Risale-i Nur’daki iki sınıf muhatab

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِين

RİSALE-İ NUR’DAKİ İKİ SINIF MUHATAB

Bediüzzaman Hazretleri beyanat ve hitabelerinde muhatablarını ekseriyetle iki sınıf olarak nazara verir. Bir sınıfı; dost ve medeni ve insaniyetperver görünüp aldatmaya çalışan ve azınlıkta olan müfsid münafıklardır. Diğerleri ise; bu müfsid münafıkların aldatmağa çalıştığı insanlardır. Bunlar, fâsıkların sözlerine kapılmamayı ders veren (49:7) âyetin ikazından habersiz olduklarından; Üstad Hazretleri bunlara bazan ikazlı şiddet, bazan da irşadkâr ve yumuşak hitab eder. Bu hitabeleriyle, aldananları ikaz ve bizleri de onlara karşı vurdumduymazlıktan kurtarıp gayrete getirir.

İşte bu gibi hikmetler içindir ki; Kur’an’da böyle müfsidlere karşı pekçok şiddetli ifadeler vardır. Her hareketinde Kur’an’a ittiba eden Bediüzzaman Hazretleri’nin de o yolu takib edeceği muhakkaktır. Bediüzzaman Hazretleri Kur’an’ın şiddetli ifadelerine misal olarak diyor:

«Meselâ, Sûre-i  طسم de sekiz defa tekrar edilen şu اِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ   âyeti, o sûrede hikâye edilen peygamberlerin necatlarını ve kavimlerinin azaplarını, kâinatın netice-i hilkati hesabına ve rububiyet-i âmmenin nâmına o binler hakikat kuvvetinde olan âyeti tekrar ederek izzet-i Rabbâniye, o zâlim kavimlerin azabını ve rahîmiyet-i İlâhiye dahi enbiyanın necatlarını iktiza ettiğini ders vermek için binler defa tekrar olsa yine ihtiyaç ve iştiyak var ve îcazlı ve i’cazlı bir ulvî belâgattır.

Hem meselâ, Sûre-i Rahmân’da tekrar edilen  فَبِاَىِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  âyeti ile Sûre-i Mürselât’ta وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ   âyeti, cin ve nev-i beşere, kâinatı kızdıran ve arz ve semâvâtı hiddete getiren ve hilkat-ı âlemin neticelerini bozan ve haşmet-i saltanat-ı İlâhiyeye karşı inkâr ve istihfaşa mukabele eden küfür ve küfranlarını ve zulümlerini ve bütün mahlûkatın hukuklarına tecavüzlerini asırlara ve arza ve semâvâta tehditkârâne haykıran bu iki âyet, böyle binler hakikatlerle alâkadar ve binler mesele kuvvetinde olan bir ders-i umumîde binler defa tekrar edilse yine lüzum var ve celâlli bir îcaz ve cemalli bir i’câz-ı belâgattır.» Şualar ( 246 ) 

«Hem meselâ , اِنَّ الْكَافِرِينَ فِى نَارِ جَهَنَّمَve اَلظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ  gibi tehdit âyetlerini Kur’ân gayet şiddetle ve hiddetle ve gayet kuvvet ve tekrarla zikretmesinin hikmeti ise, Risale-i Nur’da kat’î ispat edildiği gibi, beşerin küfrü, kâinatın ve ekser mahlûkatın hukuklarına öyle bir tecavüzdür ki, semavatı ve arzı kızdırıyor ve anâsırı hiddete getirip tufanlarla o zâlimleri tokatlıyor.   اِذَا اُلْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقًا وَهِىَ تَفُورُ تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِâyetinin sarahatiyle, o zâlim münkirlere Cehennem öyle öfkeleniyor ki, hiddetinden parçalanmak derecesine geliyor.

İşte böyle bir cinayet-i âmmeye ve hadsiz bir tecavüze karşı beşerin küçüklük ve ehemmiyetsizliği noktasında değil,  belki zâlimâne cinayetinin azametine ve kâfirâne tecavüzünün dehşetine karşı, Sultan-ı Kâinat kendi raiyetinin hukukunun ehemmiyetini ve o münkirlerin küfür ve zulmündeki nihayetsiz çirkinliğini göstermek hikmetiyle, fermanında gayet hiddet ve şiddetle o cinayeti ve cezasını değil bin defa, belki milyonlar ve milyarlarla tekrar etse, yine israf ve kusur değil ki, bin seneden beri yüzer milyon insanlar hergün usanmadan kemâl-i iştiyakla ve ihtiyaçla okurlar.» (Ş:250)

«Çok tekrarla اَلظَّالِمِينَ اَلظَّالِمِينَ deyip tehditleri ve zulümlerinin cezası olan musibet-i semâviye ve arziyeyi şiddetle beyanı, bu asrın emsalsiz zulümlerine, kavm-i Âd ve Semûd ve Fir’avunun başlarına gelen azaplarla baktırıyor. Ve mazlum ehl-i imana, İbrahim ve Mûsâ Aleyhimesselâm gibi enbiyanın necatlarıyla tesellî veriyor.» (Ş:244)

«İşte enva’-ı dalalet derecatına göre az çok kâinatın yaratılmasındaki hikmet-i Rabbaniyeye ve dünyanın bekasındaki makasıd-ı Sübhaniyeye zarar verdiği için, ehl-i isyana ve ehl-i dalalete karşı kâinat hiddete geliyor, mevcudat kızıyor, mahlukat öfkeleniyor.» (L:84)

«İşte Kur’anın tekrar edilen hakikatları bu kıymette olduğundan, tekraratında kuvvetli ve geniş bir mu’cize-i maneviye bulunmasına fıtrat-ı selime şehadet eder. Meğer maddiyyunluk taunuyla maraz-ı kalbe ve vicdan hastalığına mübtela ola…» (Ş:252)

Yukarıda anlatılan iki sınıf muhataba bakan pek çok ifadelerden, nümune olacak iki ifade şekli aynen şöyledir:

«Müdafaatımın bütün safahatında gizli ve müdhiş bir komiteye karşı mübareze vaziyetini gösteren tarz-ı ifademdeki maksadım şudur:

Nasılki Hükûmet-i Cumhuriye “Dini dünyadan tefrik edip bîtarafane kalmak” prensibini kabul etmiş; dinsizlere, dinsizlikleri için ilişmediği gibi; dindarlara da, dindarlıkları için ilişmemesi o prensibin îcaba-tındandır. Öyle de; ben dahi bîtaraf ve hürriyetperver olması lâzım gelen Hükûmet-i Cumhuriyeyi, dinsizliğe tarafdar ve entrikaları çeviren ve hükûmetin memurlarını iğfal eden gizli menfî komitelerden tefrik edilip, hükûmetin onlardan uzak olmasını istiyorum; o entrikacılarla mübareze ediyorum.» (T:240)

«Efendiler! Otuz-kırk seneden beri ecnebi hesabına ve küfür ve ilhad namına bu milleti ifsad ve bu vatanı parçalamak fikriyle, Kur’an hakikatına ve iman hakikatlarına her vesile ile hücum eden ve çok şekillere giren bir gizli ifsad komitesine karşı, bu mes’elemizde kendilerine perde yaptıkları insafsız ve dikkatsiz memurlara ve bu mahkemeyi şaşırtan onların Müslüman kisvesindeki propagandacılarına hitaben, fakat sizin huzurunuzda zahiren sizin ile birkaç söz konuşacağıma müsaade ediniz.

(Fakat ikinci gün beraet kararı, o dehşetli konuşmayı geriye bıraktı.)» (Ş:288)

«Ecnebi menfaati hesabına ve bu millet ve bu vatanın pek büyük zararına çalışan bir gizli komite, bizim beraetimizi bozmak için, her tarafta habbeyi kubbe yaparak bir kısım memurları aleyhime evhamlandırdılar.» (E:17)

İşte Bediüzzaman Hazretleri’nin şiddetli hitablarını mezkûr ölçüye göre nazara almak gerekiyor.

Rüştü TAFRALI

___________________________________

“Rabbin ise, şüphesiz ki, kudreti herşeye galip olan ve rahmeti herşeyi kuşatan Allah’tır.” Şuarâ Sûresi, 26:9.

“Ey insanlar ve cinler, Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?” Rahmân Sûresi, 55:13.

“Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara!” Mürselât Sûresi, 77:15.

“İnkâr edenler için ise Cehennem ateşi vardır.” Fâtır Sûresi, 35:36.

“Zâlimlerin hakkı şüphesiz ki pek acı bir azaptır.” İbrahim Sûresi, 14:22.

“Oraya atıldıklarında Cehennemin gürleyişini işitirler ki, kaynayıp duruyor.

Neredeyse öfkeden parçalanacak!” Mülk Sûresi, 67:7-8.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: