Yaşanmayan Çocukluk

Toplumumuzda dinimizde ailenin ve çocuğun yerini zannedersem birçok yazılarda, kitaplarda okumuş, yaşadığımız toplum hayatında müşahede etmişsizdir. Tekrar tekrar çocuk eğitimi ve aile önemi hakkında fikrimi aktarma yerine kendi çocukluğumdan yola çıkıp, şimdiki çocukların yasayışını inceledim ve çok büyük uçurumlar fark ettim.

Ben 80’lerin sonu 90’ların başında çocukluk dönemi yaşayanlardanım. O dönemleri yaşayan hiçbir yaşıtımız çocukluğunu iyi geçiremediğinden yakınamaz, en azından birçoğu. Çünkü bizler çocukken misket oynardık sokaklarda 30 arkadaşımızla. Bakkalın önünde filede asılı olan toplardan 10 kişi aramızda kuruşları toplar ve o toptan alır iki taşı kale yapar ve maç yapardık. O renkli plastik toplar bizim için çok değerli idi.

İncir ve dut ağaçlarına tırmanmak ve dallarında oturarak onları atıştırmak bizim için büyük bir zevkti. Açlığımızı hissettiğimiz vakit camdan annemizi çağırır ve sepele sandviç sarkıtmasını isterdik. Hayatımda yediğim en tatlı sandviçlerdir.

Televizyon izlemek çokta önemli değildi bizler için. Çünkü vaktimizi ve enerjimizi okul ders ve sokaklarda oynamakla geçirirdik. Televizyonda, ancak pazar sabahları Susam Sokağı, Tom ve Jerry gibi çizgi filmler izlerdik, bu da iki saati geçmezdi. Bu arada gözümüz hep camda olurdu. Arkadaşlar oyuna başladı ise TV’yi bırakıp tekrar sokağa oynamaya çıkardık. En büyük lüksümüz o meşhur el atarileri idi, hani 4444 tane oyun olurdu içinde.

Bu yaşadığımız devre bakıyorum, yakın çevremi izliyorum Medresemize gelen çocuk ve gençlere bakıyorum ve görüyorum ki ilerideki yaşlarında, ne birbirlerine anlatabilecekleri bir çocukluk anıları, nede enerjilerini atabilecek bir ortamları var.

Yüzde 90 herkesin elinde bir cep telefonu. Evde internet ve oyun makineleri bağımlılığı almış başını gitmiş. Çocuklar kafalarını sanal ve hayal aleminden kaldıramıyorlar. Arkadaş ortamları yok denilebilecek kadar az. Facebook gibi ortamlarda sanal arkadaşlıklar moda olmuş.13 yaşında bir çocuk bana Sigarayı bırakabilmesi için yardımcı olmamı ve fikir vermemi istiyor.

Kız çocuklarımız daha ip atlama yaşında iken yüzlerini makyajlarla çirkinleştiriyorlar.14 yaşındaki bir kız çocuğu makyajla beraber adeta 25 yaşında olgun bir bayana benziyor. Peki ya ruh âlemi, 25 yaşında mı? Yoksa çocukluğu mu yaşamak istiyor?

Ben yeğenlerime çocukluk günlerimde yaşadıklarımı anlattığım zaman hayretlere kapılıyorlar. Sanki ben başka bir dünyada çocukluğumu yaşamışım gibi meraklı ve şaşkın gözler ile dinliyorlar.

Teknoloji ve bilgisayarı kullanmanın dozunu maalesef bilmiyoruz. Orta yolu bulamıyoruz. Bir işe el attığımız zaman ya tamamen ona kendimizi veriyoruz yâda hiç ilgi göstermiyoruz.
Aileler bu konuda çok dikkatli davranmalı.

Bir çocuğa 0 ile 3 yaş arası ne verirseniz onu alır” manasındaki hadisi şerifini unutmayalım.

Çocuklarımız bizi sanal ortamda çok fazla görmelerine izin vermeyelim. Yani kendimiz sanal ortam ile gerektiğinden fazla zaman geçirmeyelim. Onlara kendi çocukluğunuzu anlatıp yaşamaya çalışın. Mesela çıkın misket oynayın, uçurtma uçurun, kitap okutmaya teşvik edin, yaşadıklarınızı çocuğunuza da yaşatın ve bunu zevkle yapın. Göreceksiniz ki çocuğunuz enerjisini dışarıda attıkça aklen ve fikren daha huzurlu ve maneviyata adım atmaya hazır bir hale gelecektir.

Unutmayalım ki yaşanmamış bir çocukluk insanin ileriki hayatında çok derin izler bırakacaktır.

Çocukları sevin, onlara karşı şefkatli olun, onlara verdiğiniz sözü harfiyen yerine getirin; çünkü çocuklar, sizin onlara rızk verdiğinizi sanırlar.” (Hadis i Şerif)

Zübeyir Kılıç
Barla Medresesi Mannheim / Almanya

 

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: