Ermeniler 1 Milyon Müslümanı Öldürdü
Prof.Dr. Ahmet Akgündüz son günlerde yine gündeme getirilen ermeni meselesi ile ilgili bir açıklama yayınladı. İşte o yazı ;
Bu günlerde yine Ermeni meselesi gündemde. Konuyu tarihi belgelere dayanarak ve gerçek sebeplerine inerek izah etme eğilimi zayıf. Bu sebeple konuyu tekrar ele almak gerekmektedir. Meseleyi bir kaç yönden açıklamak icabediyor.
Birincisi; Tarih boyu Ermeniler, millet-i sadıka sıfatıyla Osmanlı ülkesinde zimmi tabir edilen statüde yani Müslüman bir ülkenin gayr-i müslim vatandaşı sıfatıyla yaşamışlar ve Osmanlı Devleti, vatandaşlarına tanıdığı bütün hak ve hürriyetleri onlara da tanımışlardır.
Şunu belirteyim ki, 1071’den yani 909 seneden beri, şayet bu uzun tarih dönemeci içerisinde biz Müslüman Türkler, azınlıkların hak ve hürriyetlerine saygı göstermeseydik, bugün Türkiye’de az da olsa azınlıklardan söz edilebilir miydi? Aynı tarih dilimi içerisinde İspanya’da Müslüman azınlıktan eser kalmaması, Avrupalılar, daha doğrusu Hıristiyan milletler ile bizlerin yani Müslümanların, bu konudaki gerçek tutumlarını göstermektedir.
Ermenilere temel hak ve hürriyetler tanındığı gibi, İslam Dininin koyduğu prensipler ışığında din ve vicdan hürriyeti de tanınmıştır. Tanzimat’tan sonra ve özellikle de İttihadcılar zamanında, siyasi haklar, Müslümanlar kadar Ermeniler için de kabul edilmiştir. Hatta II. Abdülhamid, maalesef Ermeni katili diye itham bile edilmiştir. II. Abdülhamid döneminde Agop Paşa, Hazine-i Hassa Nazırıdır. İttihadcılar ise, Osmanlı Devleti’ne ihanet eden Gabriel Noradungiyan’ı Hariciye nazırı yapacak kadar basiretsizleşmişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin bu davranışlarına mukabil Ermeniler, Rusya’nın tahriklerine kapılarak ve Berlin Muahedesinin 61. maddesine dayanarak devlete isyan etmeye başlamışlardır. Asla çoğunluk teşkil edemedikleri Doğu ve Güneydoğu Vilayetlerinde Müslüman insanları ve özellikle Müslüman Kürtleri kesmeye başlamışlardır. 1886’da kurulan Hınçak Cemiyeti ve bunun gibi bir Ermeni komitesi olan Taşnak Cemiyeti üyeleri, Osmanlı ülkesinde terör estirmeye başlamışlardır.
Bu terörü Hamidiye Alayları ile durduran Abdülhamid, Kızıl Sultan diye itham edilmiştir. 1894’de Sason’da isyan eden Hamparsum Boyacıyan Harput Milletvekili olarak İttihadcılar tarafından Meclis’e bile getirilmiştir. Abdülhamid’i bomba olayı ile yok etmek istemeleri, İstanbul’da arka arkaya patlayan Ermeni ayaklanmaları, onların dış güçlerin emriyle hareket ettiklerini açıkça ortaya koymuştur.
Nihayet 29 Ekim 1914’de I. Cihan Harbine giren Osmanlı Devleti’ni, Doğudaki Ermeniler, Ruslarla birlikte arkadan vurmaya başlamıştır. Hatta Van’ı boşaltan Ruslar, burayı Ermenilere teslim edince, şarkta Müslüman katliamı başlatmışlardır (3.8.1915). İşte bu dönemde bütün Osmanlı topraklarında, Doğu ve Güneydoğu dahil ve abartılı bir rakamla, sadece 1.300.000 Ermeni yaşamaktadır ve bütün Osmanlı nüfusunun da sadece % 5’ini teşkil etmektedir.
Bütün tedbirlere rağmen Ermenilerin Müslümanlara uyguladıkları katliam durdurulamayınca, Nisan 1915’de Dahiliye Nazırı Tal’at Bey, Doğu ve Güneydoğudaki 500.000 civarı Ermeninin, mecburi göçe zorlanması (tehcir) kararını almıştır. Gaye, Rus ordularının yollarından Ermenileri uzaklaştırmaktır. Asker himayesinde Irak, Suriye ve Lübnan’a sürgün edilen Ermenilerden bazıları yolda ağır yol şartlarından ve açlıktan ve bazıları da daha evvel yakınları Ermeniler tarafından katledilen bazı sivil ahali tarafından telef edilmişlerdir.
Ermenilerce katledilen Müslüman sayısı ise 1.000.000 kadardır.
Olayların içinde yaşayan Amerikalı yetkililer ve askerler, Avrupalı devletlerin bütün yaygaralara rağmen, Ermeni Katliamı iddialarını kabul etmemişler; tam aksine Müslüman katliamının olduğunu söylemişlerdir. Bu raporlar, Amerikan arşivlerinde bulunmaktadır.
İkincisi; Başta Osmanlı Devleti olmak üzere bütün Müslüman Türk Devletleri, bütün askeri hareketlerini, tamamen İslam Hukukunun hükümleri çerçevesinde yapmışlardır. İslam Hukukuna göre, bilfiil harp halinde bile, İslam ordularına düşmanın şahıs ve mallarına karşı bazı fiillerin icrası ve hele hele katliam yapılması, yasaklanmıştır.
Ecdadımızı zaferden zafere koşturan en önemli sebeplerden biri, bu esaslara harfiyyen uymalarıdır. Zaten zaferler, bu esaslara uymaları ile doğru orantılıdır. Yasak fiilleri kısaca sayarak katliamın nasıl mümkün olmadığını özetleyelim: Zulüm ve işkence ile düşman askerini dahi öldürmek; muharip sınıfına girmeyen kadınları, küçükleri, sahiplerine hizmet için gelmiş köleleri, sakat ve müzminleri, yaşlıları, hastaları, akıl hastalarını ve dünyadan el etek çekmiş din adamlarını öldürmek yasaktır.
Ancak bunlardan biri bedeni, fikri ve malı ile savaşa katılırsa, öldürülebilirler. insan ve hayvanların uzuvlarının kesilmesi (müsle) de yasaktır. Verilen söze veya muahedeye aykırı hareket yasaktır. Savaş zarureti bulunmadan zirai mahsuller, orman ve ağaçlar yakılmaz. Zina ve gayr-i meşru münasebetler yasaktır. Rehineler öldürülemez; ölülerin başı ve uzuvları kesilemez ve katliam yapılamaz. Başta baba olmak üzere yakın akraba, savaşla ilgisi olmayan esnaf ve tüccarlar öldürülmez. Daha başka yasaklar da bulunmakla beraber, biz bu kadarıyla iktifa ediyoruz.
Özetle ifade edecek olursak, kim ne derse desin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı devleti’nin resmi ve tek mirasçısıdır. Bundan kaçmak aslını inkar etmek demektir.
Kaynak ;
Kur’an, Haşr, Ayet 1-2; Elmalı, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, sh. 4806-4819;
Süslü, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990, sh. 61-177;
Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, c. I, sh. 659-662;
Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, sh. 149-639;
Sonyel, Salahi R., “Yeni Belgelerin Işığı Altında Ermeni Tehcirleri”,
Belleten, c. XXVI, sayı 141(1972), sh. 31-49;
Sonyel, Salahi R., “Tehcir ve “Kırımlar” Konusunda Ermeni Propogandası Hıristiyanlık Dünyasını Nasıl Aldattı?”, Belleten, c. XLI, sayı 161(1977), sh. 137-175.