Dünyanın Ölümü

  Kâinatın en mükemmel  meyvesi olan insanların ölümü,  bir gün dünya ağacının da öleceğini gösterir.

     “Evet nasıl ki insan küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz. Âlem dahi büyük bir insandır, o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz. O da ölecek, sonra dirilecek veya yatıp sonra subh-u haşirle gözünü açacaktır..”[1]

      Evet kıyamet denilen o büyük sarsıntı ile  bu kâinat yıkılacak, her şeyin alt-üst olduktan sonra bütün hayat sahipleri yeniden diriltilecektir.

      Kıyamete iman, imanın temel şartlarından biridir. Haşir, hesap ve mizan gibi mühim işler ile cennet ve cehennem gibi mekânlar kıyametin kopmasından sonra olacaklardır. Bundan dolayıdır ki, Kur’an-ı Kerîm, kıyamet olayını sık sık hatırlatır ve insanları uyarmak,  günahlardan sakındırmak ve korkutmak için onları ikaz eder. Mesela bir ayet-i kerimede mealen şöyle buyrulmaktadır: “Onun ağırlığına ne gökler ne de yer dayanabilir, ansızın gelir.”[2]

    İnsanın ecelinin gizli olması gibi, kıyametin kopması da doğrudan doğruya Allah’ın dilemesine bağlıdır ve O’nun bilgisindedir.Bu dünyaya bir memur ve misafir olarak gönderilen insanlar, eğer bu kâinat sarayının sahibinin  emirlerine itttiba etmeyip, yasaklarından sakınmaz ve Hazret-i Peygamberin (sav) sünnetine uymazlarsa, bu sarayın  yıkılmasına ve kıyametin çabuk  kopmasına sebep olurlar.

     Bir fabrika sahibi, eğer fabrikasından verim alamayıp, ondan bir fayda görmezse, o fabrika neticesiz ve akîm kalmış demektir. Artık o fabrika sahibinin, o fabrikayı kapatması veya dağıtması muhakkaktır.

     “ Eğer kâinattan risalet-i Muhammediyenin (asm.) nuru çıksa, gitse; kâinat vefat edecek.. Eğer Kur’an gitse, kâinat divane olacak ve Küre-i Arz kafasını, aklını kaybedecek, belki şuursuz kalmış olan başını  bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak…”[3]

     Kıyametin koptuğu gün, çok korkunç bir sarsıntı ile  her taraf sarsılacak ve onun gürültüsünden kulaklar sağır, insanlar sarhoş gibi olacak ve  emzikli kadınlar da çocuklarını unutacaklardır. Gök erimiş maden, dağlar atılmış yün gibi olacak ve gözler dehşetten kamaşacaktır.  Kıyametin ne kadar  dehşetli olduğu bazı ayetlerde şöyle anlatılmaktadır:

   “Ey İnsanlar! Rabbinizden sakının; şüphesiz o kıyamet gününün sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden geçer. Ve her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları hep sarhoş görürsün, halbuki sarhoş değillerdir. Fakat Allah’ın azabı çok şiddetlidir.”[4]

   “Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar bulandığında, dağlar yürütüldüğünde, kıyılmaz mallar bırakıldığında, vahşi hayvanlar bir araya toplandığında, denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde)”[5]

  “Gök çatladığı vakit. Yıldızlar döküldüğü vakit. Denizler yarılıp akıtıldığı vakit. Kabirlerin içi dışına getirildiği vakit. Herkes neyi önünden gönderdiğini ve neyi geri bıraktığını bilir.”[6]

   “Gök yarıldığı, Rabbini dinleyip kendisine yaraşır şekilde boyun eğdiği vakit, Yer uzatılıp düzlendiği, içinde ne varsa attığı ve tamamen boşaldığı ve Rabbini dinleyip kendisine yaraşır şekilde boyun eğdiği vakit.”[7]

   “Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı v insan: “Ona ne oluyor?” dediği zaman.”[8]

         Şunu da ifade edelim ki,  Cenab-ı Hakk’ın  müminlere rahmet ve şefkatinin bir  eseri olarak kıyametin kopmasından az bir zaman önce, ehl-i imanın ruhları alınacak ve kıyamet kâfirlerin başına kopacak ve  müminler, derecelerine göre o büyük hadiseyi  hissedeceklerdir.

       “Zira Kur’an-ı Hakîm, her zaman kıyametin acaibini tehdid suretinde zikrediyor. “Göreceksiniz…” diyor. Hâlbuki cism-i insanî ile onu görenler, kıyamete yetişenlerdir. Demek, kabirde cesetleri çürüyen ervahların da o tehdid-i Kur’aniyeden hisseleri var.”[9]

       Mevzuumuzu   Bediüzzaman Hazretleri  şu cümleleri ile bitirelim:

     “Kabir var, hiç kimse inkâr edemez. Herkes ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de üç tarzda üç yoldan başka yol yok.

     Birinci yol: O kabir, ehl-i iman için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır.

      İkinci yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefahet ve dalalette gidenlere, bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrid içinde bir haps-i münferid, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve itikad ettiği ve inandığı gibi hareket etmediği için öyle muamele görecek.

     Üçüncü yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalalet için bir i’dam-ı ebedî kapısı… Yani hem kendisini, hem bütün sevdiklerini i’dam edecek bir darağacıdır. Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek. Bu iki şık bedihîdir, delil istemiyor, göz ile görünür.”[10]

Mehmed Kırkıncı


[1] Nursî, B. S Sözler

[2] A’raf Suresi 7/187.

[3] Nursi B.S. Lem’alar

[4] Hac Suresi 22/1-2

[5] Tekvir Suresi 81/1-5

[6] İnfitar Suresi  82/1-5

[7] İnşikak Suresi 84/ 1-6

[8] Zilzal Suresi 99/ 1-3

[9] Nursî, B.S Mektubat

[10] Nursî, B.S Sözler (13. Söz)

Sende yorum yazabilirsin