Allah’ı Sevmek

Bazen insan, annesini babasını, çocuklarını ve diğer sevdiklerini Allah’tan daha çok hatırına getiriyor ve seviyormuş gibi bir hisse kapılabilir. Fakat akıldan çıkarılmamalıdır ki ; Kişi Allah’a iman ediyorsa, onu seviyor anlamına gelir. Sevmeme hissi şeytanın bir vesvesesi olabilir. Ve yine bilinmelidir ki ; Allah’ın sevgisine aykırı olmayan bütün sevgiler Allah adına olur.

Bir insan en evvel muhabbetini Allah’a verirse, onun muhabbeti dolayısıyla Allah’ın sevdiği her şeyi sever ve mahlukata taksim ettiği muhabbeti, Allah’a olan muhabbetini tenkis değil, tezyid eder (noksanlaştırmaz, arttırır).

Buna göre Allah’ın sevdiği kullarını sevmek ve onlara uymak, günah ve şirk değildir. Tersine Allah sevgisine delil olur. El-Vedûd Allah’ın güzel isimlerinden olup “Yaratıklarını çok seven ve onlar tarafından çok sevilen” demektir. Meselâ, ‘sevmek’, “memnun olmak” dediğimizde hemen kendi sevgimizi ve memnuniyetimizi ölçü alır ve Allah’ın sevgi ve memnuniyetini bunlarla anlamaya çalışırız. Hâlbuki insanın aklı gibi, hayali ve his dünyası da mahluktur. Ve Allah’ın bir sıfatı ‘Muhalefetü’n-lil-havâdis’tir. Yani, Allah, kendi yarattığı mahlûkatına hiçbir cihetle benzemez.

“Havâdis”, hadis olanlar, sonradan yaratılanlar demektir. Allah ise Kadimdir, Ezelîdir. Ezelî olanın, ne zatı, ne de sıfatları hâdis olanların zatlarına ve sıfatlarına benzemez. O halde, insan kendi sıfatlarının mahlûk ve sınırlı olduklarını ve İlâhî sıfatların bunlarla bilinmekten ve anlaşılmaktan münezzeh ve mukaddes olduğunu, öncelikle, dikkate almalıdır.

Allah’ın ne sevmesi bizim sevmemize benzer, ne de memnuniyeti bizim memnuniyetimize. Allah mutlak ganidir, yani mahlûkatın hiçbir şeyine ihtiyacı yoktur. Allah, güneşin ışığına muhtaç olmadığı gibi, kalbin imanına ve muhabbetine de muhtaç değildir. Allah’ın her türlü ihtiyaçtan münezzeh ve Gani olduğunu özellikle dikkate almamız gerekiyor.

İşte insan, bu şartlara riayet ettiği takdirde kendi ruh âlemindeki birçok histen, duygudan ve mânâdan İlâhî şuunata karşı marifet yolları bulabilir. “Her bir merhamet sahibi, başkasını memnun etmekten mesrur olur; her bir şefkat sahibi, başkasını mesrur etmekten memnun olur; her bir muhabbet sahibi, sevindirmeye lâyık mahlukları sevindirmekle sevinir; her bir âlîcenab zât, başkasını mes’ud etmekle lezzet alır; her bir âdil zât, ihkak-ı hak etmek ve müstehaklara ceza vermekte hukuk sahiplerini minnetdar etmekle keyiflenir; hüner sahibi her bir san’atkâr, san’atını teşhir etmekle ve san’atının tasavvur ettiği tarzda işlemesiyle ve istediği neticeleri vermesiyle iftihar eder.”

Bir öğretmen, öğrencisinin başarısından memnun kalıyor; onunla iftihar ediyor. Bir baba, çocuğunun başarısından mesrur oluyor; içi içine sığmıyor. Bu öğretmen ve bu babanın o çocuk üzerindeki hakları bellidir. Ona bazı şeyler öğretmişler, birtakım ihtiyaçlarını gidermişlerdir. Hâl böyle olunca, Allah, “yarattığı ve her türlü maddî ve manevî nimetlerle imdadına koştuğu ve bütün bir kâinatı emrine, hizmetine verdiği” bir kulunun, imanlı ve faziletli olmasından, elbette kendi mukaddes varlığına münasip bir memnuniyet duyar.

Biz o memnuniyetin keyfiyetini bilemeyiz. Ama vicdanımız bize bu marifet dersini verir ve bizi bu konuda hassas davranmaya teşvik eder:
“Sen Allah’ın en mükemmel eserisin. Allah, eserini sever. Seni de bir eseri olarak sevdiğinde şüphe yok. Sen de rıza çizgisinde yürür ve helal dairesinde dolaşırsan, Rabbinin bundan kutsî ve İlâhî bir memnuniyet duyacağı da muhakkak. Öyleyse inanç, düşünce, his ve fiil âlemini O’nun razı olacağı şekilde tanzim et!”

İnsan kâinata baka baka gün gelir Allah’ın gücünü, kudretini, sanatını görecek bir göze ulaşır. İşte o zaman o kişinin kalbine Allah sevgisi yerleşir. Allah’a olan mutlak ihtiyacın farkındalığı ve O’na duyulan mutlak bağlılık, ortaya bir aşk kulu çıkarır. Teslimiyet ile dökülen gözyaşları sayesinde kalpte aşk birikmeye başlar.

Kalbinde dolup taşan aşk, tüm varlığını kaplar. Bu halde devam eden insanın teslimiyeti ve mutlak itaati ile insan, dostluk makamına erişir. Ey! Dost: “Ayağına bir öpücük kondurayım desem, korkarım ki kirpiklerimin dikeni ayağına batar da, seni rahatsız eder”

Kul ile kul arasındaki dostluk böyle ise. Kul ile Allah arasındaki dostluk…..
Allah (cc), Ümmeti Muhammedi bu makama erişenlerden eylesin. Âmîn.

Çetin Kılıç

Kaynak ; Rnk, sorularla İslamiyet,sorularla risale

Sende yorum yazabilirsin