Sadece Pozitivist–Fizikalist–İdeolojik Bilim değil; ‘normâl’ Bilim de, Tanrı’ya inanmaz!

Sadece Pozitivist–Fizikalist–İdeolojik Bilim (Scientism) değil; ‘normâl’ Bilim de, Tanrı’ya inanmaz!

Bilim, Tanrı’ya neden inanmaz?!

Ayhan KÜFLÜOĞLU / 08.Mayıs.2020 / ayhank27@gmail.com

Fakat yanlış anlaşılma olmasın: Burada, Tanrı’ya inanmadığını söylediğimiz ve “ateist – deist ve materyalist, natüralist ve determinist” olduğu tespitini yaptığımız “Bilim/sellik;” herkesin bildiği ve kabul ettiği ve müslim – gayr-i müslim farketmeksizin, herkesin üzerinde uzlaştığı “Bilim ve Bilimsellik!”

Yani: Bilim’in yanlışa alet edilip – edilmemesi ve bazı insanların, “Bilim”i, ateist yorumlamaları; pozitivist bilimcilikleri (bilimperestlikleri) değil konumuz. Çünkü: “Bilim – Bilimsellik”in kendisi ateist ve inançsız! “Bilim/sellik;” karakteri icabı (yani Bilim’in; tanım ve yöntemi, amaç ve konusu icabı), “ateist – deist ve materyalist, natüralist ve determinist.” Bunlar, Bilim/sellik’in; “Bilimsellik Kriterleri” diye, kendi koyduğu kurallar! Yani: Bilim/sellik’in, “ateist – deist” olmasının sebebi; bazı inançsız bilimadamlarının, Bilim’i su-i istimâl etmeleri ve yanlış yorumlamaları değil; Bilim’in kendisi böyle zaten!

Yani yazımızda: “Bilim’i yanlış anlayıp – yorumlayan, bazı ateist bilimadamı ve filozoflar var. Bunlar, Bilim’i inançsızlıklarına alet ediyor” demiyoruz! Dediğimiz şu: “Bilim; onunla ilgilenen kişiden bağımsız olarak, Tanrı’yı kabul etmiyor; yani Bilim’in kendisi, dinsiz ve inançsız!” Yani “Bilim/sellik”in, inançsızlığa alet edilmesi durumu yok ortada; çünkü “Bilim/sellik”in yapısı, kendisi zaten inançsız! Çünkü: “Bilim/sellik”in, kendi kitaplarındaki tanım ve ta’rifi bu. Bilimsel Yöntem (Bilim’in izlediği yöntem), zaten bu!

Bilimsel Yöntem derken, yani: Evren gözlem – ölçümlerini; “Tanrı yok(muş); varsa ve olsa bile, karışmıyor(muş)” şeklinde, bir “ateist – deist” şablonda anlatmak! Ve güya bunu, Bilim’in, inanç ve inançsızlıklara “tarafsız ve objektif” olduğu ve güya inanç – inançsızlıktan “bağımsız ve ayrı” olduğu ve güya, evren hakkında “olgusal ve nötr” bilgi verdiği iddiasıyla yapmak! Bu iddiasına inandırmak için de; Bilim’in, “seküler ve lâik” olduğu gibi, “soft ateistik” maske ve kavramların arkasına sığınmak!…

Biz bu yazımızda; evrendeki “Bilgi”nin (ilim / veri – data – information – knowledge), Bilimsellik Kriterleri tarafından manüple edilmiş ve filtrelenmiş şeklinin, “Bilim(science) olduğunu söylüyoruz. Yani: Burada, “Bilim”in değil, “Bilgi”nin yanlışa alet edilmesi sözkonusu! Yani: “Bilim/sellik” denilen şey ve bunun ürettiği / verdiği “Bilimsel Bilgi;” bir filtrasyon ve manüplâsyon ve dezenformasyonun sonucu olarak ortaya çıkan ve “ateist – deist” kodlara göre işlem görmüş bir ürün!

Yani: Bilimsellik Felsefesi ve ürünü olan Bilim, Tanrı’ya inanmaz derken; burada eleştirdiğimiz “Bilim ve Bilimsellik;” radikal ve fanatik Bilim anlayışı değil! “Bilim, Tanrı’ya inanmaz” derken, kasdettiğimiz şey; “Pozitivist Bilim” anlayışı ve “Fizikalizm” değil! Veya “Bilimcilik İdeolojisi (scientism) ve bilimperestlik” de değil! Veya, başlangıcını Marx ve Engels’e dayandırabileceğimiz, “Bilimsel Materyalizm” de değil!

Yazımızın konusu: Müslüman veya dindar olsun – olmasın, herkesin kullandığı ve anlattığı; bilim ve ders kitaplarında geçen, “Bilimsel Bilim.” Bu kitaplarda anlatılan, verilen Bilim ve Bilimsel Bilgiler. İşte bu kitaplarda geçen, tanım ve ta’rifi yapılan; yani ideolojik ve fanatik olmayan “Bilim”in, ateist – deist ve materyalist olduğunu söylüyoruz biz. Yani: Bilimsellik”in; üzerine temellendiği aksiyom ve kodlar, “ateist – deist!” Bu kodlar sebebiyle Bilim/sellik; yaptığı gözlem – ölçümlerini; bu “inançsızlık” aksiyom ve paradigmalarına göre; yani ateist ve natüralist bir dille inşa eder.

Diğer deyişle: “Bilim/sellik;” bunu kabul eden ve yöntemlerini kullanan kişiden bağımsız olarak, “Tanrıtanımaz”dır! Çünkü: Bilim/sellik’in; konu ve tanım, amaç ve yöntemi; Bilim/sellik’in, eşyaya baktığı açı ve evrenden bilgi etmede geçerli kabul ettiği Bilimsel Yöntem; “ateist – deist” zemin üzerine kurulmuştur. Yani: Bilim/sellik’in; inançsızlık tarafında olması, Tanrı’ya inanmaması; Bilim’e sonradan eklenen bir şey değil! Bilim’in, kendi yapı ve karakterinde var, bu inançsızlık! “Bilim”in, bu ateist – natüralist karakteri; bilgi edinme biçimi olarak Bilimsellik’i benimseyen filozof veya bilimadamlarının, bilim’i su-i istimâlinden kaynaklanmıyor.

Ya nereden kaynaklanıyor? Bilim’in; “Kilise”ye karşı çıkma zemininde, 1700’lü yıllarda ilk kurulup – doğduğu zamanlardan kaynaklanıyor. Yani: Bilim/sellik’in, kendi ‘doğasından’ (yapısından) ve tüm dünyaya da dayattığı, “Ateist – Natüralist Bilimsellik Kriterleri”nden kaynaklanıyor! Bilim/sellik’in, Avrupa’da doğan ve etkileri günümüze kadar gelen “Rönesans – Reform – Aydınlanma (Bilimsel Devrim)” üçgeninin, asrımıza çarpan dalgaları bunlar! Bu üçlü sacayağından; “Aydınlanma”nın diğer adına, “Bilim – Bilimsellik / Bilimsel Devrim” deniyor. Bu konuya, sonra geleceğiz.

“Bilimsellik Felsefesi”, sistemleşmeye başladığı tâ o zamanlarda: “Tanrı’ ve ‘melek, kader, ahiret’ gibi varlık ve kavramların; gözlem-deney – ölçümü mümkün değil. Bunların; ne evrende ve ne de laboratuvar ortamında, gözlenip – incelenmesi mümkün değil. Bu konularda; ne bilimsel ve ne de mantıksal olarak, doğrulama ve yanlışlama yapılamaz!” diyerek; kendisinin, tüm “teist ve deist” inançlardan ayrı ve bağımsız çalışacağını; yani “inançsız” olacağını; yani evren gözlem – ölçümlerini, bir “ateist” gibi bize sunacağını ilân etmişti zaten! Kendisinin “ateist” inançsızlıklara taraf olacağını ve olduğunu; zaten daha başlangıçta (doğduğu 1700’lü yıllarda) ilân etmişti! Hem de bunu; “inanç ve inançsızlık”tan ayrı ve bağımsız, tarafsız ve nötr olacağı, iddiasıyla yapmıştı!

Halbuki, önceki yazımızı hatırlayın: “İnanıp – İnanmama” ortası veya dışı, gidebileceğimiz üçüncü bir seçenek; yani tarafsız ve objektif ve nötr, bir “bilgi” ve “ifade” biçimi yok! O yazımızda demiştik ki: Bu konuda; agnostik (bilinemezci)” bir dil bile inşa edemeyiz! Ne “agnostik” ve ne de “nötr” bir dili; teori ve mantık zemininde bile, inşa edemeyiz!

Çünkü: Gözlediğimiz bir olaya, “agnostik” bakıp, “bil(e)miyorum” bile desek; incelememizi gene de: “Eğer varsa, şöyle olmalı / olmamalı” ve “Eğer yoksa, şöyle olmalı / olmamalı” şeklinde yaparız. Yani: İllâ “var ve / veya yok” tarafından bakarak; birini, baştan doğru varsayarak; sonra gözlem yapar ve delil – ispat aramaya başlarız. Bunun sonucu olarak ulaştığımız neticenin kesinlilik ve sağlamasını da; gene bu iki şıktan birini, doğru kabul ederek yaparız…

Bilim/sellik ise, bize: “Tanrı’ ve ‘melek, ahiret, kader’ gibi varlık ve kavramların ve ayrıca, birşeylerin bize ‘ni’met ve rızık’ olarak verilip – verilmediğinin; Bilimsel ve mantıksal olarak, ‘gözlem ve ölçümü, doğrulama ve yanlışlaması’ yapılamaz, mümkün değil” diyor! Ama sonra; sanki bu konuda gözlem – ölçüm ve doğrulama – yanlışlama yapmış ve bu araştırma sonucunda, sanki evrende “ateizm – natüralizm”i gözlemiş ve ispatlamış gibi; bize “ateist ve materyalist, natüralist ve determinist” bir, varlık ve bilgi algısını enjekte ediyor! Zihnimize, böyle bir “Evren ve Tanrı/sızlık Tasavvuru” inşa ediyor! Bir ateist – deistin gözüyle yaptığı, bu evren tasvir ve kurgularına, bizi de inandırmaya çalışıyor! “Verdiğim bu Bilimsel Bilgi; kişilerin inanıp – inanmamasından, bağımsız ve nötr” iddiasına inanmamızı istiyor!…

“Bilim/sellik”in, çektiğimiz bu fotoğrafını, biraz daha zum (zoom) yapıp – büyütürsek; Bilimsel Makale ve Yayınlarda, “Tanrı, yaratılış” gibi varlık ve kavramların; “Bilimsel olmadığı için, yani bu konuda gözlem – deney – ölçüm yapılamadığı için, yani Bilim’in konusu olmadığı için; ‘kabul edilmemesi”nin (ve üstelik “reddedilmesi”nin!) altında; “Bilim/sellik”in, “inanç ve inançsızlıklardan bağımsız ve tarafsız, objektif ve nötr” olması değil; temelde, Rabbimiz’e inanmaması; yani “inançsızlık ve ateizm”e taraftar olması yatmaktadır!

Elhasıl: Bilimsel Bilgi ve Bilim, Bilimsel Yöntem denilen şey; Bilim/sellik’in başlangıcında, yani Bilim’in kurulup – sistemleşmeye başladığı 1700’lü yıllarda; seçtiği konu ve izlediği amaç, kullandığı yöntem ve belirlediği kavramlarıyla; yani Bilim/sellik’in; yapısı ve karakteri icabı; “ateist ve materyalist, natüralist ve determinist” zemin üzerine kurulmuş ve tanımlanmıştır.

Bazen yazılarımızda, Bilim/sellik’in “ateist” olmakla birlikte, bazı konularda “deist” de olduğunu söylememizin nedeni; yani Bilim/sellik için, “ateist – deist”  kavramlarını birlikte kullanmamızın nedeni: Bilim/sellik’in; “Eğer evrenler sonsuz sayıda değil ise veya evrenimiz, sonsuz değişim – dönüşüm içinde değil ise; yani evren/ler, ezelî ve ebedî (başlangıçsız ve sonsuz) değil ise; yani bir noktada, yok’ken varedilmiş, yani ‘yaratılmış’ ise; ancak o şartlarla, bir ‘İlk Neden Tanrısı’nın olabileceğinin, imkân ve ihtimâl dairesinde olduğu”nu söylemesinden (imâ etmesinden) kaynaklanmaktadır. Yani: Bilim/sellik’in deistliği; “evren/ler sonsuz değilse” gibi şartlarla ancak, imkân dahilinde gördüğü; zayıf ve naif, flû ve kararsız, pamuk ipliğine bağlı bir “deistlik!”

Elhasıl: Bilim yapan, bilimle ilgilenen kişinin; radikal ve ideolojik Bilimci, yani fanatik ve uç Bilimperest (scientist) veya Pozitivist Bilimci ve Bilimsel Materyalist veya Fizikalist ve Metodik Natüralist olup – olmamasından bağımsız olarak, “Bilim/sellik”; tanım, amaç ve yöntem, konu ve kavramları icabı, ateist – deist ve materyalist, natüralist ve determinist!

Buradan çıkan sonuçlardan biri: “Bilim/sellik’in, inanç ve inançsızlıklardan bağımsız ve ayrı olduğu; yani nötr ve objektif olduğu; dolayısıyle Bilim/sellik’in, inançlı veya inançsız olmasının mümkün olmadığı; inanç – inançsızlık gibi durumların, ancak insanlar için geçerli olabileceği…” gibi itirazların; “Bilim/sellik”in, ne olduğunu ve ne olmadığını bilmemekten kaynaklandığı oluyor! Bu itiraz; evrenden bilgi etmenin eksik ve yanlış ve zararlı bir yöntemi olan Bilim/sellik (science / scientific) ile Bilgi – İlim (data – information – knowledge) kavramları arasındaki, farklılık ve ayrılığı bilmemekten kaynaklanıyor!

Yani: Yazılarımızda, Tanrı’ya inanmadığını ve ateizme taraftar olduğunu söylediğimiz ve ingilizce karşılığı “science” olan “Bilim”; “İlmi, Çin de olsa bile alınız… Hikmet; mü’minin yitiğidir, nerede bulursa alır… Âlimin uykusu, abidin ibadetinden hayırlıdır… Bana bir harf öğretenin, kırk yıl kölesi olurum…”da anlatılan; “bilgi ve ilim, hikmet ve irfan(veri / data – information – knowledge – wisdom) değil!

Ateist ve natüralist olduğunu söylediğimiz “Bilim/sellik”; güya “tüm din ve inanç ve inançsızlıklardan bağımsız ve ayrı olacağım” diye; “inançsızlık ve ateizm”e taraf olmuş, “Bilim (science)! Gözlem – ölçüm – deneylerini, bir “ateist (inkâr) ve / veya deistin (şirk)” gözüyle anlatan “Bilim/sellik!” Rönesans – Reform hareketlerinin bir açıdan nedeni, bir açıdan da sonucu olan “Aydınlanma – Bilimsel Devrim” ismiyle, 1700 – 1800’lü yıllarda, Avrupa’da yaygınlaşıp, sonra da tüm dünyayı istilâ eden “Bilimsel Bilim!” Epistemolojik baskı ve şiddetine; çağımız ve tüm dünyanın ma’ruz kaldığı, mahkûm olduğu “Bilim/sellik!” Gözlem – ölçüm ve keşiflerini; “Tanrı yok(muş); varsa ve olsa bile karışmıyor(muş)” gibi; “Failsiz Yatay Deterministik Şablon” ve paradigmalar eşliğinde sunan “Bilim!” Evrenden elde ettiği “Bilgi”yi; “Ateist – Natüralist “Bilimsel Bilgi”ye çeviren “Bilimsellik!” Bilimsellik Felsefesi’nin ürün ve sonucu “Bilim” derken; bir manüplâsyon ve dezenformasyondan bahsediyoruz yani!

Gelecek yazımızın konusu: Bilimsellik Epistemolojisinin Baskısı

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: