Hayat-ı Bâkiyeyi Radyo ile Beşere Ders Vermek Lazım Geliyor

Üstâd’ımızın Hakikatli Bir Beyanı

بِسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

 Aziz, Sıddık Kardeşlerim;

 Evvelâ; Risâle-i Nur’un sâdık bir şâkirdi ve muallimlerden bir kardeşimiz, Risâle-i Nur’dan aldığı bir ders aşkı ile maârif vekiline ve hem meclis reisine resmen yazmış ki: “Elbette küre-i arz hareketinden duracak ve bu dünya bozulacak. Hayât-ı bâkiyeyi bu merkez-i İslâmiyet radyo ile nev’i beşere ders vermek lazım geliyor.” Bu hâlis şâkirdin, mürâcaâtına mukàbil “Sözleri anlaşılmıyor” diye kabul etmemişler. Yanıma geldi. Ben de dedim:

    “Kardeşim; mâdem senin suâl-cevâbı aldılar, onlara de ki; ‘Evet bu dehşetli harb-i umûminin dehşetli zulümlerini ve tahribâtlarını ve hayât-ı dünyevînin bütün lezzetlerini zir-ü zeber edip, hiçe indirip, hayât-ı dünyeviyeyi tamamiyle herkese fâni olduğunu, ve beşeriyetin rûhunu tatmin edemediğini güneş gibi gösterdiği için, elbette nev’i beşer, bundan sonra medeniyet ve felsefenin uyutucu, aldatıcı lezzetleri yerinde ezvâk-ı bâkiyeyi ve beşeriyetin fıtraten şiddetle muhtâc olduğu hayât-ı bâkiyeyi arayacak. Şimdi de emâreleri görülüyor. Şimalde küçük devletler, hayât-ı bâkiyeyi güneş gibi ders veren Kur’ân’a sarılmaları, hem garbın en büyük devleti olan İngiliz’in büyük hatîbleri, kürsülerinde Kur’ân’ın hayât-ı bâkiyeye dâir âyetlerini tefsir ederek bağırarak diyorlar ki; Şimdi, İngiliz devleti, İslâmiyeti kabul etmesi lazımdır. Çünkü; nev’i beşerin ekseriyetini hükmü altına alıp o nev’i beşerin hakiki aradığı hayât-ı bâkiyeyi mu’cizâne ders veren Kur’ân’ı, İngiliz kabul etmek ile beşeri memnun edebilir. Geçen dehşetli yaralarını Kur’an’la tedâvî edebilirler diye resmen beyânâtı var.

    Mâdem hakikat budur. Elbette, eskiden beri hayât-ı bâkiyenin dershânesi ve medresesi olan bu memlekette ve İslâmiyet ve Kur’ân’ın bayrakdârı bu vatandaki hükûmetin şimdi en ehemmiyetli vazifesi, hayât-ı bâkiyenin muallim-i ekberi olan Kur’ân’ın hakikatlarını hükûmetin ilim dâiresi olan maârif hey’eti ile ve radyo ile, rûy-i zemin mektebinde, nev’i beşere bu en büyük mes’ele-i beşeriyeyi ders vermek o maârifin hakkıdır. Bu kudsî vazifeyi şimâl-i garbî devletlerine bırakmamalı. Bin senedir üstâd iken, şimdi hidâyet dersinde ecnebîlere şâkird olmağa mecbur olmasın..’ diye ben gibi bir muallimin maârif haysiyetini ve şerefini muhâfaza için Nurlar’dan aldığım derse göre kısa bir cümle ile ifâde etmek istedim. Fakat sözüm anlaşılmadı” dersin diye ona söyledim.

Umûma binler selâm ediyoruz .

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Duânıza muhtâc kardeşiniz

SAİD NURSÎ

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: