Risale-i Nur’da Sevgi Ve Tezahürleri

Kâinatın süslendirilmesi, tezyin edilmesi insanın bu tezyin ve süslemeye karşı tavrını muhabbetle belli etmesi gerekir. Muhabbet ancak sevmeye sevmekle mukabeleyle, karşılık vermekle, ibadetle olur. Sevmenin belirtisi ibadettir. Kâinatı insana hizmetkâr eden Allah’a karşı insanın, bir sembolik hareketle Rabb’ine karşı sevgisini göstermesi gerekir.

Bediüzzaman sevgi kavramının esrarını çözen büyük bir yorumcudur. Dünya edebiyatında, edebiyatımızda sevgi konusunda binlerce, on binlerce söz söylenmiştir. Ama bunlar sadece sevgi edebiyatıdır. Bediüzzaman sevginin de esrarını çözmüştür. Sevgi insana niçin verilmiştir, nerede ve nasıl sarf edilir? Sevgi nedir, tutarlı sevgi nedir? Bediüzzaman, tüm bu sorulara cevaplar verir.

Bediüzzaman sevgi ve muhabbeti tabiat okumalarıyla ortaya koyar, insanın bu tabiat okumalarında ortaya çıkan sevgiye karşı tutumu onun sevgisidir. On Birinci Söz’de olaylardan çıkarır sevgiyi ve insanda ona karşılık olacak sevginin nasıl olması lazım geldiğini anlatır, hatta gösterir. Bediüzzaman sevgiyi anlatan değil, gösterendir.

Bediüzzaman, sevginin nasıl olması gerektiğini eserlerinde şöyle anlatır:

Kâinatın yapılması, insanın Allah’ı tanımasını gerektirir. “Ey ahali! Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla ve bu sarayı yapmasıyla kendini size tanıttırmak istiyor. Siz dahi O’nu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız.” (Sözler)

Bediüzzaman, imanı bir tasdik değil, evrenin insanın nazarına açılmasıyla bir desteğe bağlar. Evrenin insana açılması insanın da ona karşılık olarak bu açmayı gerçekleştireni tanıması gerekir. Bu yapılan işi şu güzel cümleyle ortaya koyar: “Siz dahi O’nu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız.” Felsefe bu fiilden bu anlamı çıkaramamış, insanlık bunu binlerce yıl anlayamamış.

Hem şu tezyinatla kendini size sevdirmek istiyor. Siz dahi O’nun sanatını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi O’na sevdiriniz.” (Sözler) Bediüzzaman burada kâinatın yaratılmasının arkasından insanın ilgisini çekecek şekilde süslenmesini tahlil eder. Süslenme sevgiyi harekete geçiren bir durumdur. İnsan süslenir ta ki başkası onu sevsin, sevimli görsün. Âlem süslenir ta ki insan bu süsün sahibini sevsin diye.

Nasıl bir sevgi?

Bediüzzaman, sevginin nasıl olacağını şöyle anlatır: “Sanatını takdir ve işlerini istihsan”. Evren bir ilahî güzel sanatlar galerisidir, bu galerinin sahibi Allah’tır. Takdir ve beğenme insana ait sevginin şeklidir. Bir küçük güzellik karşısında kendinden geçen insan, bu evrenin harika güzelliklerinin sahibini sevmek istemez mi?

Onuncu Söz’de sevginin ve muhabbetin gösterilmesi daha farklı şekilde anlatılır, hatta gösterilir: “Evet, şu dünya gidişatına bakılsa görülüyor ki, en aciz, en zayıftan tut, ta en kaviye kadar her canlıya layık bir rızık veriliyor. En zayıf, en acize en iyi rızık veriliyor. Her dertliye ummadığı yerden derman yetiştiriliyor. Öyle ulvi bir keremle ziyafetler, ikramlar olunuyor ki nihayetsiz bir kerem eli içinde işlediğini bedaheten gösteriyor. Mesela, bahar mevsiminde cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misal libaslarla giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip hizmetkâr ederek onların latif elleri olan dallarıyla çeşit çeşit en tatlı, en musanna meyveleri bize takdim etmek; hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı, en tatlı balı bize yedirmek; hem en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak ne kadar cemil bir kerem, ne kadar latif bir rahmet eseri olduğu bedaheten anlaşılır.“ (Sözler)

İlahî sevgi

Bediüzzaman ilahî sevginin nasıl ortaya konduğunu göze hitap ederek gösterir. Daha sonra metni çözümlerken sevgiye nasıl karşılık verileceğini anlatır: “Hem bu kadar rahmetin süslü meyveleriyle kendini sevdirse, mukabilinde insan ibadetle kendini ona sevdirmese…” (Sözler) Sevgiye getirilen ölçü ibadettir. Nimetleriyle kendini sevdiren Allah, insan ise onlara karşı ibadetle karşılık verecektir. İşte Bediüzzaman’ın sevgiyi analiz etmesi budur. Edebiyat ve felsefe sevgiye böyle bir çözüm getirememiştir.

Sevgi edebiyatı, edebiyatın en geniş şubelerinden biridir. Sevgi ile ilgili binlerce mısra söylenmiş, yorumlar yapılmıştır. Bediüzzaman sanatın ve edebiyatın bu beylik ve klasik konusuna her konuda olduğu gibi farklılık getirmiştir.

Sevgi göstermek kişinin isterse yapacağı, isterse yapmayacağı bir davranış tarzı gibidir. Bediüzzaman ise sevginin iki başlı bir kavram olduğunu vurgulayarak insanı sevgi konusunda zorunlu bir tutuma getirir.

Şu ifadede tanıttırmak ve sevdirmek bağlantısı ile insanın lütfen sevmek değil zorunlu sevmek mecburiyetini anlatır, kurulan mantıki bağın gücü ne kadar sağlıklıdır. Bediüzzaman nasıl duygusal ve romantik bir hazırlayıcı fon ile insanın sevmek zorunda olduğunu, ama bu sevginin baskı ile değil olayların lisan-ı halinin iticiliğiyle olduğunu anlatır: “Evet hiç mümkün müdür ki insan, umum mevcudat içinde ehemmiyetli bir vazifesi, ehemmiyetli bir istidadı olsun da, insanın Rabbi de insana bu kadar muntazam masnuatıyla kendini tanıttırsa, mukabilinde insan iman ile O‘nu tanımazsa; hem bu kadar rahmetin süslü meyveleriyle kendini sevdirse, mukabilinde insan ibadetle kendini ona sevdirmese…“ (Sözler, Onuncu Söz)

Sevgi ve süslemek

Tezyinat süslendirmek demektir. Psikolojik olarak bir şeyi süslemek ona ilgi duymayı sağlar, ilgi de sevgi şeklinde ortaya çıkar. İnsanların süslenmesi bundan ileri gelir. Bu kaideden hareketle On Birinci Söz’de âlem sarayının tarifçisi olan Zat (a.s.m.) ahaliye şu yolda konuşur: “Hem şu tezyinatla kendini size sevdirmek istiyor. Siz dahi O’nun sanatını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi O’na sevdiriniz. Hem bu gördüğünüz ihsanat ile size muhabbetini gösteriyor. Siz dahi itaat ile O’na muhabbet ediniz.

Süslü bir şeyi insanlar ya beğenir ya da beğenmezler. Beğenince takdir ederler. Basit bir süs karşısında tavır alan insanın evi olan koca kâinat insan için süslenmiştir. Bu süslerin sahibini takdir etmesi ihsanları karşısında ona muhabbet, sevgi göstermesi mantıki bir zorunluluktur.

Allah’ın yarattıklarını tezyin etmesi, onların mahiyetine göre onları süslemesi onlara dikkat ve önem verdiğini gösterir: “Hem o perde-i inayet içinde harika tezyinat bilbedahe bir inayet-i tammeyi gösterir. Ve o inayet-i tamme bizzarure inayetkar bir Halık-ı Kerim’i gösterir.“ (Sözler, Otuz Üçüncü Söz) İnsana dikkat ve önem veren Allah’a karşılık insanın da önemsemesi ve kendine düşen sorumluluklara dikkat etmesi gerekir. Bu dikkat ve itina ancak ibadettir.

Kâinatın süslendirilmesi, tezyin edilmesi insanın bu tezyin ve süslemeye karşı tavrını muhabbetle belli etmesi gerekir. Muhabbet ancak sevmeye sevmekle mukabeleyle, karşılık vermekle, ibadetle olur. Sevmenin belirtisi ibadettir. Kâinatı insana hizmetkâr eden Allah’a karşı insanın, bir sembolik hareketle Rabb’ine karşı sevgisini göstermesi gerekir. Göstermeye karşı göstermekle karşılık gerekir.

Daha sonra sevmenin biçimi ve modeli Hz. Peygamber’de (a.s.m.) şekillenmiştir. Yoksa herkesin sevme şekli kendine göre olurdu, bu yüzden sevmenin en ideal şekli Hz. Peygamber’in (a.s.m.) yaptığı ve sergilediği davranış modellerine uymaktır.

Bediüzzaman’ın nasıl mantıklı bir sevgi teması geliştirdiği ortadadır. Ayakları yere değmeyen sevgi edebiyatı değildir onun ki…

Prof. Dr. Himmet Uç

Sende yorum yazabilirsin