Didar

Düşman gemilerindeki namlulardan çıkan mermiler tabyalarımızı dövmeye devam ediyordu, dakikada bir buçuk ton mermi yağıyordu askerimizin bulunduğu bölgelere, derelerden kan akıyordu, kınalı kuzular daha bıyıkları çıkmamış onbeş yaşında askerlerimiz vatan için, bayrak için, namus için kimi anasını babasını, kimi eşini çocuklarını, kimi yavuklusunu, kimi mektebini bırakıp gelmişti cepheye, tıbbiye mektebi mezun vermemişti o sene.

Muhabere çadırına gelen telgraf Üsteğmen Hüseyin beye idi. “Hüseyinim, bir kızımız oldu gelsen, görsen adını da koysan sonra gene gidersin cepheye”. Yarbay Cemil bey telgrafı kendi eliyle götürdü tabya komutanı Üsteğmen Hüseyin beye.

-Evladım! Hanımın telgraf çekmiş, gözün aydın bir kızın olmuş, sana üç gün izin veriyorum git eşini, kızını gör kızının adını koy dön cephene.

Üsteğmen Hüseyin bey

-Komutanım vatan tehlikede iken ben şimdi kızımı nasıl düşünebilirim? Siz benim adıma eşime bir telgraf çekin hanımımı tebrik edin, kızımın adını Didar koysun. Yarım saat sonra bir top mermisiyle Üsteğmen Hüseyin bey tabyadaki tüm askerlerle birlikte şehit olacaktı.

Tüm yaralılar zığın deresinde bulunan sargı yerine getiriliyordu, yardım malzemeleri yeterli olmadığı için ümit kesilen şehit olması muhtemel yaralı askerlere müdahale edilemiyordu. Doktorun önüne getirilen yaralı askerin durumu çok ağırdı, ona bakmak yerine ardından getirilen yaralı askerin kanını durdurmak için müdahale ettiği sırada, sesinden tanımış olacak ki,

“Baba ne olur yardım et” , dedi biraz önceki asker. Doktor yaşlı gözlerle “Bir ağacın altında gölgeye götürün” diyebildi sadece.
Onlar o şiddetli çarpışmalar içinde maddi yangının ortasında vatan için, namus için, din için, Kuran için, bayrak için, ezan için çocuklarını bile düşünmediler.

Üstadımız

“Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum” Diyor.. Bizler üç kuruşluk maddi beklenti için rahatımızdan hiç taviz veremiyor, hal dili ile “Ne olursunuz elimden tutacak birileri yokmu?” Diye yakaran gençlere elimizi uzatmazsak, onları sürüklenmekte oldukları bataklıktan, cehennem ateşinden çekip çıkarmazsak, nasıl çıkarız Üsteğmen Hüseyin beyin karşısına? Nasıl çıkarız sargı yerindeki doktorun karşısına? Ne deriz Didar kıza?

Çetin KILIÇ

Kaynak ; Çanakkale’de Risale-i Nur hizmetlerinde bulunan Ahmet Kaya abinin sohbetinden iktibas edilmiştir.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: