Kıymık Gibi

Genç bir kız henüz çocukluktan yeni çıkmış, belki 11-12-13 yaşlarında var ya da yok. Annesinden gördüğü kadarı ile çorba yapmak istiyor ya da basit bir yemek. İçine belki bir tuzu eksik katıyor belki başka bir baharatı. Anne ya da baba oradan sesleniyor ” Beceremiyorsan bir daha yapma”!!

Salyangozun antenlerine dokununca antenlerini geri çeker ya tıpkı onun gibi bu eleştiriler çocuğun bir anda yapabilme hevesini sekteye uğratır. Hangimiz çocukluğumuz da bir işi dört dörtlük yaptık ki ?

Yumurta kızartmak için iki yumurtayı birbirine tokuşturmayı ilk seferde kim başarabildi ki?  Ya da patatesi yakmadan ya da doğru bir şekilde kıvamında hangimiz ilk deneme de kızartabildik ki?

Çocuğun doğuştan itibaren yapabilmek için yöneldiği her hangi bir şeye karşı “dur sen beceremezsin daha çocuksun ya da sen anlamazsın bırak ben yapayım yahut falanca yapsın” demek aslında farkında da olmadan onu ve yaptığı şeyi değersizleştirmektir. Hatta bununla birlikte bir de yetersizlik virüsü bulaştırmış oluruz çocuğa.

İleride genç bir kız oluyor ya da evleniyor genç bir hanımefendi oluyor fakat yemek yapamıyor. Ya beceremezsem eşim beni eleştirirse diyor. Ya yemeğin dibi tutarda eşim beni azarlarsa diyor. Hatta eşinin yüzünü ekşitmesi, “Olmamış bu” demesi bile o çocukluk yaralarının yeniden kanamasına vesile oluyor.

Eleştirmeyin şu çocuklarınızı. Bırakın yarım yamalak da olsa yapsın heves ettiği şeyi. Destek olun, ” Hımm güzel olmuş” deyin. O da bir tadına baksın ve o eksikliği kendisi farketsin. “Galiba tuzu unutmuşum anne/baba” desin. Siz de ” Olabilir yavrum bir dahaki sefere tuzu da tam olur hem biliyor musun şuanda ben tuz ekledim ve hiçte eksikliğini fark etmedim” deyin..

Bu diğer işlerde de geçerli. Markete gidiyor mesela, ekmek yumurta şeker alacak. Eve dönüyor şekeri almayı unutmuş. Hemen ebeveyn sesleniyor, ” biz sana alman gerekenleri söylerken aklın neredeydi” diyor.

Okuldan dönüyor silgisini unutmuş, “iyi ki kendini unutmadın, bir dahakine kendini de unutursun sen” diyor.

Bunlar hep birer kıymık gibi çocuğun içinde batıp kalıyor. Siz ona cesaretsizlik deyin ya da beceriksizlik, her ne ise ileride hep çocukluk döneminde ekilen bu iki virüsten kaynaklanıyor; yetersizlik hissi ve suçluluk hissi. Ve tüm bunların sonucunda bir de değersizlik hissi. Çocuk kendini değersiz hissediyor.

Girdiği ortamda bir işe elini uzatamıyor ki yapabilsin. Okula gidiyor ama bir hedefi yok. Üniversite sınavlarına hazırlanacak döneme geliyor henüz ne olacağına karar verememiş.

Gelecekte ne olacaksın hedefin ne diye soruyorsun, “Bilmiyorum” diyor. Daha önce yapabilirliği hep engellenmiş, fırsat tanınmamış çocuklar bunlar hep.

Bu sadece ebeveynden değil öğretmeninden de bulaşabiliyor. “Sen dur okuyamazsın şimdi, arkandaki sen oku” diye onu susturuyor. “Sen daha okumayı bilmiyorsun, yanındaki sen oku” diyor. “Sen daha adını soyadını söyleyemiyorsun, önündeki sen gel oku şiiri” diyor.

Günümüz çocuklarında çok yaygın görülen bir şey bu. Yapabilme yetenekleri körelmiş, dolayısıyla bu iradelerine yansımış. Bedenini yerinden oynatacak iradeyi kendinde bulamıyor.

Ne olur düşe kalka da olsa, dökerek de olsa, bozarak da olsa, unutarak da olsa çocukların heves ederek yöneldikleri işlerde onları engellemeyin. Bakın fiziksel hiçbir müdahaleden bahsetmiyorum, sadece söz ile çocuğun duygu dünyasına vurulan prangalar bunlar ve bahsettiklerim.

Çocuk bir şeye heves ederek yöneliyorsa ebeveyn ve eğitimciler zil takıp oynamalı. Aman hevesini kırmayayım diye hayret makamında seyretmeli. Sonuca değil, sürece bakıp gayretine azmine vurgu yapmalı. Ve yardım için ihtiyaç hissediyorlarsa bu talebin çocuktan gelmesini bekleyerek onlara rehberlik edilmelidir.

Biz henüz ihtiyaç oluşmadan çocuğa herhangi bir yardımda bulunmanın  uygun olmadığından bahsederken, bir de üstüne çocuğu eleştirmek, çocuğun hayatı boyunca atacağı yapabilme adımlarını kırıp yok ediyor. Ne olur kıymayın çocuklara böyle davranarak.

Ebubekir Ertem

cocukaile.net

Sende yorum yazabilirsin