Gönül Denizindeki Çalkantılar ve Dalgalar

Gönül Denizindeki Çalkantılar ve Dalgalar

 

İnsan, bazen öyle sıkışır, öyle bunalır ki dünyayı içindeki bütün hengamesiyle geride bırakıp farklı âlemlere yelken açmak ister.

Fakat bazen de olur ki çok küçük şeylerde bile mesut olur. “Bazan dünyaya yerleşemiyorsun. Zindanda boğazı sıkılmış adam gibi “of, of” deyip dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde, bir zerrecik bir iş, bir hatıra, bir dakika içine girip yerleşiyorsun. Koca dünyaya yerleşemeyen kalb ve fikrin, o zerrecikte yerleşir. En şiddetli hissiyatınla o dakikacık, o hatıracıkta dolaşıyorsun.” [1]

Mesut olmak için çeşitli şeyleri dener insan sıkıntılı haletlerden korunmak için; fakat sorunun kaynağını bilmeden hareket edildiğinde sıkıntılar izale edilmediği gibi yeni yeni sıkıntılar da tezahür edebilir. Yani tebdil-i mekan her zaman ferahlık vermemektedir. Bazen de çok küçük şeyler büyük sıkıntıları izale eder.

Bu makusen mütenasip işleri her insan kendi âleminde tartıp müşahede edebilir. Cihazlardaki göstergeler cihazların problemlerini gösterirken sıkıntılar da insanların ruh âleminden haber vermektedir.

İnsanın eşi dostuyla iletişim kurmaya ihtiyacı olur da hiç kendisini Yaratanla münasebet kurmaya ihtiyacı olmaz mı?

Allah’a yönelmek, O’nu anmak ve hatırlamak, tezekkür ve tefekkür etmek insan ruhunun en hayati ihtiyacıdır.

İnsan, Allah’a bağlanma ihtiyacını, hazlara, insanlara ve işlere bağlanarak gidermeye çalıştığında, kalbindeki açlık, ruhundaki boşluk ve bu ikisi arasındaki boşlukların seviyesi kadar çektiği ve hissettiği sıkıntı da gitgide büyür.

İnsan, hayatında birçok şeyle çok kuvvetli ve zayıf ilişkiler kurar.

Bu bağlar kalp ve ruha tesir eder. Fakat bu ikazları insan anlamazsa bir mana vermek çabası devam ededurur. Tıpkı deniz suyu içmek gibidir. İçersin ama susuzluğunun azalmasını beklerken bilakis sıkıntın daha da artar.

 

Her insan hayatında çeşitli ıstıraplar yaşamış ve çileler çekmiştir. Istırap ve çileler insana karanlık bir gözlük takar ve doğru müşahede edemez bir hale gelir.Kalp ve ruh iniltilerini dinlemeyen, feryat figan dilini anlamayan insan, hangi ihtiyaçlar içinde olduğunun tespitini yanlış yapmakta, bu ihtiyaçları yanlış isimlendirmekte ve dolayısıyla çözümü yanlış yerlerde yani maddi ve fiziki şeylerde aramaktadır. İnsan kalp, ruh ve gönül haritasının şekil ve şemalini kendisi tersim etmektedir.

Sıkıntılar üst üste gelmişse şayet bu sıkıntıları üst üste koyup zirveye adım atmalıdır insan. Sıkıntılar insanı dibe vurmuşsa demek ki son noktaya inen insan için bu sıkıntıları kullanarak hakka vasıl olmalıdır.

Gönül denizindeki çalkantılar ve dalgalar ancak bu surette teskin edilebilir. “Eğer hatarat, seyyie ise; nasılki âyinede temessül eden pislik, pis değil ve âyinedeki yılan sureti ısırmaz ve ateşin timsali yakmaz. Öyle de, kalbin ve hayalin âyinelerinde rızasız, ihtiyarsız gelen pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünki İlm-i Usûl’de tasavvur-u küfür, küfür değil ve tahayyül-ü şetm, şetm olmaz.” [2]

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan özel

[1] Lem’alar (136)

[2] Kastamonu Lahikası

Kaynak: RisaleHaber

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: