En mukaddes müessesemiz aile dağılıyor, uyanınız!

İnsanlığın en eski, en mukaddes, en verimli, en sağlam müessesesi ailedir.

Mukaddesliğini, Hz. Âdem (as) ile Hz. Havva’nın (ra) nikâhlarının Cennette kıyılmasından ve orada kurulmasından alır. Zaten insanın dünyadaki Cenneti, en müşfik ve sağlam sığınağı aile olduğunu yaşayarak da öğreniyoruz.

Psiko-sosyolojiye göre de fert, aile ve toplumların düşünce, anlayış, hareket ve davranışlarının şekillenmesinde en büyük rolü din oynar.

Fert ailenin, aile toplumun çekirdeğidir. Sağlam bir aile yuvası, imanlı, ahlâklı, bilgili, hak ile hürriyetlere saygılı, görev, sorumluluklarına müdrik ve dürüst fertlerden oluşur. Aile hayatının mutluluğu da, sayısız tarihi ve günümüz örnekleriyle tescillenmiştir ki; “karşılıklı sevgi, güven ve samimî bir hürmet/saygı” ile devam eder.

*

19. asırda yaygınlaşmaya başlayan seküler felsefeler dinlere savaş açmış, maneviyat adına ne varsa silmek istemiş. Sosyalizm, Darwinizm ve benzeri akımlardan da beslenen feminizm, “hedonizm, kadının ekonomik özgürlüğü, eşitlik ve serbest hayat” aldatmacalarıyla Batı’da aileyi çökertmiş, adeta felç etmiş. Bugün Batı’da her iki evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyor. Batı medeniyetinin etkisinde kalan toplumlarda aynı tehlike ile karşı karşıya.

*

Ne yazık ki, boşanma furyası tehlikesi ülkemize de sirayet ederek toplumu tehdit ediyor: Araştırmalar ve istatistikler, ayda 15 bin ailenin yıkıldığını, boşandığını haber veriyor!

İslâm ahlâkı ve hayat anlayışında aslolan eşlerin ömürboyu birlikteliğidir. Hayır, hayır, yalnızca dünya değil, “ebedî hayat arkadaşlığı…”

Aile, imanın özellikleri olan sevgi, şefkat, güven gibi olumlu duygu ve hasletlerin geliştirilmesi; olumsuz duyguların mecralarına yönlendirilmesi ayakta durur. Haset, kıskançlık, öfke, nefret, kin, düşmanlık gibi olumsuz duygular, hedonizm, bencillik boşanma sebebidir.

Boşanmaların engellenmesi, en azından asgariye indirilmesi, ancak imanın kalp ve zihinlerde nakşedilmesiyle mümkündür. İman ve ahlâkı, duygu eğitimi ve terbiyeyi de gerektirdiği gibi; aynı zamanda aile bireylerinin hak, görev ve sorumluluklarının şuuruna varılmasını ifade eder. Yoksa, iman, yalnızca, “İnanıyorum!” lâfından ibaret değildir.

Evet, iman (İslâm ahlâkı), kişisel gelişim (nefis terbiyesiyle) meleke haline gelmesidir. Eski çağların tıp bilgileri ve metotlarıyla çağdaş hastalıkları tedavi etmek mümkün olmadığı; yenilenmeyi gerektirdiği gibi, iman esasları, nefis terbiyesi metotları da yenilenmelidir. Zira, geçmiş devrelerin bilgi birikimi ve usûlleriyle çağın psiko-sosyal hastalıklarını tedavi etmek imkânsızdır.

*

İslâm keyfî boşanmalara asla müsaade etmez. Aile bireylerin zarar görmesi durumunda fert, aile ve toplumu ahlâkî dejenerasyondan kurtaran, daha büyük felâketlerden koruyan bir tedbir, en son başvurulmasına cevaz verilen ve meşrû kılınan en sevimsiz helâl olarak görülür.

Bir başka cepheden bakıldığında boşanmayı yasaklamak, aile müessesesini tehlikeye sokabilir. Zîrâ, çok zarurî hallerde bile boşanamayacağını bilen kimse, evlenmeye yanaşmaz. O taktirde de evlilikler azalır. Bu da, fuhuş ve zinanın artmasına, âilelerin çözülmesine, toplumun dejenere olmasına kapı açar.

Ali FERŞADOĞLU
www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin