Yeşil ve Gri

Beş altı haftadır Aybuder’de Bağımlılıklar ile ilgili eğitimlere katılıyorum. Bu konuda hem bir anne olarak hem de yazı yazan biri olarak çok fazla şey söylemek gerektiğinin her eğitimde daha bir farkına varıyorum.

Mutlaka paylaşmalıyım dediğim hikayeler, öneriler ve süreçlere şahitlik ediyoruz.Zaman zaman yazacağım inşallah her birini.

Aldığımız eğitimlerden biri de psikodrama eğitimi.

Bu eğitimlerden birinde hocamız Odise Vuçinas öğrencileri yeşil ve gri olarak iki gruba ayırarak, yeşil gruba iyiliğin ve güzelliğin gri gruba kötülüğün ve zorluğun olduğu rolllere bürünmelerini istedi.

Ben gri grubundaydım. Her iki grupta önce ne yapacağına dair istişareler etti, rolleri belirledi ve verilen süre sonunda drama eşliğinde grubun başlığı altında rollerini sergiledi.

Gri grubunda biz, bağımlı eşinden şiddet gören bir kadını, maddeyi temin etmek için kızını satan babayı, torbacıları, maddi zorluklarla çocuğunu üniversiteye gönderemeyen bir maden işçisini canlandırdık.

Yeşil grupsa bir düğün organize etmişti, herkes düğünde eğlendi ve çok mutluydular da. Roller bitince hocamız, her eğitimin sonunda olduğu gibi neler hissettiğimizi, gözlemlerimizi, o role bürünürkenki hallerimizi sordu.

Herkes hissettiklerini söyledi. Gri de yer almak zordu bizim için. Pek çoğumuzun tanık olmadığı hayatlardı. Ama vardılar. Üstelik eğitimdeki arkadaşlardan birkaç tanesi de iyileşmekte olan bağımlılardan. Onlar içinde durum zordu. Çünkü geçmişe dönmeleri ve yeniden yüzleşmeleri gerekiyordu yaşadıklarıyla.

Yeşil ve mutlu grupsa, her şeyin kendiler için iyi olduğunu ve mutlu olduklarını söylediler.

Ben hislerimi anlattıktan sonra bir gözlemim olduğundan bahsettim. Yeşillerin ya da iyilerin kendi dünyasında ne kadar iyi ve mutlu olduklarından ama hiç griye ya da zor hayatlara dokunmadan bu iyiliği götürdüklerimi gözlemlediğimi söyledim.

Hoca sonra yeşil ve grinin ortak bir hikaye bulmasını ve birbirine karışmasını istedi. Yeşiller grileri düğünlerine davet etti, bir diğerini bağımlılıktan kurtardı… Velhasıl hikaye güzel bitti.

O gün eğitim çıkışında ve sonrasında steril bir dünyanın içinde iyi kalmayı fazilet saydığımızı düşündüm. Bizden başka hayatlara temas etmeden, onların dertlerini dinlemeden, gri hayatlarını yeşile dönüştürmeye eşlik etmeden, salt iyiliğimizin ne faydası vardı ki?

Kendi dünyası içinde tıpkı bir düğünde gibi kendi gibileri ve de yakınlarını gören bir mutluluk anlayışı ile yaşıyoruz pek çoğumuz.

**

Yine geçtiğimiz haftalarda dahil olduğum bir çocuk edebiyatı okumaları grubunda Behiş Ak’ın Bebek Annem kitabını okuduk. Kitap, paralarını denkleştirerek ultra lüks ve güvenlikli bir sitede daire alan bir ailenin yalnızlığı ile başlıyordu. Örgü kursu veren başka bir site sakini sebebiyle, aslında gerçek güvenliğin insanın insana güvenmesi olduğu mesajını veriyordu kitabın akışında yazar çocuklara.

Eğitimde dinlediğim bağımlılık iyileşmeleri de, drama da çıkan sonuçta, kitaplar da, insanın iyiyle temas ederek, kendini değerli hissederek, eksik kalan yanlarını tamamlayarak, konuşarak, paylaşarak iyileşebildiğini söylüyor.

Hazır Ramazan’da geliyorken düşünelim derim;

Gri hayatları ne kadar gören bir yeşilin içindeyiz ve

Ne kadar yeşile dönüşmek isteyen griyiz diye?

Tuğba Akbey İnan / cocukaile.net

Sende yorum yazabilirsin