Lozan Antlaşmasının Arkasındaki Gizem

Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lausanne (Lozan) şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, S.S.C.B ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Lozan Üniversitesi salonunda imzalanmış barış antlaşmasıdır.

Lozan Antlaşmasının yazılması için düzenlenen Lozan Barış Konferansı 8 ay sürmüş ve Türk tarafının kayıtsız şartsız bağımsızlık talebi nedeniyle çetin geçmiştir. Görüşmelerde Türkiye’yi temsil eden İsmet Paşa başkanlığındaki Lozan Barış Konferansı üyelerinin rolü büyüktür.

İşte bu rol ile alakalı işin perde arkası aslında Lozan antlaşmasında karşı tarafın istekleri tam olarak bilinememiştir. Bu okuyacağınız satırlar Lozan’ın iç yüzünde yaşananları anlamanızı sağlayacak.

Necip Fazıl Kısakürek’in 1943-1978 yılları arasında yayınladığı Büyük Doğu’nun yirmidokuzuncu sayısında; “Lozan’ın İçyüzü” diye yazılan makaleden alıntıdır:
İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon, nihayet en manidar sözünü söyledi.

Dedi ki:

“TÜRKİYE İSLAMİ ALAKASINI VE İSLAMI TEMSİL ROLÜNÜ kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulus birliği etmiş olur ve Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.”
Lozan’da Türk murahhas heyeti başkanı bulunan ve henüz hakiki kasıdları anlayamayan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve teminatı veriyor ve diyor ki:
“Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden (yani an’ane-i İslamiyet’ten) kurtulmak hususunda besledikleri (yani İsmet’in beslediği) azmin, inkar edilmez delilidir.”
Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının yani İsmet’in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat’i azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksad altında İslamiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lazımdır.
Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal’e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa’dan Ankara’ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir’den Ankara’ya götüren trenle Eskişehir’de buluşuyor. Bir arada ve başbaşa seyahat…

Sonra Ankara gizli meclis toplantıları…
Fakat esas mes’elelerde daima başbaşa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: “DİN ÖLDÜRÜLECEKTİR.”

Lozan Konferansı’nın ikinci sahifesi:

Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükumeti) bundan böyle bu millette, İslamiyet’i katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salib kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudud dışı değil de, hudud içi ve milli irade yaftası altında çalışacağı şübheden varestedir.

Nihai Vesika
Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarası’nda “Türkler’in istiklalini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevab:
“İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.” Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk Milletini İSLAMİYET ve DİN CİHETİDEN ÖLDÜRMEK KARARIDIR.
Artık bunun üzerine herşey apaçık anlaşılıyor değil mi?..
Gizli anlaşmanın entrikası:
Türkler’e dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’i istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvela Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türk’ün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, ta içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır.

YANİ MASONLUK HASEBİYLE KUR’ANIN AHKAMINI KALDIRMAK, MİLLETİ DİNSİZ YAPMAK.

Hayim Naum müdhiş planının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve halis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

“Siz Türkiye’nin mülki tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslamiyet’i ve İslami temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum.” Aynı Hayim Naum, Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet’i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mani’ kalmamıştır.
Hayim Naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak planın muvaffakıyeti için gereken en mühim ve merkezi şahıs nezdinde -yani Mustafa Kemal yanında- emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir.

Öyle ki bu tesir, mahud mevzuda Hayim Naum’dan daha heveskar ve gayretli bir İslamiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türk’ü içinden vurmanın planını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

Kaynak: Büyük Doğu Dergisi
Risale Ajans

Sende yorum yazabilirsin