Yönetici ve İdarecilerimize Bir Hitabe

Her şeyden evvel, Ahirzaman peygamberi efendimizin(s.a.v) “Bir milletin büyükleri, onların hizmetkarlarıdır.” emir ve tavsiyelerinin bir icabı olarak Memuriyeti, bir nevi hizmetkârlık olarak görmeyi; her akıl ve iman sahibi idareci ve yöneticiye zaman ve zemin ihtar ediyor..

Atalarımızın “eşek ölür kalır semeri.. insan ölür kalır eseri..” veciz sözleriyle bizlere izah ettiği derin bir mana olan hizmetkarlık mesleği olan memuriyete muhalif yahut aykırı bir nazar ile bakanların, gelecek nesillere hiçbir eser bırakmamakla birlikte, bir eşek misali semer dahi bırakamadığına çoklukla şahitlik ediyoruz..

Güç ve iktidarlarını sahip oldukları koltuk, makam ve mevkilerinden alan; şan ve şöhret mübtelası bedbahtların çoğaldığı bir zaman ve zeminde yaşıyoruz…

Nefislerinden başka kimsenin çokta umurlarında olmadığı; şahsi menfaat ve ikballerini milletin menfaatine tercih edenlerin, esasen “insan” bile olamayacaklarını İslamiyet biz insanoğluna ihtar ediyor..

Bu ehemmiyetli hususu asrımızın imamı bediüzzaman hazretleri, “bir adamın kıymeti, himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir.” şeklinde veciz bir şekilde izah etmiştir..

Hariçten içimize sokmakla, milletimizi bir bütün olarak zehirleyen “Ben susuzluktan ölsem, yağmur hiçbir daha dünyaya gelmesin. Eğer ben görmezsem bir saadeti, dünya istediği gibi bozulsun.” gibi ahmakane ve hainane düşüncelerle “nefsî! nefsî” demekle ve milletin menfaatini düşünmemekle -menfaat-ı şahsiyesini düşünmekle- bin adam, bir adam hükmüne sukut eder, alçalır..

İnsani olan tüm duygu ve düşüncelerle birlikte vicdan tamam bozulduğundan, millete tam muzır bir halete girer böylece..

Yıllarca işgal ettikleri koltuklar da, vatan ve memleket sathında, devletimizin türlü imkân ve kaynaklarını şahsi menfaatlerine peşkeş çekmekle heba etmek suretiyle; bu perişan ve cahil millete zerre bir menfaati olmamakla birlikte çakılı bir çivisi olmayan nice liyakatsız ve ehliyetsiz idareci ve yönetici gördük, görüyoruz ve böyle devam ederse maalesef görmeye devam edeceğiz..

“mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır..” buyuran efendimiz(s.a.v), niyetin her şeyin başı ve temeli olduğuna nazarımızı çevirmektedir ki; milletin yönetim ve idaresine talip olanların akıl ve vicdanlarına, herşeyden evvel memuriyeti hizmetkarlık olarak telakki edip kabul etmeleri gereğine vurgu yapmaktadır …

Oturdukları hizmetkârlık koltuğunu, yıllarca şahsi ikbal ve menfaatlerine alet ve basamak yapan bu tür hastalıklı kişiliklerin, milletin istikbalinden çaldıkları onlarca yılların hesabını halka veremeyecekleri gibi, yarın Hakkın huzurunda da perişan olacaklarını düşünmezler mi?

Ateşten gömlek giyen siz akıl ve vicdan sahibi yöneticilerimize, bazı ehemmiyetli hususları hatırlatmayı bir vatandaşlık görevi olarak görüyoruz..

İşte bu yazıyı yazmakta ki amaç ve gayemizde, idareci ve yöneticilerimiz bir parça muhasebeye davet etmekle birlikte, aynı zamanda onları bediüzzamanca bir parça irşad ve ikaz etmektir.

Başka bir ifadeyle bu yazı, İstikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için, yazılmıştır.

Yani “Tuh o asrın gayretsiz adamlarına!” denildiği zaman, yüzümüze tükürükleri gelmemek için veyahud silmek için yazılmıştır. İşte başlıyoruz..

 

Sözünüzü, fiiliniz tasdik etsin..

Yani verdiğiniz sözleri tutunuz..

Yahut tutamayacağınız sözleri vermeyiniz..

Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle İman sıdktır, doğruluktur.

Yani doğruluk imanımızın bir gereğidir…

Bu sırra binaen kizb(yalan) ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; şark ve garb kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor.

Nar(ateş) ve nur gibi birbirine girmemek lâzım.

Hâlbuki gaddar siyaset ve zalim propaganda birbirini karıştırmış, beşerin kemalâtını da karıştırmış.

Üç kuruşluk şahsi menfaati uğruna yahut koltuk sevdası yüzünden, bu milletin aklıyla alay etmekle yapmayacağınız işler için söz vermeyin..

Milletin gönlünü kaybetmek pahasına özü ve sözünüz bir olsun..

Ağzınızdan çıkanları kulaklarınız duysun ki; vereceğiniz sözlerin arkasında durasınız..

Bu millet konuşmasını ve yazmasını bilmez, amma velakin ferasetiyle kömür ve elması birbirinden ayırmasını çok iyi bilir..

Çabucak geçecek şöhretli yıllardan sonra, arkanızda bıraktığınız eserlerden dolayı ruhunuza gelecek “Allah razı olsun..” dualarını almak isterseniz, bu safi millete bir parça kulak verin..

Zira onlar kime dua, kime de beddua edeceklerini çok iyi bilir..

Başkasının kusurunu kendinize özür göstermeyin…

İşlerinizi, birbirinize havale etmeyin..

Üzerinize vâcib olan hizmetimizde, tekâsül göstermekle tembellik yapmayın…

Vasıtanızla zayi’ olan zararları telafi ediniz..

Kaldırabileceğiniz kadar bir yükün altına girin ki, işgal ettiğiniz makamın hak ve hukukuna tam riayet etmekle birlikte, sorumluluk ve vazifelerinizi de yapabilesiniz..

Yahut giydiğiniz elbise bol geliyorsa, bırakınız o elbiseye uygun birileri üzerine alsın…

Başka zamanlardaki, başka adamlardaki kusurları zamanımıza taşımayınız..

Bu milletin, mazideki hikayeleri dinlemeye takat ve mecali kalmamıştır..

Geçmişe küfretmekle karanlığa tükürmenin, bu milletin istikbaline en ufak bir faydası olmamıştır..

Milletin karşısına yaptığınız eserlerle, istikbale ait projelerle çıkın..

Evet, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz…

Elinizden gelen bir şey varsa hemen yapın..

Yahut illaki susunuz ve gelecek nesillerin kapısında da durmayınız..

Mezar sizi bekliyor..

Zira mazi mezaristanın da, bir şeyler yapmak isteyipte  ama artık yapamayacak biçare cenazeler kabirlerin de bizlere bu ehemmiyetli hakikati haykırmaktadır..

O halde gelin ey yöneticilerimiz..

Misafir olarak, geçici oturduğunuz o koltukların hakkını vermek adına çalışınız.. çalışınız..

Çaresi bulunan şeyde acze düşmemek esastır..

Milletinizle birlikte elele vermek suretiyle göreceksiniz ki, her şey mümkündür ve her şeyin bir çaresi vardır bu aziz millete hizmetkarlık yapmak isteyenlere..

Bir parça keyfinizi terk etmek suretiyle, Ahvalimizi dinleyiniz ve keyfimizi sorunuz..

Hacatımızla, ihtiyaçlarımızla istişare ediniz..

Halkın içine girmekle, doğrudan doğruya halkla muhatap olunuz..

Zira etrafınızdaki şahsi menfaat dalkavuklarının gölgesinde kalarak, başınızı kaldırıp etrafınıza hakiki bir manada nazar edemediğinize şahit oluyoruz..

Sorumluluklarınız dahilindeki muhitlerde, çalmadık kapı bırakmayınız..

Üzerinizdeki vazifelerinizi yardımcı ve personelinizle paylaşmak suretiyle, her işe doğrudan yahut dolaylı olarak yetişmeye çalışınız..

Hz.Ömer misali, çevrenizdeki dağlara buğday serpiştirin ki, göçebe kuşlar aç kalmayıp sizlerden davacı olmasın Allah’ın huzurunda..

Dağına göre kar yağar misali, yüklendiğiniz makam ve mevkilerin icabını yerine getirmekle mecbur ve mükellefsiniz..

 

Makamlar büyüdükçe, maddi/manevi vazife, sorumluluk ve mükellefiyetlerde çoğalıyor..

Az hata yapmak adına Çokça dinleyici olunuz..

Az konuşup, çok iş yapmakla eserleriniz konuşsun..

Bölgenizde ki hakperest, ferasetli, sözü ve özü bir olan bazı ehl-i ilimden görüşler almak suretiyle; meşveretin maddi ve manevi istikamet ve gücünden faydalanmak adına bölgesel ehil meşveret heyetleri oluşturun.

Memuriyeti hizmetkârlık olarak kabul etmeyen; makam, mevki ve şan, şöhret müptelası bazı düşkünlerin cerbezesine kapılmadan, arkadaş ve dost muhabbetlerine kurban etmemek icab ediyor yöneticilik makamlarını..

Dinimizin dünya ve ahiret saadetine medar olacak bir kanuni esasisi hükmündeki ehliyet, salahiyet ve liyakat esaslarını her daim göz önünde bulundurmak; istikametli bir idarecilik süreci içerisinde yapılacak işlerin icabıdır.

Memuriyeti hizmetkârlık olarak benimseyip can-u gönülden kabul etmekle birlikte idarecilik için yeterli donanıma henüz sahip olamamış vatan ve memleket sevdalılarına yatırım yapmak suretiyle; istikbalin ehliyet, salahiyet ve liyakat sahibi kadrolarını yetiştirmek gaye-i hayalini yaşamak ve yaşattırmak elzem bir hal almıştır.

Bu nokta en ehemmiyetli ve dikkate değer bir ince manayı tazammun ediyor.

Zira herhangi bir ehemmiyetli işin yürütülmesi noktasında yöneticilik vasfına sahip bir idareci ihtiyacı hâsıl olduğunda; hiç tereddüt etmeden yaptığımız ilk savunma ve sarf ettiğimiz ilk cümle “liyakat ve ehliyet sahibi kimseyi bulamıyoruz” şeklinde oluyor.

Hâlbuki etrafımızdaki dalkavuk ve menfaatperestlerden bir an dahi başımızı kaldırıp, önyargısız ve daha geniş bir nazar ile çevremize baktığımızda; geleceğin nice fatihlerine el atıp yetiştirmek suretiyle, vatan ve memleketin maddi ve manevi kazancına vesile olacak asım’ın neslini göreceğimiz kaviyyen muhtemeldir.

Bediüüzaman hazretlerinin “Hal aldatıyor, aldanmayınız..!” ifadelerinin gereği olarak, yaşamakta olduğumuz hadisata bakıp aldanmayalım.

Bizler vazifemizi yapmakla mükellefiz.

Kader, her şeyiyle cereyan eden, her hadisenin üzerinde hâkimdir.

Geleceğin yerli ve milli dava adamlarına yatırım yapacağız.

En büyük kazancımız bu olsa gerek.

Yoksa üç-beş menfaatperest, makam ve şan-şöhret düşkünü gafili memnun etmek uğruna; deve kuşu misali gözünü kapatarak etrafındaki hakiki münevver vatanperver dava adamlarına nazar etmemek ve onları görmezlikten gelmek, en büyük bir gafletin tezahürü olmakla birlikte maddi ve manevi mes’uliyeti icab ettirir.

 

Bu milletin bir bütün olarak istikbalini temin etmek istiyoruz..

Toplumsal olarak huzur, adalet ve kalkınma noktasındaki hissemizi isteriz..

Üzerinize hafif, yanımızda çok azîm bir şey isteriz..

Bu vatan ve memleketin istikbal ve bekasını temin etmek adına, koltuklarınızın taşıdığı maddi ve manevi sorumluluk ve mükellefiyetle samimane  ve ciddiyetle yüzleşin..

Zira eski hal muhal..

Ya yeni hal veya izmihlal..

 

Sende yorum yazabilirsin