Hizmet İçin Para İstenmez (İstiğna Kaidesi)
Nümune-i imtisal şahsiyet olan Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:
«Kendim sadaka ve yardımları kabul etmediğim gibi, öyle yardımlara da vesile olamadığımdan, kendi elbisemi ve lüzumlu eşyamı satıp o parayla kendi kitaplarımı, yazan kardeşlerimden satın alıyorum. Tâ Risale-i Nurun ihlâsına dünya menfaatleri girmesin, bir zarar vermesin ve başka kardeşler de ibret alıp hiçbir şeye âlet edilmesin.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 272)
«Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı. Eski Said’in, senin bu biçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun’î bir istiğnâ değil, belki dört beş ciddî esbaba istinat eder.
Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle itham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.
İkincisi: Neşr-i hak için enbiyaya ittibâ etmekle mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîmde, hakkı neşredenlere, “İttebiu men la yes’elukum ecren…” diyerek insanlardan istiğnâ göstermişler. Sûre-i Yâsin’de
“İn ecriye illa alallah” cümlesi, meselemiz hakkında çok mânidardır.» (Mektubat sh: 13)
«A’mâl-i sâlihanın ücretleri, meyveleri, nurları berzahta, âhirettedir. O bâki meyveleri bu dünyaya çekmek ve bu dünyada onları istemek, âhireti dünyaya tâbi etmek demektir. O amel-i salihin ihlâsı kırılır, nuru gider. Evet, o meyveler istenilmez, niyet edilmez. Verilse, teşvik için verildiğini düşünüp şükreder.» (Kastamonu Lâhikası sh: 134)
«Çok rica ederim ki, gücenmeyiniz, hediyeyi kabul edemedim. Adem-i kabulün esbabı çoktur. En mühim bir sebep, benim kardeşlerim ve talebelerimle olan münasebetin samimiyetini ve ihlâsı zedelememektir.» (Barla Lâhikası-l sh: 122)
MADDÎ MESELELERİN VERDİĞİ ZARARLAR
«İhlâsı kıran ve riyâya sevk eden pek çok esbabdan iki üçünü muhtasaran beyan edeceğiz.
BİRİNCİSİ: Menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaş yavaş ihlâsı kırar….. sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardım edip hürmet etmişler. Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir. Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla, lisan-ı hal ile dahi istenilmez. Belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ihlâsı zedelenir. » (Lem’alar sh: 164)
«Hizmet-i diniyenin mukabilinde dünyada birşey istenilmemeli ki, ihlâs kaçmasın.» (Lem’alar sh: 150)
«Risale-i Nur gibi sırf imanî ve uhrevî bir hizmet-i kudsiyeyi dünyaya âlet etmemek ve menâfi-i şahsiyeye vesile yapmamak için, o makbul âdete ve o zararsız seciyeye karşı bana bir nefret ve bir kaçınmak ve şiddet-i fakr ve zarureti kabul edip elini insanlara açmamak hâleti verilmişti ki, Risale-i Nur’un hakikî bir kuvveti olan hakikî ihlâs kırılmasın. Ve bunda bir işaret-i mânevî hissediyordum ki, gelecek zamanda maişet derdiyle ehl-i ilmin mağlûbiyeti bu ihtiyaçtan gelecektir.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 74)
Risale-i Nur Külliyatı müvacehesinde istiğna düsturunun esas mahiyeti ehl-i hizmetin maddî yardım istememesinden ve ehl-i himmetin de, emr-i İlâhiyi ve vazife-i diniyesini ifa etmesinden ve hizmet-i diniyeye hissedar olmanın ehemmiyetini anlayarak yardım etmesinden ibarettir.
Bir elyazma Emirdağ Lâhikasındaki, Hazret-i Üstadın ifadesiyle:
“… ihlâs zararına ver dememek belki istemeden verilse ve kabulü rica edilmek şartıyla alınmaktır.”
Cümlesi, en öz bir tariftir.
SİYASET TARAFTARLIĞI (PARTİCİLİK) YAPILMAZ
Burada bilinmesi gereken iki temel mesele ki; Evvela, siyasî çalışmaların iman hizmetine nisbetle geri derecede olduğu, İkinci olarak ise, çeşitli cihetlerden iman hizmetine zarar verdiği için, iman hizmetinin hakiki şakirdleri siyasî faaliyetlere girmemelerine dair Risale-i Nurdaki ikazlardan bir kısımlardır.
Fakat siyaseti dinsizliğe alet edenlere karşı “ehvenüşşer” kaidesince desteklenecek bir kısım siyasilere ait bahislerden bir kısmı da buraya alınmıştır.
SİYASETİN ZARARLARI
«Risale-i Nur’un bu kadar muarızlarına mukabil en büyük kuvveti ihlas olduğundan ve dünyanın hiçbir şeyine âlet olmadığı gibi, tarafgirlik hissiyatına bina edilen cereyanlara, hususan siyasete temas eden cereyanlarla alâkadar olmaz. Çünki tarafgirlik damarı ihlası kırar, hakikatı değiştirir.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 272)
«İman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost düşman, derste farketmez. Halbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nuru hiçbir şeye âlet etmediler. Siyaset topuzuna el atmadılar.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 36)
«Neden, ne dahilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peydâ etmiyorsun? Ve Risale-i Nur ve şakirdlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun? Halbuki, eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden binler adam Risale-i Nur dairesine girip, parlak hakikatlerini neşredeceklerdi hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın.
Elcevap: Bu alâkasızlık ve içtinabın en ehemmiyetli sebebi: Mesleğimizin esası olan ihlâs bizi men ediyor. Çünkü, bu gaflet zamanında, hususan tarafgirâne mefkûreler sahibi, herşeyi kendi mesleğine âlet ederek, hattâ dinini ve uhrevî harekâtını da o dünyevî mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor. » (Emirdağ Lâhikası-l sh: 38)
«Siyasetten ve siyasî mânâsını işmam eden maddî ve mânevî mertebelerden ihlâs sırrıyla bütün kuvvetiyle kaçan…» (Şualar sh: 388)
«Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklâliyetini ve ihlâsını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak.» (Şualar sh: 362)
«Dâhilî, haricî heyecanlı parti cereyanları varken ve bundan tam istifade etmek, yani mahdud birkaç arkadaşına bedel çok Diplomatları kendisine taraftar kazanmak için zemin hazır iken, sırf siyasete karışmamak ve ihlâsına zarar vermemek ve hükûmetin nazarını kendine celb etmemek ve dünya ile meşgul olmamak için, bütün arkadaşlarına yazıp ki, “Sakın cereyanlara kapılmayınız, siyasete girmeyiniz, âsâyişe dokunmayınız” dediği… » (Şualar sh: 374)
«Nur şakirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler. Çünki iman, mâl-i umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahibleri var. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zendekaya, dalâlete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 180)
Paylaşan: Abdülkadir Haktanır