Tebessüm

Bir hastanenin plastik cerrahî bölümünde, orta yaşlı iki doktor çalışıyordu. Yaşadıkları şehir, bir sanayi şehriydi ve bu yüzden de onlara başvuranlar, genellikle yaralı insanlardı. Bir yıl sonra hastaneye, çok genç bir doktor geldi. Delikanlı, her işin altından kalkıyordu. Üstelik de hiç şikayet etmeden.

tebessüm eden doktorEski doktorlar, daha kıdemli olmalarının verdiği avantajla, zamanla ağır işleri genç adama yıkmaya ve mümkün mertebe hafif vakalarla, ya da güzellik meraklısı hanımlarla ilgilenmeye başladılar. Bazen bir parmağı veya bir eli kopan, ya da ağır yanıklarla hastaneye getirilen zavallılarla uğraşmak, genç doktoru perişan ediyordu. Ama kalbini dolduran insan sevgisi, her şeyin üstündeydi. Aradan bir sene bile geçmeden, bütün herkes ona dua etmeye başlamıştı. Genç adamı yakından tanıyanlar, bu yüke nasıl dayandığına hayret ediyorlardı. Böyle ağır bir tempoda çalışmak, düpedüz intihardı. Fakat onları en çok şaşırtan husus, doktorun yüzünden eksik olmayan tebessümdü. En ağır hastalar bile, durumlarının kötü olmadığını müjdeleyen o güzel tebessümle moral bulur ve daha kısa sürede iyileşirdi. Genç adama duyulan büyük ilgi, diğer iki doktorun dikkatini çekmişti. Onlar için, bu durumda gülmek mümkün değildi. Ayakta durmak bile, mucize sayılırdı. Bir gün ona giderek, bu işin sırrını öğrenmek istediler. Genç adam, her şeyi bir bir anlattı. Esasında diğer iki doktor haklıydı. Çünkü o da gülmeyi unutmuştu. Hem de hastaneye ilk geldiği gün. Ama yine aynı güler yüzüyle:

— Hastaların, o tebessüme ne kadar ihtiyaç duyduklarını iyi biliyorum efendim, diye devam etti. Bu yüzden, dudak kenarlarıma estetik yaptırdım.

Cüneyd Suavi / Zafer Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: