Müşteri ve Mensup Farkı

Müşteri bir dükkana girdiğinde almak istediği ürünü adeta kusur ararcasına inceler, bu müşteri olmanın getirdiği haklı bir gerekçedir, zira aldığı ürünü istediği şekilde kullanabilecek mi? kendisine uyacak mı? beklentilerine cevap verecek mi? bu yüzden kusur bulması, ürün hakkında olumsuz konuşması normal karşılanır.

Mensup böyle değildir, ürün sahibi ürününe sahip çıkar, mana bulmaz, kusur aramaz, hatta kusur bulanlara yanıldıklarını “ben kullanıyorum gayette memnunum” gibi ifadelerle anlatmaya çalışır. Bu dinde de böyledir, gayrimüslim İslam dinin müşterisi, Müslüman ise mensubudur.

Öyleyse İslam’ı anlattığınızda Müslüman olmayanlar şüpheci yaklaşacaktır, sorgulayacak hatta bana göre değil bile diyecektir. Burada Müslümana yani İslam dinine mensup kişiye düşen, İslam dininin kusursuz olduğunu ona sabırla anlatmasıdır. İslam dininin kendisine kazandırdıkları ortaya koyması gerekir.

Allah’a inanmakla gözümüzün önündeki bütün fiilerin faalini yaratıcısını bilmenin getirdiği akıl, kalp, vicdan ve mantık rahatlığını, ölümden sonra dirilmeye inanarak yok olmak gibi aklımızı başımızdan alacak kadar korkunç bir fikirden kurtulduğumuzu, aynı zamanda bizden önce vefat eden sevdiklerimize tekrar kavuşacağımızı, cennetin varlığına inanmakla iyiliğin teşvik edildiği, cehennemin varlığına inanmakla kötülük yapmak isteyenlerin önüne bir set çekildiğini, haksızlığa zulme uğramış mazlumların intikamını alınacağını bilmekle mutlu olunduğunu, emredilen namazı kılmakla temiz olunduğunu, ayrı ayrı vakitlerde kılındığı için günlük proğram yapmasına, mesai tanzimine yardımcı olduğunu, zekat ve sadaka gibi yardımlarla fakir ve ihtiyaç sahiplerinin sıkıntılarının giderildiğini, oruç tutarak ruhen ve bedenen sağlıklı kaldığını, tesettür gibi farzların kadına verilen önemi, bilenle bilmeyenin bir olmamasıyla, ilim öğrenmeye teşvik ettiğini, hatta ilk emrin oku olduğunu, anne-baba ve yaşlılara saygının küçüklere sevginin önemli olduğunu, yalan ve gıybet gibi şeylerin yasak olmasıyla toplumda birbirine güven oluşturulduğunu, faizsiz alışverişin tüketiciyi nasıl koruduğunu, faizin yasak olmasının birilerinin başkalarının sırtından geçinmeye engellediğini, hac ve umrede İslam ülkelerinden gelen Müslümanlar’la buluşup fikir alışverişinde bulunup istişareler yapıldığını, bunun başta dünya barışı olmak üzere bir çok fayda sağladığını, İslam peygamberi Hz Muhammed(sav)’in ahvali, efhali öğrenilerek hayatın her safhasında, yaşamın her anında muazzam faydalar elde edildiğini, örneğin yemek yeme adabıyla, günde iki öğün, mideyi tam doldurmadan yemenin hastalıkları minimuma indirdiğini, yatma kalkma saati, uyku şekli, sağ tarafına yatmanın 21.yy’da faydasınının yeni anlaşıldığını, evlenmek isteyen kız ve erkeğin mahremsiz konuşamadıkları, florte izin verilmemekle toplum ahlakın tesis edildiği, erkeğin kadına ve çocuklarına bakmakla yükümlü olduğu, hacamatın bir çok hastalığı önleyip şifa olduğunu, bulaşıcı hastalıkta kimsenin yerini terketmeyerek yayılmasını engellediğini, ticarette dürüstlüğün şart olduğu, karaborsa, stokçuluk ve müşteri kandırmanın yasak olmasıyla güvenli bir pazar oluştuğunu, komşundan sorumlusun, hatırını sormak, ziyaret etmek varsa ihtiyacını karşılamakla mükellef oluşun sosyal bağları çok kuvvetlendirdiğini, kısasa kısas, hırsızın cezası gibi adalet işleyişiyle suç oranlarının yok denecek kadar az olduğunu, misvak kullanmanın sağlıklı olduğunu, gusül abdesti almanın beden ve ruh temizliği için çok önemli olduğunu, tuvalet adabının, taharetlenmenin koruyucu hekimlik ve hijyen için önemini, hayvanların dahi hakkının eksiksiz gözetildiği, lüzumsuz bir yaprak bile koparmanın hoş görülmeyerek ekolojik dengenin korunması, kıyamet kopacak olsa ağaç dikme tavsiyesiyle doğaya ne kadar ve nasıl sahip çıkıldığını, akan dereden bile abdest alsanız israf etmeyin öğütüyle başta su olmak üzere hiç bir şeyin israf edilmeyerek iktisata teşvik edildiğini, bütün kötülüklerin anası olan içkinin haram olmasıyla, cinayetlerin, trafik kazalarının şiddetin önüne geçildiğini, daha nicelerini anlamalısın.

Bütün bunları yaşamak ve anlatmanın da bir vecibe olduğunu anlatmalısın. Hakkıyla yaşanılıp, anlatılabilseydi, dünyanın nasıl çok daha güzel bir yaşam yeri olduğunu görecektik.

Çetin Kılıç

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: