Mizaç, fıtrat, karakter ve kişilik nedir? Aralarında nasıl bir ilişki vardır?

“Mizaç(huy) değişmez, karakter değişir.” diyorsunuz, bunu biraz açar mısınız?

Mizaç ve huy kişinin nüvesidir, özüdür. Yaratılışta bardağın içine damlatılan iksir aslında… İlk var olduğu anda kendisini yönetecek merkez kısımdır. Atomun çekirdeği gibi, insanın çekirdeği de huyudur. O huy ve mizaç herkeste farklıdır. Herkeste farklı olan bu mizaç, kişinin ileride nasıl bir ruh haleti durumunda olabileceğinin ilk yapı taşlarını oluşturur. Dolayısıyla mizaç doğuştandır ve kişinin daha çok duygu durumunu ifade eder.

Çocuğun var olduğu hali ile kendini ortaya koyabilmesi için zemin oluşturmak gerekir. Çocuğa saygın davranabilmeli ve onu aziz bir misafir gibi kıymetlendirebilmeli ki; çocuğun içerisinde var olan o öz ortaya çıksın. Böylece çocuk varlığı ve yaratılışın ilk damlası ile şekillenmeye başlayacak. Coşku dolu bir halde ise, o hal ile kendini ortaya koyacak. Çocuğu “Zıplama, koşma, gülme, günah olur…”  sözleriyle şekillendirip, bir kimliğe bürünmesini sağlayan o halin önüne geçersek, çocuk huyunu ortaya koyamamış olur. Mizacını yani duygu dünyasını dışarıya yansıtamamış olur. O huy içinde barınsa da, sergileyemez. 30-40 yaşına gelip “Ben hiç çocukluğumu yaşayamadım.” dediğimiz şey var ya; işte özün kendini ortaya koyamaması ve engellenmesidir. Yahut gizli tutulması ile çocuğun yeni bir kişiliğe doğru gittiği haldir.

Fıtrat ise bütün insanların ortak özelliğidir. Mizaç ve huy insanların özel hali iken, insan olmanın özel hali fıtrattır…

İnsan onurludur, kişiliklidir, iyidir, değerlidir… Bunların hepsi tüm insanlığa ait, insan olmanın vasıflarıdır.

Kuşun fıtratında uçmak vardır, kedinin fıtratında miyavlamak vardır. İnsanın fıtratında da iyilik yapmak vardır. İnsan neden iyilik yapmıyor? Çünkü fıtratını ortaya koyamıyor. Fıtratı kaygılanıyor… Çocuğun özü, iç dünyası, benliği tehdit içinde kalıyor. Bir bakıyorsunuz ki; kişi insan fıtratının haricinde işler yapmaya başlıyor. Çünkü fıtratını ortaya koyarken engellemeler, baskılar ve zorlamalar ile karşı karşıya geliyor.

İnsanın sürekli ve iradi yaptığı davranışlara karakter denir. Örneğin; iyilikseverlik ya da namaz kılmak onun karakteri olmuştur.

Bir davranışın karakter haline gelmesi için, uyanıklık şarttır. Namaz kılarken robotik hareketler yerine; duyarak, hissederek kılmak uyanık olmayı sağlar. Uyanık olma haline de iradi hal diyoruz. İradi hal; kişinin kendi tercihleri ve direnci ile bir davranışı yapıyor ya da yapmıyor olduğu haldir. Yalan söylememek yani dürüstlük bir karakter örneğidir.

Karakter sonradan oluşur ve en çok da baba figürü etkilidir. Baba dirençli, kararlı, yapabilme-vazgeçebilme, sorumluluklarını yerine getirebilme hali ile, kendini gözlemleyen çocuklarına karakter edindirir. Çocuk babaya bakarak karakter sahibi olur. Anne karakter üzerinde kısmen etkili olsa da, çocuk anneden daha çok kişiliği edinir. Kişilikte ise kendi duygu dünyasını ifade etmesi üzerine olan bir hal vardır. Dış dünyaya yansıttığı kendi iç halidir esasen. Kişinin dışarıya karşı yüzüne taktığı maske ile kendi iç dünyası arasında ne kadar fark varsa, o derece kişilik bozukluğuna sahiptir. Kişi iç dünyasında öfkeli; ancak dış dünyasında sakinlik içindeyse bir arıza vardır. İç ve dış dünyası ne kadar örtüşüyorsa ruhen o kadar sağlıklıdır.

Mevlana Hazretleri’ nin şu sözü en güzel kişilik tarifidir;

Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol…”

Bu hali yakalayabilmek de çocuğun duygusal olarak beslenmesine bakar. İç dünyasını ortaya koyarken duygusal destek edinmişse, güven duygusu içindeyse; ancak böylesi bir çocuk kaygısız olarak iç alemini yansıtır. Güven ve duygusal yakin elde edebilmek, daha çok anneyle alakalıdır. Çünkü ruhsal olarak iç içe geçme hali, babadan ziyade anne ile sağlanır. Kişilik bir edinme halidir, öğrenme değildir. Öğrenilmiş kişilikler sahtedir. Edinilmiş kişilikler de, çocuğun anneyi kendi ruhuna sindirmesiyle olur. Anne ne ise, çocuk ona dönüşür.

Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş

Çocuk Deyip Geçmeyin Bölüm 366 Kısım 2

Sende yorum yazabilirsin