Risale-i Nur Hizmeti  Mevzuunda Benim Şahsî Fikrimi Sormayın!

Risale-i Nur Hizmeti  Mevzuunda Benim Şahsî Fikrimi Sormayın

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

Esselâmüaleyküm ve rahmetullâhî ve berakâtühû, bi adedi hurûfatı resâilin nur

Aziz Ve Faal Kardeşim!

Evvela, binler selam eder, Risale-i Nur’un nevvar ve feyyaz mütâlaasında ve kudsî hizmetinde ihlâslı muvaffakiyetler dilerim, duâlarınızı beklerim.

Sâniyen: Kusura bakma o gün orada onbeş dakika da olsa kalamayacaktım. Buraya yetişecektim. Onun için sorduğunuz hususlara buradan yazmak zaruriyetinde idim.

Fedakâr kardeşim! Evvela şunu arz edeyim ki, Risale-i Nur hizmeti ve talebeleri mevzuunda herhangi bir mesele olursa benim şahsî fikrimi sormayın Üstâd’ımız, rehberimiz, mürşidimiz Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur ise ölmez, sönmez, şaşmaz ve şaşırtmaz bir mürşidi ekmeldir. Bu mürşidi ekber başkasından soru sormaya ihtiyaç bırakmaz, soruları o cevaplandırır, müşkülleri halleder.

Eğer ben îmânî, İslâmî veya Risale-i Nur mevzuunda sorduklarımızı şahsî kanaatime göre cevaplandırırsam; siz de yedi-sekiz Nur talebesinin de şahsî düşüncelerine müracaat etseniz alacağınız cevaplar birbirini tekid ve têyid etmeyebilir. Her bir cevap birbirinden ayrı olabilir. Fakat ben henüz Risale-i Nur Külliyatı ve mektublarını okuyamadım. Okusam da bu sorunuzun cevabını bulabilecek derecede değilim. Acaba Risale-i Nur ve lâhikaları veyahut merhum ve muazzez Üstâd’ımız hayatta iken buna benzer bir şey sorulmuş ve cevaplandırılmış ise işitmedim.

Bizim bu meselemize Risale-i Nur ve merhum Üstâd’ımız Hazreti Bedîüzzaman ne emrediyor? Tarzında meşveret edeceğiniz nur kardeşlerimizin reyleri ne bu tarzda müracaat etseniz kanaatlerin birbirine tetâbuk ettiğini, uyduğunu veya birbirine yakın olduğunu göreceksiniz.

İşte bu sûretle yani aradıkları şeyi öğrenmek ve bulmak için,   Risale-i Nur’u esas yapan Nur talebeleri Risale-i Nur’un meslek ve meşrebine ve merhum Üstâd’ımızın muamelâtına muvafık olarak hizmet-i Nuriye’de muvaffak olurlar. Bunun için siz de öğrenmek ve amel etmek arzusuyla çırpındığınız mevzuu Risale-i Nurdan arayınız. Orada çok mükemmel bir sûrette o mevzu hakkında sorduklarınızın cevabını bulacaksınız.

Değerli kardeşim! İslâmiyet’i yıkabilmek için müşrikler ve kâfirler bu asra kadar çok çalıştılar hâlen de çalışıyorlar. Bundan evvelki asırlarda bu menfur gâyelerini tahakkuk ettirebilmek için haçlı seferleri gibi maddî harplerle İslâmiyet’in bayraktarlığını yapan Türk milletine müteaddiddefalar taarruz ettiler.

Her defasında da kahraman Türkler’deki îman ve İslâmiyet kuvveti karşısında mağlup ve muzmahil oldular. Nihayet maddî harplerle Türkleri mağlup edemeyeceklerini anlayan kâfirler planlarını değiştirdiler. Müslümanlar arasına fitne, fesat, tefrika tohumu saçmak hainliğini yapmaya koyuldular.

İşte şimdi içinde bulunduğumuz şu zamanda dahi İslâm düşmanları bu mezkûr planlarında muvaffak olabilmek için çalışıyorlar. Hocayı hocaya, müezzini müezzine, vaizi vaize, din hizmetçisini din hizmetçisine ezdirmeye kardeşi kardeşle çarpıştırmaya çabalıyorlar. Akla hayale gelmeyen şeytanlıklar iblisâne entrikalar çeviriyorlar.

Ehl-i îmanın gözleriyle göremediği ancak neticesini gördüğü dinsizlerin çok planlarından birisi de şudur: Hoca ile müezzin imamla, müftü vaizle, dine hizmet eden dine hizmet edenle kavgaya, münakaşaya tutuşur, birbirinin aleyhinde söylentiler yapar. Bir taraf sükût etse bile aradakiler o sükûtu konuşuyor, aleyhtedir gibi bir takım şeyler uydurarak diğer münakaşacı ehl-i diyânete anlatır. Bu iftiralarla onu bir kat daha tahrik eder.

Böyle bir Hadîse husûle gelince bu münakaşaya, bu geçimsizliğe sebebiyet verenler bunu vücuda getirenler din düşmanlarıdır.

Ehl-i hizmeti birbiriyle kavgaya düşürüp dini hizmeti baltalamak gâyesinde muvaffak olmaya çalışan gizli İslâm düşmanlarıdır,” diyerek Hadîselerin esasına, künhüne, menbaına vâkıf olan Üstâd’ımız Hazret-i Bedîüzzaman’ın dersine inkıyad ve itaat eden Nur talebeleri Ehl-i hizmeti uyandırırlar, bu uyanıklık ve şuura sahip olanlar ne pahasına olursa olsun mutlaka sükût ederler. İftira ve ittiham yağmuruna tutan herhangi bir din kardeşine, kat’a ve asla mukâbelede bulunmazlar.

Fakat dindarlar arasında vukua gelen münakaşa ve geçimsizliklerde mutlak İslâm düşmanlarının bir rolü olduğunu gözleriyle göremeyenler derler ki, Nerede bu din düşmanları? İşte birbiriyle münakaşa mücadele edenler meydanda. Hepsi ehl-i îmandır. Bunları birbirine tutuşturan bir tek din düşmanı dahi bu meydanda görünüp kışkırtıcılık yapmıyor. Şu halde geçimsizliğin birbiriyle didişme ve ittihamların sebebi ehl-i îmandır. Kabahat ehl-i îmandan sudur ediyor, derler.

İşte din düşmanlarının tatbik ettikleri en şeytankarâne planın en görünmeyen en maskeli ve en aldatıcı ve uyutucu tarafı budur. En kandırıcı ciheti ve neticesi budur. Bunu böyle bilmek ve buna böyle demek çok büyük bir safderunluktur. Çok büyük bir safdillik ve çok büyük bir aldanmaktır. Ehl-i îman için katmerli bir uyku ve derin bir gaflettir.

Evet,, zahiren görünüşte iki din ehli mücadele ederken yanlarında birbirlerine tutuşturucu bir kâfir yoktur. Zâten böyle olsa o birbirine dargın küskün dindarlar yapılan planı, çevrilen dolabı anlar. O din düşmanını güldürmüş olmamak için derhal barışırlar. Hepsi de o namazsız, ibadetsiz, fesatçı kâfire hücum ederler. Bunun için din düşmanları dâima perde arkasında kalırlar ortada gazetelerle, mecmualarla, her türlü yayın vasıtalarıyla dedikodular, ittiham ve iftiralar yayarlar.

Ehl-i İslâm’ı birbirine düşürecek bir takım yalanlar, iftiralar, ittihamları tekrar tekrar yayarlar. Nihayet fesat verici lâflar müslüman ahali içine girer, ahali de birbirine nakil ede ede din düşmanlarının dindarlar aleyhinde uydurdukları sözler dindarların dilinden dökülmeye başlar.

Bu taktikle Ehl-i îmanı dine hizmet edenlerin aralarına nifak verici umumî bir hava verilir ve bir zemin vücuda getirilir. Böylece Müslümanların birbiriyle didişmesi, kavgaya tutuşması mücadelesi temin edilmiş olur.

Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükürler olsun ki, Risale-i Nur’u okuyan ve edindikleri ilimle amel edenler böyle planların tesiri altında kalmıyor. Onları Risale-i Nur uyandırıyor. Gizli ve aşikâr din düşmanlarının çevirdikleri fitne ve fesatları, göremeyen gözlerimize Risale-i Nur gösteriyor. Bir Nur talebesi bir din kardeşi tarafından kötülük görse o kötülüğü doğrudan doğruya İslâmî vahdetimizi bozmaya çalışan din düşmanlarından geldiğini bilir. Karşısına çıkan o din kardeşine mukâbelede bulunmaz.

Diğer cihetten de din kardeşinin kendisine hücumunda kendinin de hatasının olduğunu görür, düşünür ona darılıp gücenmez ona tevazu ve mahviyet gösterir. Kendisinin hata edebileceğini, ölçüsüz hareket etmiş olabileceğini düşünür kusuru kendinden bilir. Eğer iftiraya maruz kalmışsa; ben bu iftiranın husûle getirdiği azaba müstehakım.

Gizli kusurlarımdan dolayı Allah bana bu iftiralar, ittihamlarla şefkât tokadı vuruyor diye mülâhaza eder ve inanır. Risale-i Nur’un verdiği bu şuurla, bu kâmilâne davranışla, yüksek adamlara has bu münevver inanışla dinsizlerin planlarını parça parça etmiş olur, neticesiz ve tesirsiz bir hâle düşürür. Din kardeşliği birlik, dirlik ve beraberliğini ittihad ve tesânüdünü,  muhafaza eder.

Uhuvvet-i Nuriyeye zarar vermemek gibi yüksek bir seciyeye sahip, anlayışlı ve Risale-i Nur’u kendini ıslah niyeti ile okuyan ihlâs uhuvvet, tesânüd düsturlarını okurken kardeşlerine karşı bu kudsî derslerin îcabına göre hareket edip etmediğini düşünen nefsi, nefs-i emmare, his ve heves bahislerini tekrar be tekrar okuyan ve okurken bu dersleri kendi nefsine ders vererek ve kendini muhatap edinerek okuyan olgun ve bilgin kardeşim! Din düşmanlarının muvaffak olmaya çalıştıkları bir desise de şudur:

Müslümanlarda hamiyet seciyesini, yani birbirini müdâfaa etmek meziyetini yok etmektir. Dine îmâna hizmet edenlere, dinsiz tahriklerle zulüm geldiği zaman herhangi bir Hadîsenin zararını, Menfî neticelerini birbiri üzerine attırmak bu sûretle Kur’ân hizmetkârlarını ittihad ve ittifakını gevşetmek mânevî kuvvetini yok etmektir. Din düşmanlarının, dindarları birbirine düşürücü bu iblisâne entrikaları da Risale-i Nur’la uyanan müslümanlar arasında neticesiz kalmıştır. Nur talebeleri dinsiz yazarların iftira kampanyalarının verdiği vehimlerle karakollara, mahkemelere, hapishânelere, düştükleri zaman onların suç addettikleri şeyleri her Nur talebesi kendi üzerine alır her Nurcu Nur Risaleleri’nin ve diğer nurcu kardeşinin serbest bırakılmasını, Risale-i Nur’un, nur kardeşinin bedeline kendisinin hapse atılması hasletine, bu ittifak ve şefkâte maliktir. Görünüşte zahiren vâkıaya sebep olan bir Nur talebesini diğer nurcu kardeşler dâima müdâfaa ederler.

Dinsizler tecavüz, tasallut ve saldırma kampanyaları açınca nurcular da birbirlerini müdâfaa, muhafaza ve yardıma koşma kampanyası açarlar. Her hangi bir vâkıaya zahiren sebep olan nurcu kendi kendine nefsi muhasebesi yapar hizmet ve mücahede aşkıyla kendisinin ve nefsinin yanlışlığını anlar bu yanlışlığından dolayı bir din kardeşi haklı veya haksız olarak kendini tenkit etse kusurunu itiraf eder, sükut eder.

Sert çıkış ve söylenişleri Dâvâ adamına has bir olgunluk ve efendilikle karşılar. Fakat kendisi ise başka Hadîse müsebbibi bir nur kardeşini asla ve kat’a tenkit etmez ona sertlik, huşûnet (haşinlik) göstermez. Sa’ye şevkini kırmaz.

Din düşmanlarının planlarının tesiriyle nur kardeşliğini herhangi hissî bir hareketle zedelememek hamiyet ve şefkâtine malik asil ruhlu kardeşim! Gıyabî konuşmamızı bu kadar uzâtmayacaktım. Nur Risaleleri Külliyatı’nın tamamını elde edememiş olmanız hasbihalimizi biraz uzâttı.

Din düşmanları yıllar yılı zehirlerini akıta akıta, tefrika tohumları saça saça şu gâyelerinde de muvaffak olmak için çabalıyorlar. Kendi dinsiz paçavraları, kafair ve küfürle kokan ağızlar, dinimize, itikadımıza, inanışımıza Peygamberimize ve din büyüklerimize, İslâmî ve millî varlıklarımıza ve bize dinimizi ve îmanımızı öğreten, Kur’ân ve İslâm yolunu gösteren eserlere ve mürşidlere âlimlere, müelliflere en alçakçasına hakaretler savursunlar. Nutuklar çeksinler, yazsınlar, çizsinler, bütün bu zulümlere karşı da, tek bir müslüman dahi çıkıp cevap vermesin. Her türlü kusur ve lekelerden uzak bulunan müberrâ ve münezzeh olan İslâmî izzet,  şeref ve haysiyetimizi müdâfaa etmesin.

Hamiyetsizliğin yani din ve din adamlarımızı ve kardeşlerimizi müdâfaa edememek zillet ve meskeneti içinde ölsün. İşte Risale-i Nur ve talebeleri dinsizlerin bu sinsi ve şeytanî planlarını da akamete uğratmıştır. Risale-i Nur; müslümanlardaki hamiyet seciyesini uyandırmış ayaklandırmış ve şahlandırmıştır. Dinimizin, din adamlarımızın, din kardeşliğimizin müdafiliğini yaparak izzet-i İslâmiye ve şeref-i dîniyemizi muhafaza etmiştir. Her zaman için ehl-i îmanı müdâfaa etmek ve onun imdadına koşmayı vazife edinmiştir.

Îmâna ve İslâmîyet’e ve müslümanlara yapılan haksızlık ve zulümlere baş tutmak, göğüs germek hakkı haykırmak gibi mukaddes bir vazife ve vecibeyi yaparken onun en mükemmeli veya en muvafık tarzı herkesten beklenmez ve istenmez. Ancak herkes kendi kabiliyeti ilim ve irfanı nisbetinde yapması beklenir ve istenir. Din hizmetinde ve müdâfaasında matlup olan tarz da budur.

Bu esasa binaen Nur talebeleri de îman ve İslâmîyet’e olan hoyratça ve alçakça yapılan hücumlara kabiliyetleri derecesinde karşı dururlar. Herhangi isabetsiz ve tahrik edici ve meslek-i Nuriye’ye uymayan bir harekette bulunan olsa ve diğer nur kardeşleri onun hatasını sevaba ve iyiliğe inkılab etmesi, dönmesi için duâ ve temennide bulunurlar. Düşman taarruzuna uğrayan kardeşlerinin imdadına müdâfaasına koşarlar.

Zübeyir GÜNDÜZALP

Sende yorum yazabilirsin