Âşık Veysel’in “ Uzun İnce Bir Yoldayım ” Şiirinde Söz Sanatları

            Son devirde yetişen Halk Edebiyatı’nın son temsilcilerinden, Alevi-Bektaşi kültür ve geleneğin son halka şairlerinden birisi hiç şüphesiz Aşık Veysel’dir. Birçok şiiri bestelenmiş ve halkın duygularının temsilcisi olarak dilden dile okunagelmiştir. Türkçe unutulmadığı sürece unutulmayacak birer izdir.

            Âşık Veysel velûd bir şair. Yüzlerce şiir sahibi… Şiirlerinde çok farklı konuları inceler. Mesela “ Kardeşim ” şiiri, insanlar arası eşitliği ve ayrımcılığın boş bir iddia olduğunu çeşitli yönlerle ele alırken, “ Kara Toprak ” şiiri insanların vefasızlığını dile getirip toprağı sâdık yâr olarak gösterir. “ Güzelliğin on par’etmez ” şiiri Allah’a hitaben yazılmış naz-vâri bir şiir ve insanın hilkat sırrını ifade ederken, “ Dostlar Beni Hatırlasın ” şiiri ise insan fıtratındaki “ aşk-ı beka ” yı dile getiren bir sehl-i mümtenidir.

            Âşık Veysel her şiirinde bir “ tema ” ele alarak onu ilmek ilmek örgüler. Halının orta figürü gibi… Bütün atkı ipleri o ana fikir üzere duygu tezgahına konulur. İlhamlar ise bir mekik gibi bu atkı ipleri arasında kafiyeli rengârenk kelimeleri gezdirir. Nihayetinde orta figür, halının gözü gibi karşımıza çıkar ve bize bakar. Bu manada “ Uzun İnce Bir Yoldayım ” şiiri insanın dünyada ve hatta manevi âlemde dahi bir yolcu olduğu tema’sını işler. Bu temayı Veysel, şiirindeki duygularla satır satır iç dünyamıza nakşeder.

Aşağıda önce Uzun İnce Bir Yoldayım şiirinin tam metnini okuyucuya sunacağım. Ta ki metnin bütünlüğü içinde Aşık Veysel ile beraber bir duygu seyahatine çıkılsın. Sonrasında ise şiiri yapı, kafiye düzeni ve şiirdeki söz sanatları yönünden ele alacağım.

Şiir Metni

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

Uykuda dahi yürüyom
Kalmaya sebep arıyom
Gidenleri hep görüyom
Gidiyorum gündüz gece

Kırk dokuz yıl bu yollarda
Ovada dağda çöllerde
Düşmüşem gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece

Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka mıkdarınca
Gidiyorum gündüz gece

Şaşar Veysel işbu hale
Gah ağlaya gahi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece

Şiirin Teknik Tahlili

          Şiirde Ölçü: Şiir, 4+4 hece ölçüsü ile kaleme alınmıştır. Kafiye Yapısı: Şiir, abab cccb dddb şeklinde bir kafiye düzenine sahiptir.

          Şairin Mahlası: Şair mahlasını son dörtlükte kullanmıştır.

          Şiirin Nazım Biçimi: Şiirin nazım biçimi “ Koşma ” şeklindedir.

 Şiirdeki Söz Sanatları

            Şairler, ilhama dayanan gerçek şiirleriyle ihtiyarî veya gayr-ı ihtiyarî olarak birçok söz sanatını şiirlerinde kullanırlar. Bu manada Âşık Veysel gönüllere dokunan ve ruhlara işleyen şiirlerinde birçok söz sanatını kullanmıştır. Uzun İnce Bir Yoldayım şiirinde görebiliyoruz:

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece

            “ Uzun ince bir yol ” ifadesi hayatı, “ yola ” ve ömürde ilerlemeyi bir “ yolculuğa ” benzetir. Onun gibi uzun ve incedir. Bu manada bu mısrada bir “ teşbih ” (benzetme) sanatı vardır. İnsan hayatı, maddi dünyaya anne karnında adım atıp ceninlikten bebekliğe, bebeklikten çocukluğa, gençliğe; gençlikten orta yaşa ve yaşlılığa; yaşlılıktan kabre, berzaha ve mahşere; mahşerden Cennet ve Cehenneme uzanan bir yolculuktur. Her bir insan bu yolun yolcusudur.

            “ Gidiyorum gündüz gece ” ifadesi, bu yolculuğun tekerleğinin gece ve gündüz şeklinde devreden günler olduğunu bildiriyor. Gece ve gündüz, günleri; günler, ayları; aylar yılları; yıllar ömrün çağlarını; çağlar ise ömrü meydana getirir. Bu manada ömür, geri sayımda bir kronometredir. Bir gün gidiş saati gelecek…

             Âşık Veysel burada insanın geceleri uyusa dahi bu yolculuk içinde akıp gittiğini söylüyor. Bu manada bakıldığında Veysel zamanı sürekli akan bir nehre benzetiyor ve gizli teşbih yapıyor diyebiliriz. Diğer açıdan da mübalağa sanatıyla, insanın her an yolculuk yaptığı imajını uyandırıp bir hakikati bize yakınlaştırıyor. Ömür sermayesi devamlı azalmakta… Fakat nerede ne zaman ne hal üzere biteceği meçhul… Bu noktada Veysel şöyle der:

            “ Bilmiyorum ne haldeyim. ” Kişinin kendi halini bilmemesi, tasavvufî derinlikle çok şeyi ifade eder. Fakat normal şartlarda kişinin kendi halini bilmemesinin mümkün olmaması noktasından diyebiliriz ki Veysel tecâhül-ü ârif sanatını kullanıyor.

            Şiirin devamında da göreceğimiz zıtlıklar, nakarat kısım olan “ Gidiyorum gündüz gece ” deki zıtlıkla birleştiğinde Veysel, tezad sanatını kullanmış diyebiliyoruz.

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

            “ Dünyaya geldiğim anda/ Yürüdüm aynı zamanda ” beyti mübalağa sanatına güzel bir örnektir. Bununla beraber insanın manevi varlığının inşasının doğar doğmaz başlaması manasında bir hakikati ifade eder. İnsan kişiliği, bir apartman gibidir. Doğar doğmaz temelleri atılır. Bilgi ile yükselir, tecrübelerle şekillenir; ilgi ve sevgiyle süslenir, güzelleşir.

            “ İki kapılı bir handa ” ifadesi hem bir telmih sanatını hem teşbih sanatını içerir. Telmih yönü Hz. Nuh (AS) ile ilgilidir. Rivayete göre Hz. Nuh (AS) vefat edeceği zaman Azrail (AS) Ona sorar:

  • “ Ey insanların en uzun ömürlüsü! Dünyayı nasıl buldun? ” Bu soruya Hazret şöyle cevap verir:
  • İki kapılı bir han gibi buldum.[1]

          Teşbih yönü itibariyle dünya hayatı doğumla içine girilen, ölüm ile kendisinden çıkılan bir “ han ” a benzetilir. Dikkat edilirse eve değil, “ han ” a benzetiliyor. Dünya insanın evi değil, hanıdır. Han, iş yerlerini içinde barındıran büyük yapı manasındadır. Dünya, insanın ticaretgâhıdır. Sermayesi, ömrü ve istidatlarıdır. Kârı ise, bu potansiyel yeteneklerini aktif hale getirerek “ ebedî saadet ve sonsuz nimet ” i elde etmektir.[2] Mutluluk hakikati, sonsuzlukla ancak tahakkuk edebilen bir hakikat olduğundan insan için en büyük kâr, fâni hayatında bekayı ve sonsuzluğu bulmak, bilmek, hissetmekle elde etmektir.

            Ömür sermayesini israf ederek kendilerini iflas ettiren insanlar için dünya bir ticarî hüsran yeridir. İlim ve sevginin kanatlarıyla yükselenler için bir fırsat ve ganimettir. Fakat insan her hâl ü kârda bir yolcudur. Maddiyatta böyle olduğu gibi mana âlemlerinde de… Veysel bu manada devam eder:

Uykuda dahi yürüyom
Kalmaya sebep arıyom
Gidenleri hep görüyom
Gidiyorum gündüz gece

           “ Uykuda dahi yürüyom ” ifadesi insanın mana âleminde de yolcu olduğunu bildirir. Rüya, misal, berzah ve Âhiret âlemleri ya bizzat veya dolayısıyla mânâ âlemidir, mânânın hâkim olduğu âlemlerdir. Fakat bu dünyaya göre daha nezih ve daha sükunetli olduğu için Veysel şöyle der:

           “ Kalmaya sebep arıyom. ” Veysel’in bu ifadesi mânâ âleminde kalmayı istemek şeklinde anlaşılabileceği gibi, insanın fâni hayatı sevmesi ve bu mecbûrî istikametten kurtulmak istemesini de ifade eder. Yani Veysel bu beyitte hem ölmek istiyor, hem ölmek istemiyor. Bu manada bu ifade sehl-i mümteni olur ve cem-i zıddeyn sanatı yapar. Çünkü “ Kalmaya sebep arıyom ” ifadesi rüya âleminde kalmak istiyorum şeklinde anlaşılabildiği gibi, “ dünyada kalmak için ciddi bir sebep arıyorum ” şeklinde de anlaşılabiliyor. Yani dünyada kalmak için bağlayıcı bir neden göremiyorum diye anlayabiliyoruz. Fakat insan eğer geçerli ve bağlayıcı bir sebep bulursa dünyada kalmak istediğinden “ kalmaya sebep arıyom ” lafzı çift dallı ve zıt manalı olarak ele alınabiliyor. Fakat Veysel her ne kadar dünyada kalsam da “ Gidenleri hep görüyom ” diyerek ölüm hakikatini, dünyanın gelip geçici bir yer olduğunu acı şekilde kendine ve bize söyler.

            Veysel bu dörtlükte dünyanın geçiciliğini istemediğini, aşkla burayı sevdiğini, faniliğe karşı gözünü yummak istediğini fakat yumamadığını bildirmesiyle tezad sanatını “ iç dünya-dış dünya ” zıtlaşması şeklinde kullanır. İnsanın duygularını, kâinat düzeninin çarklarına ters dönmeye çalışan bir çarka benzetir. Bu manada teşbih sanatını da kullanmıştır diyebiliriz. Veysel ömür seferini gece-gündüz, uyku uyanıklık şeklinde parçadan alarak yıllar şeklinde bütünden okumaya devam ederek terakki sanatını kullanır:

Kırk dokuz yıl bu yollarda
Ovada dağda çöllerde
Düşmüşem gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece

            “ Kırık dokuz yıl bu yollarda/Ovada dağda çöllerde ” ifadesi ömür yolculuğunu süreklilik taşıyan fakat zikzaklar çizen bir yola benzetir. Bu yolculuk ova ve dağ gibi alçalan ve yükselen yerlere, dalgalı hallere, zillet ve izzete uğradığı gibi; ova ve dağların yeşil ve diri hallerinden çöllerin kuru ve kurak, fakir ve sefil hallerine de uğrar der. Bu manada Veysel dünya hayatını gelip geçici halleri, kişiye güven ve huzur vermeyen dalgalı safhalarından dolayı gurbet olarak görür. Tezad sanatıyla bunu ifade eder. Dünyayı vatanlıktan azlederek der:

            “ Düşmüşem gurbet ellerde… ” İlk iki Mısradaki temadi ve tezad sanatına mukabil bu ifadede birkaç yönlü teşbih ve telmih bulunuyor. Öncelikle dünyayı gurbet, dünyadan gidilen yeri vatana benzetir. Bir yolcu için en acı şeyin hayat yolunda tökezlemek ve düşmek olduğunu “ düşmüşem ” sözüyle ifade ettiği gibi hayat yolculuğunun “ gurbet diyarlarda bir yola düşmek ” ten ibaret olduğunu söyler. Bu açıdan bakılınca insanın geldiği âlemi vatan-ı aslîsi olarak görür. Ölüm ile tekrar o âleme rücu etmesiyle insan ruhunu gurbet elde askerlik yapan birine benzetir. Bu benzetme de “ Ruhlar bölük bölük ordulardır ”[3] Nebevî sözüne telmihtir. Ayrıca “ gurbet iller ” demek yerine “ gurbet eller ” demesi iki nokta açısından önemlidir:

             Gurbetin acılığını pekiştirmek için yabancı manasına da gelen “ el ” tabirini kullanmıştır. Kendisini yuvasından yabancıların ellerine düşmüş bir kuş yavrusuna benzetir. Bu şekilde ruhundaki korkuyu ve insanın çok çaresiz oluşunu ifade eder. İnsan ruhunu bir kuş yavrusuna benzetmesi ile Hz. Peygamber’in (ASM) ruhu kuşa benzeten hadisine telmih yapar.[4]

             Gurbet tabirinin, Arapça’da garb kökünden gelmesi; garbın ise, güneşin battığı yer manasında olması, bir karanlığı çağrıştırır. Bu ise telvih ( tablolaştırma ) sanatı yapmasıyla bu mısra insanın korkulu hayat yolculuğunu tasvirde zirve bir hal alır: “ Karanlıkta yuvasından yabancıların ellerine düşen bir yavru kuş… ”

Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka mikdarınca
Gidiyorum gündüz gece

            “ Düşünülürse derince/Irak görünür görünce ” zihne yüzeysellik ve yakınlığı çağrıştıran üslubuyla tezad sanatını fısıldar. Bununla beraber insanların genelde ölüm konusunu ve hayatın faniliğini düşünmek istemeden ömürlerini bitirdiklerini ifade ettiği gibi insanın aklıyla ölümü yakinen görse de psikolojisinin onu ırak görmek istediğini ve kendinden uzak gördüğünü söyler. Burada da tersinden yansıtma sanatı yapar. Asimetri olarak da bakabiliriz. Çünkü aklın nazarı bir anda yeryüzünden kâinatın tepesine yükselip bütün yaratılışa bakabilir.

            Akıl için dün ve yarın bir evin iki odası, ezel ve ebed ise yaratılış binasını çevreleyen doğu-batı duvarı gibidir. Bu açıdan aklın, ölümü insana uzak görmesi mümkün değildir. Bilakis ölümün nefesleri kesen bir kanun olduğunu yakînen bildiği için insana ölümü kondurur, dokundurur; hastalık ve yaşlılık belirtilerini ölümün insan ülkesine ulaşmış keşif kolları ve askerleri olarak görür. Daha ötede saçtaki beyazları, başın kefenlenmesi diye algılar. Bu noktada insanın maddeci nefsi ve dünyayı seven kalbi, ölümün kendinden uzak olmasını istemekte ve o mesafeye büyüteçle bakmaktadır. Fakat Veysel aklı ile mesafeye bakınca gördüğü manzarayı şöyle ifade eder:

           “ Yol bir dakka mikdarınca/Gidiyorum gündüz gece ”

           Bu ifade, “ ömür yolu, bir dakika miktarıncadır ” şeklinde okunup anlaşılabiliyor. İnsanın ebedî ömrü yanında dünya hayatı 1 dakika kadardır. Fakat Ebediyeti şekillendirmesi ile Veysel’i şaşkına çeviren bir derinlik ve yoğunlukta bir dakikadır. Bu ise “ tasğir sanatı ” ( küçültme sanatı ) içinde “ tekbir sanatı ” nı ( büyütme sanatını ) gösterir. Fakat büyüklüğün ve önemin dehşetini hissettirmek için küçüklüğü, bütün uzayı içinde gösteren bir ayna haline getirir. Veysel’in bu ifadesi tasavvufî tabirle “ bast-ı zaman ” ı ifade eder. Çünkü ebedî Âhireti kişi o 1 dakikalık ömürle elde eder. Diğer açıdan da “kabz-ı zaman” dır. Kur’anın şu âyetlerine de telmihtir:

            Muminun Suresi 112. Allah, (inkârcılara) “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar.

            Muminun Suresi 113. Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler.

            Muminun Suresi 114. Allah, şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.”

Şaşar Veysel işbu hale
Gah ağlaya gahi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece

            “ Şaşar Veysel işbu hale ” ifadesi ömrün derinliğine karşı bir hayret hissini ifade ettiği gibi, insan hayatının dalgalı haline karşı da bir mukabeledir.

            “ Gâh ağlayan gâhi güle ” tabiri bu şaşkınlığın sebebini anlatır. Gâh, Farsça’da yer demektir. Yani insan ömür yolculuğunun farklı mekanlarında bir birine zıt duyguları o derece çok ve uç boyutta yaşar ki, Veysel şaşkınlığa düşer. Fakat insan bazı duygularının etkisiyle coşsa ve koşsa, bazı duygularının etkisiyle çökse ve yıkılsa da ömür nehrinin varacağı yer bellidir: Kabir deltası ve Berzah Denizi… Bu noktayı Veysel:

            “ Yetişmek için menzile/Gidiyorum gündüz gece ” diyerek ifade eder. Menzil, kişinin indiği ve konduğu yerdir. Bu manada Âhiret, ruh kuşunun dünyadan ölümle kanatlanarak konacağı ebedî menzilidir.

            Sonuç olarak diyebiliriz ki Veysel bu şiiriyle ömrü bir kitap gibi okumuş, dünya hayatını ve yaşadıklarını aklının hayreti ve kalbinin hasreti içinde müşahede etmiş, insanları fâni diyardan bâki âleme giden bir yolcu olarak görmüş, göstermiştir.

 

[1] Gazali, İhyau Ulûmu’d-Dîn, 3/458.

[2] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, 2. Söz.

[3] Buhari, Enbiya, 2.

[4] Taberani, Beyhaki, Şuâbü’l-İman.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: