulunun eline yaratma ve icad kabiliyeti olmayan küçük bir ihtiyâr vermiştir. Kul o ihtiyâr ile ister, Allah’ın küllî irâdesi de kudretiyle tecellî eder ve fiiller böylece yaratılır.
Bu noktada şöyle diyebiliriz. İnsanın elinde gayet zayıf, fakat seyyiât, kötülük ve tahribâtta gayet uzun; iyiliklerde kısa cüz’î irâdesi vardır. İnsan, irâdesinin bir elini duâya, diğer elini istiğfara ve tövbeye verip, günah ve kötülüklerden kendini çekerek ebedî saadeti kazanabilir. Bedîüzzamân’a göre, duâ ve tevekkül hayra olan isteğe büyük bir kuvvet verdiği gibi; istiğfar ve tövbe de şerre olan meyilleri keser.
Ancak, insanın, yaptığı kemâlât ve iyilikleri sahiplenmeye hakkı yoktur, çünkü kendi mülkü değildir, onlara güvenemez. Hem insanın cesedi bile kendisinin değildir. Çünkü kendi san’at eseri değildir. O vücudu yolda bulmuş, yitik olarak mülk edinmiş de değildir. Kıymeti olmayan şeylerden olduğu için yere atılmış, insan almış değildir. Ancak, o vücut, içine aldığı garip san’at, acayip nakışların şahitliğiyle, bir hikmet sahibi yaratıcının kudret elinden çıkmış kıymettar bir hane olup, insan o hanede emaneten oturur. O vücutta yapılan binlerce tasarruftan, ancak bir tane insana aittir. (Mesnevî-i Nuriye, 57)
Bu hususu Bedîüzzamân şöyle izah eder: “Esbab içerisinde en eşref, en kuvvetli bir ihtiyar sahibi insan iken, ef’âl-i ihtiyariye namıyla kendisine mal zannettiği ef’âlin ekl ve şürb gibi en âdi bir fiilin husûlünde, yüz cüz’ünden ancak bir cüz’ü insana aittir. Ve kezâ insanın elindeki ihtiyar pek dardır. Havassının en genişi hayal olduğu halde, o hayal akıl ve aklın semerelerini ihata edemez. Bunları, bu kadar büyük iken, nasıl daire-i ihtiyarına idhal edip, onlarla iftihar ediyorsun? Ve kezâ şuurî olmaksızın, senin lehine ve aleyhine çok fiiller cereyan etmektedir. O fiiller şuurî oldukları halde, şuurun taalluk etmediğinden sabit olur ki, o fiillerin fâili bir Sâni’-i Zîşuur’dur. Ne sen fâilsin ve ne senin esbabın. Binaenaleyh malikiyet dâvâsından vazgeç. Kendini mehasin ve kemâlâta masdar olduğunu zannetme. Ve kat’iyyen bil ki, senden sana yalnız noksan ve kusur vardır. Çünki sû’-i ihtiyarınla, sana verilen kemalâtı bile tağyir ediyorsun. Senin hanen hükmünde bulunan cesedin bile emanettir. Mehasinin hep mevhubedir; (sana hediyedir)seyyiatın meksûbedir.(kesptir) (Mesnevî-i Nuriye, 58)
Öyle ise insanın iyiliklere sahiplenme hakkı yoktur. Kötülüklerden ise sorumludur. İyilikleri Allah’tan bilmek ve kötülükleri kendi nefsimizden bilmemiz gerekir. Cenâb-ı Allah iyilik ve kötülüğün neticelerini Kitap ve sünnetle bize bildirmiştir. Biz kötü tercihimizin mesuliyetini çekmekle tam bir adalete mazhar oluruz. Allah-u Teâlâ Nisa Suresinde şöyle buyurmuştur: “Sana güzellikten her ne ulaşırsa, bil ki Allah’tandır; kötülükten de başına her ne gelirse bil ki bu da sendendir.” (Nisa, 4:79)
Çünkü bir nimetin vücudu, o nimetin umum şartlarına bakar. Hâlbuki o nimetin yokluğu, bir tek şartın yok olmasıyla oluyor. Meselâ; bir bahçeyi sulayan cetvelin deliğini açmayan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin yokluğuna sebep ve illet oluyor. Fakat o bahçenin nimetlerinin vücudu, o adamın hizmetinden başka, yüzlerce şartın vücuduna bağlı olmakla beraber, illet-i hakikî olan kudret ve irade-i ile vücuda gelir. (Lem’alar, 2001, s. 185)
Demek ki bir fiilin yaratılması için yüz şart gerekirse, bizim meylimiz ve istememiz sadece bir şarttır. Doksan dokuz şart yerine gelse, bir tek şart eksik olsa o fiilin yaratılması için şartlar tamamlanmamış olur, eksik kalır. Ancak yüz şart yerine gelse bile, acaba o fiilin yaratılması için yeterli midir? Hayır değildir. Çünkü hakîkî tesir sahibi olan Allah’ın irâdesi ve kudreti tecellî etmeden o fiil yaratılmaz. Onun için sebeplerin hiçbir tesiri ve icat kabiliyeti yoktur. Bizim irâde-i cüz’iyyemiz de sebeplerden sadece birisidir. Allah bizim cüz-i irâdemizi kendi küllî irâdesi ve kudretine bir şart yapmıştır. O şartı Allahın rızası dairesinde kullanmak bize nasip etsin.
Hazırlayıp kardeşlerle paylaşan: Abdülkadir Haktanır