Sri Lanka’lı Asım’ın Risale-i Nur’la Tanışması

HERŞEY NASIL BAŞLADI?

Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da tahminen 2010 yılının Şubat ayı içersinde güneşli bir Pazar sabahıydı. Sabah ibadetini bitirdikten sonra evin verandasında uzandığım esnada, taburenin altında uzun zamandır el sürülmemiş bir broşüre gözüm ilişti. O sabah önemli bir işim yoktu ve gün içerisinde neler yapacağımı planlıyordum. Broşürü  Kuala Lumpur’da bulunan Uluslararası İslam Üniversitesi’nin geçtiğimiz yılki festivalinde almıştım. Sadece göz gezdirmek maksadıyla broşüre uzandım. Türk-Malezya Kültür Derneği’nin Ramazan Ayının Amacı ve Hikmeti” başlıklı yazısı ilgimi çekti ve yazıda bulunan telefon numarasını aradım. Telefondaki kişiden, akşam namazı sonrasına randevu aldım. O sıralar Türkiye’deki gelişim ve değişimler hususunda ciddi araştırmalarda bulunuyordum.

O gece Türkiye-Malezya Kültür Derneğinin olduğu sitenin dışında arabamın içinde, gelip beni alacak kardeşleri bekledim. Dernekte Mustafa, İbrahim Cevdet  ve daha birçok kardeşle tanıştım. Hepsi güler yüzlüydü ve beni son derece nazik bir şekilde karşıladılar. Çok şaşırmıştım, zira burası bir kültür merkezinden umulanın aksine inananlar ve İslamı araştıran insanlar için her türlü imkanın olduğu son derece manevi atmosfere sahip bir yerdi. Türk çayı içip yemek yedik ve derneğin faaliyetleri hakkında uzun uzun sohbet ettik.

Sonrasında Bediüzzaman Said Nursi ve başyapıtı olan Risale-i Nur ile tanıştırıldım. Bu tanıştırılma beni 1980’ler ve 1990’larda İslami çalışmalar esnasında,  Sri Lanka’da bulunan İslami E Cemaati tarafından bu büyük İslam Müceddidi hakkında anlatılanlara götürdü. Akabinde, hafta sonları yapılan Risale-i Nur sohbetlerine davet edildim.

Derneğe ikinci ziyaretimi, Risale-i Nur okuma amacıyla birkaç gün sonra yaptım. Bu benim  hayatımda bir dönüm noktasıydı. Zira o zamana dek meseleleri kopuk kopuk etüt etmiştim.

Risaleleri dostça bir sohbet ortamında mütalaaya başlamıştık. Şu an ben İslami yazım açısından bilhassa da son dönem İslam alimleri açısından yeni bir talebe sayılırım. Sadece 1984 yılında Sri Lanka İslami E Cemaatinin  İslami kitaplarını okuma faaliyetlerine iştirak etmiştim. Bu bende az da olsa İslami eserlere karşı bir aşinalık bırakmıştı. Bu tür mistik düşünceleri bir çok açıdan etüt etmiştim. Bu deneyim bana Risale-i Nur’ları karşılaştırmalı analiz açısından çok faydalar sağladı. Her ne zaman Risale-i Nur’ları okudumsa Bediüzzaman Said Nursi ile İmam Mevdudi ve diğer önde gelen İslami alimlerinin düşüncelerini birbiriyle karşılaştırdım.  

RİSALE-İ NUR’DA BENİ EN ÇOK ETKİLEYEN YÖNLER

Risale-i Nur’u kısaca; son derece dürüst, pervasız, cesur , alçakgönüllü ve kendini Allah’a adamış bir insan tarafından, modern insanın kafasında Kuran’ın içeriği hususunda oluşmuş şüpheleri güçlü kanıtlarla ortadan kaldıran bir eser olarak tanımlayabilirim.

Risale-i Nur okuduğum ilk anlarda bende hayret ve şaşkınlık duyguları belirdi. Kendimi çok çeşitli türde ve sayıda çiçeklerin bulunduğu bir bahçeye girmiş gibi hissettim ve neyi seçeceğim hususunda şaşkınlık yaşadım. Risale-i Nur’da okuduğum her konu son derece önemliydi. Bu şaşkınlık hangi kitabı öncelikle tercüme edeceğim hususunda dahi hasıl oldu.

1. DİNSEL DÜŞÜNCE DERİNLİĞİ : İslami konularda yüksek düzeyde bilgi birikimine sahip olduğumu iddia edemem. Ancak sahip olduğum az seviyedeki İslami bilgi düzeyine rağmen şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki Risale-i Nur, değindiği tüm dinsel konularda  bir derinliğe sahiptir. Tevhide, Allah’ın kudretine, Kuran’ın sırlarına, alemin ve beşerin yaradılış sırlarına dair birçok sorularıma cevabı son derece tatminkar bir şekilde Risale-i Nur’da cevap bulabildim. Dinsel düşünce derinliğindeki yabancılığım nedeniyle Üstadın açıkladığı meseleleri kavramakta başlangıçta çok zorluklar çektim. Bir meseleyi kavrayabilmek için tekrar ve tekrar okumak zorunda kaldım.

2. DİĞERLERİNDEN FARKLILIĞI : Benim düşüncelerimi oluşturan, İmam Maturidinin kitapları ve Seyyid Kutup gibi diğer alimlerin eserleri olmuştu. İslami konularda her neye sahip olmuşsam bu alimlerden edinmiştim. Risale-i Nur okumaya başladığımda fark ettim ki bu alimlerden edindiğim meseleler daha farklı ve geniş bir şekilde ele alınıyordu. Mesela Medresetüzzehra hususu. Bu husus, din ve fen ilimlerinin Tevhidi ispat etmesi amacıyla aynı anda öğretilmesini amaçlamaktadır. İmam Maturidi ve diğerleri bu hususu ilk olarak ele almışlardır.

3. SOYUT VE SOMUT YAKLAŞIMLARIN HARMANLANMASI: Risale-i Nur’da bulduğum mükemmel  yönlerden biri de soyut ve somutun harmanlanmasıdır. Soyut kavramları anlatırken sanki somut konuları anlatıyor gibi bir hasiyete maliktir. İnsanın dünya üzerindeki yaşama gayesine dair kafasında beliren çok sayıda sorunun cevabı bu eserlerde mevcuttur. Risale-i Nur’un entellektüel düzeyi o derece yüksektir ki okuyucu kendini ya bu düşünceleri kabul edecek ya da kaçıp gidecek bir ikilem halinde hisseder. Günümüz insanı için, ahiret günü Allah’ın huzuruna çıkıldığında, aklının Islamı kavrayamadığı hususunda en ufak bir özürü dahi belirtme fırsatı vermeyecek derecede açık ve seçik olarak dini mevzular bu eserlerde ispatlanmıştır.

4. İKİ AŞIRI UÇ ARASINDA : Laiklik ve ateizm, Allah’ın varlığı ve ahiret gününü reddetmeleri açısından iki aşırı uç ideolojilerdir. Ele aldıkları hususlar basittir ve gerçekçi olmaktan uzaktır.Öte yandan fen ve bilimdeki gelişmeleri insan hayatından uzak tutmak isteyen geleneksel İslami yaklaşımlar mevcuttur. Osmanlı sonrası kurulan ve dini devlet ve toplum hayatından uzak tutmayı amaçlayan laik devlet ideolojisiyle İslam arasında  bir kavga ortaya çıkmıştır.

İşte Bediüzzaman, İslamın tarih boyunca düşünsel ve pratik alanda karşı karşıya kaldığı bu en dehşetli dönemde vazife almıştır. Hassas müslümanları dinlerini koruyabilmek için devlete karşı silahlanmaya götürebilecek kadar bıçak sırtı bir dönemdi bu dönem. Bediüzzaman karizmatik ve en çok saygı gösterilen bir dini önder olarak, bu insanları çok kolay bir şekilde laik devlet düzenine karşı dinlerini koruma amaçlı olarak silahlandırabilirdi. Fakat o bu tür aşırı eğilimler yerine sabrı, hikmeti, direnmeyi ve Allah’a tevekkülü öğütledi. Eğer o böyle davranmasaydı belkide Risale-i Nur hareketi bugünkü geldiği düzeye gelemeyecekti. Onun bu dengeli yaklaşımı, bu hareketi bugünlere taşımıştır.

HAYATIMIN DÖNÜM NOKTASI

ÇEVİRİ –  Risale-i Nurları okumaya başlar başlamaz, bu eserlerin Tamil dilini konuşan müslümanlara ve dünyadaki tüm müslümanlara ulaşması gerektiği düşüncesi beni meşgul etmeye başladı. Öğretici ve basit düzeyde bir başlangıç olarak  3 eseri tercüme ettim:

1. HUTBE-İ ŞAMİYE: Ümmetin karşı karşıya kaldığı meseleleri aşabilmeleri için İslam alimlerine ve toplum önderlerine reçeteler ihtiva eden bir eserdir.

2. KÜÇÜK SÖZLER : Ebeveynler ve öğretmenler tarafından, öğrencilerin imanlarını ziyadeleştirmek maksadıyla kullanılabilecek bir eserdir.

3. UHUVVET RİSALESİ : Hizmet insanlarının, bireyler arasında çıkabilecek ihtilafları çözmede kullanabilecekleri reçeteleri ihtiva eden bir eserdir.

TÜRKİYE ZİYARETİM : Türk-Malezya Kültür Derneği 2010 yılı  yazında Türkiyedeki Risale-i Nur faaliyetlerini tanıma amaçlı bir tur düzenledi. Bu geziye Malezya, Türkiye, Sri Lanka, Suudi Arabistan,   Özbekistan, İran, Bangladeş ve Çin’den insanlar katıldı. Son derece faydalı bir geziydi ve Risale-i Nur faaliyetlerinin yapıldığı bir çok yeri görme fırsatımız oldu. Gezinin en etkileyici kısmı ise Risale-i Nur’un ilk yazılmaya başlandığı Barla ziyareti oldu ki Barla hakkında daha evvelden malumatım vardı.

Barla’ya ulaşabilmek için yerleşim yeri bulunmayan yaklaşık 50 km’lik bir dağ yolunu kat etmemiz gerekti. Barla’ya ulaştığımızda ise adeta şoka uğradım. Kendi kendime, bundan 70-80 sene önce bu sert yerleşim yerindeki şartlara  maddi getirisi olmayan bir amaç için sıradan bir insanın dayanamayacağını düşündüm.  Barla’nın Kuran’a hizmet etme amaçlı olarak Bediüzzaman için Allah tarafından seçilmiş bir yer olduğu sonucuna vardım.

17 farklı yerde son derece samimi bir topluluğun olduğu sohbetlere katılma imkanım oldu.  Ankara’dan yayın yapan Dost Tv’deki sohbet programlarına iştirak ettim. Emre, Cevdet(Malezya), Yakup, Recep ve daha birçok insan ciddi emek harcadılar.

SONRAKİ FAALİYETLER

1. Gezinin sonrasında, Türkiye’de 45 gün daha kalmaya karar verdim. Misafirperver ve samimi olan kardeşlerle birlikte bir ay Yozgat’ta, 15 gün Ankara’da olmak üzere toplam 45 gün kaldım. Bu ikametim esnasında Allah’ın inayetiyle 3 eseri tercümeye muvaffak oldum.

2. Sri Lanka’dan 2 üniversite öğrencisini Türkiye’ye eğitim görmek üzere getirttik ve şimdi bu iki öğrenci Ankara Üniversitesinde eğitim görüyorlar.

3. Tercüme ettiğim 3 kitap, merkezi İstanbul’da bulunan Ruba vakfı tarafından yayımlandı. Yayımlanan bu eserler  Sri Lanka’da  okurlarıyla buluştu. Bu eserleri Hindistan, Malezya ve diğer yerlerde dağıtmak için gerekli hazırlıklar devam etmektedir. Bu hususla ilgili Sri Lanka’dan çok yakında tarafımıza bilgi ulaştırılacaktır.

Muhammed Asım Alavi – Sri Lanka  

Editör Notu: Asım Alavi aynı zamanda Sri Lanka’da yayınlanan The Trend dergisinin editörlüğünü de yürütmektedir.



Yazının orjinali için tıklayın

www.NurNet.org

 

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: