Allah Her Şeyi Hikmetle Yaratıyor

Bakın Celal Sahibi  Allah tarafından ölü atomlardan yaratılan bu insan, nasıl yaratıldı? Ölü atomlardan mı diyeceksiniz? Evet! İsterseniz yiyeceklerimizi tahlil etmek için onlara bir göz atalım: Önce  ekmeğin maddesi olan buğdaya  bakalım. Biz buğday tanelerini tohum olarak tarlaya atıyoruz. O buğday tanesi sümbül olması için kendini feda ediyor, buğday olup bizi beslemek için, sümbülleşiyor, ama daha canlı yeşil iken onu  alamıyoruz. Tam kuruyup öldüğü zaman toplayıp harmana götürüyoruz. Harmanda başakları döve döve öldürüyoruz. Sonra un yapmak için yine değirmende öldürüyoruz.

Ondan sonra yine yoğururken eze eze öldürüyoruz. Yetmedi! yine pişmesi için fırına sokup ateşte pişirip öldürüyoruz. Evet! Ateşte pişen ekmek canlı kalabilir mi? Yine yetmedi, ekmeği tekrar ağzımıza atıp çiğneye çiğneye öldürüyoruz. Ondan sonra mideye atıyoruz. İşte ana gıdamız olan ekmeği bu kadar öldürüldükten sonra o ekmeğin atomları midemizde, vücudumuzun tuğlaları olan hücreler oluyor, alyuvar oluyor, trombosit oluyor ve vücudumuzu savunmak için akyuvar oluyor, o ölü atomlardan göz oluyor, İşitme cihazı kulak oluyor. ve saire… Gördünüz mü o ölü maddeler nasıl diriliyor. Şimdi anlatın bunları karnımızda kim diriltti biz mi dirilttik? Yok yok bizi ve her şeyi yaratan Allah diriltti.

İşte siz de gördünüz ölü gıdalar nasıl diriliyormuş. Tabii ki bu iş rasgele olmuyor. Onları tabiat diriltmiyor. Belki  O büyük Allah,  İnsanın neresinde nasıl bir hücre lazım ise  ölü maddelerden uzaktan kumandalı O yapıyor. Göze fosfor mu lazım ondan yapıyor. Kemiğe kalsiyum mu lazım yine ondan yapıyor. Et, deri, kıl, yağ, kireç, demir, potasyum. Yani vücuda ne lazım ise o ölü maddelerde Allah depolamış, orada onu canlandırıp diri insan yapıyor. Onun emrine âmâde olan her şey O’na itaat edip oluyor, bitiyor, canlanıyor. Nihayet insan gibi Allah’a muhatap, kâinata hülâsa olabilecek bir mahluk ortaya çıkıyor. Fakat ne yazık ki bu insan Allahın kanunlarının hiç birine uymadan yaşıyor. Kibirli gururlu, ben de Müslüman değilmiyim demekle kurtulduğunu zannediyor.

Tarladaki buğdaylar da yağmursuz büyümediğini biliyorsunuz. Aynı zamanda oluktan akar gibi de akmıyor. Belki tam lazım olan şekilde damla damla düşüyor.

Allah abes iş yapmadığı için, bizim ihtiyacımız olan mahsülâtı yetiştirmek için yağmura  ne zaman ve nerede ihtiyaç varsa Allah yağmuru oraya yağdırıyor. Yani her şey O’nun kudret elinde olan Allah tarafından yağdırılıyor. Hatta lazım olduğu kadar yağdırılıyor. Bazen yağmur değil, dolu yağdırılsa bile başımızı yarıp bizleri öldürecek kadar büyük yağmıyor. Çünkü bu dünya üzerinde Allah’ın çok sevdiği mahluku olan insan yaşıyor.

Yazda yağmur yağmadan biraz önce gürlüyor. Peki yazda gürleyip de, kışta niye gürlemiyor? Çünkü kışta hayvanlar, insanlar, sinekler, böcekler dışarıda değil de ondan, kışta gürlese de çok seyrek gürlüyor. Yazda mahlukatın çoğu dışarıda olduğu için, onlar ıslanmaktan kaçıp kurtulmaları için, kaçın kaçın manasında bu! bu! bu! sesleri çıkararak yağmur yağmadan az önce gürlüyor.

Yine bizi çok seven Allah’ımız, dünyamızı atmosfer denen kalın bir gaz tabakası ile sarmış.  Onu dünyamıza çok güzel bir tavan yapmış. Peki o neye yarar? Neye mi yarar? O olmasa idi yağmur yağmazdı. Hava, rüzgar, bulut, oluşmazdı. Rüzgâr esmezdi, ses duyulmazdı, ateş yanmazdı. Onun sayesinde canlılara zararlı olan x ve gama ışınları ile uzaydan gelen kozmik ışınlar bize zarar vermeden kurtulabiliyoruz. Meteor denen gök taşları, üzerimize düşmemek için dünyamızın kubbesi olan o atmosfer tabakası sayesinde buraya gelmeden eriyor. Yani o gaz tabakası olmasa idi, dünyamız devamlı bu gibi zararlı maddelerin bombardımanına hedef olacaktı ve bizim yaşadığımız dünyaya düşmemelerini O büyük Allah sağlıyor. Bunun için ayrıca şükretmemiz lazım olduğunu unutmayın.

Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: