Bediüzzaman muhataplarına göre konuşmuş

Bediüzzaman Hazretleri toplumun her kesimine hitap etmiş, hiçbir kesimi gözardı etmemiştir. Muhataplarına göre konuşmuş, âlîm olanlara ayrı, çocuk olanlara ayrı dil kullanmıştır.

Meselâ, Van’lı Molla Hamid Ekinci Ağabey, küçük yaşta iken annesi, “Üstad’a git sana ders versin” demiş.

Molla Hamid Ekinci, Elif-bayı eline alır Bediüzzaman’a gider, “Üstadım bana ders ver” der.

Bediüzzaman, “Molla Hamid, ben kitaplarını bitirmişlere ders vermiyorum” demiş. İşte, o küçük yaştan itibaren Molla Hamid Ağabeyin ismi Molla Hamid olarak kalmış. Bediüzzaman’ın Molla Hamid’e olan yakınlığı gerçekten onu Molla Hamid etmiştir…

Konumuzla alâkalı Molla Hamid ağabeyden bir hatırayı nakletmek istiyorum, şöyle: “Bir gün hem ağacı temizlemek, hem de kışlık yakacakları toplamak üzere ağaca çıktım. Hava soğuktu, Üstad da battaniyeye sarılmış halde avluda benim karşımda beni seyrediyordu.

Ben: “Üstadım ne için burada soğukta zahmet çekiyorsun? İçeride istirahat edin” dedim.

Üstad: “Keçeli seni değil, Molla Hamid’im düşmesin, düşer diye korkarım, Molla Hamid’e acıyorum” dedi. O kadar şefkatli idi ki, ben ağaçtan ininceye kadar bekledi. O günden itibaren kendisine hizmete başladım, daha eve gitmiyordum.” 1

Bu ilgi ve alâkadan olsa gerek, Molla Hamid Ağabey, Molla Resul, Molla Rauf, Molla Yusuf’la birlikte hem Üstadına hizmetkâr, hem onların ders arkadaşı olmuş….

Barla Lâhikası’nda Üstad: “Aziz, sıddık, vefadar ahiret kardeşlerim Hacı Nuh Bey, Molla Hamid sizler benim için çok ehemmiyetlisiniz, sıddık-ı vefiy bu zamanda yoktur diyenlere karşı sizleri gösteriyorum. Yirmi sene Van’da geçirdiğim hayat-ı ilmiye… benim için Van çok kıymetdardır. Lillahilhamd sizler o kıymetdarlığı gösterdiniz.” diye onları taltif etmiştir.2

Küçücük bir çocuğa ”…; hem Abdurrahman, hem Lütfü, hem Hâfız Ali, manasını taşıyan büyük ruhlu Küçük Ali,”3 diyerek onu âlimlerle kıyas etmiştir.

Hatta çocuklara verdiği ehemmiyetten dolayı isimlerini tek tek saymış, kısmen isimlerini bile değiştirmiştir. Meselâ, “Ben Zübeyir’i dünyaya değiştirmem” dediği, Nurun kahramanı Ziver Gündüzalp Ağabeyin ismini “Zübeyir Gündüzalp” olarak değiştirmiştir.

Keza Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tahir’ler, Yusuf’lar, Ahmet’ler vesaireler….. Hatice, Hayrunissa, Seyyide, Ayşe, Naile, Emine’ler vesaireler… İsmen hitap etmiş…

Çocuklar da çekinmeden sorularını sormuşlar. İşte bir çocuğun (Ceylan Çalışkan) sorduğu sual: “Üstadım, yağmur duâsı ve namazın neticesi görünmedi, faydasız kaldı. İki üç defa bulut toplandı, yağmur vermeden dağıldı. Neden?” 4

Bu soru üst düzey ve herkesin merak ettiği bir cevaptır… Bu cevabı Emirdağ Lâhikası’ndaki mektuba havale edip, Bediüzzaman’ın, bir çocuğun seviyesine inmesi ve soruyu anlamak için bir hane halkı ile dünyada olanlar arasında nasıl bir bağlantı kurarak akla yakınlaştırdığına bakarsak, burada eğitime verdiği önem anlaşılır.

Bediüzzaman, daima soyut olan kavramları somutlaştırılarak akla yakınlaştırmış, küçük yaşta verilen eğitimin kalıcı ve daha etkili olduğundan vurgu yaparak, Tevhide dayalı bir müfredatın okutulmasını, çocuğun maddî ve manevî ilimlerle yetişmesini istemiştir.

Çocuk peder ve validesini dindar görmezse sadece dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa; manevîyattan uzak kalır, neti- cede böyle yetişen bir evlât hürmet yerine peder ve validesinin ölümünü ister.

Ahirette şefaatçi değil, belki dâvâcı olur.

“Neden imanımı, terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız” diyecektir. Bu sebeple Bediüzzaman, fen ve din ilimlerinin bir arada okutması için ısrarcı olmuş.

Rüstem Garzanlı

05.03.2018

Dipnotlar.

1-Hatıralar

2- Barla Lahikası, s.384

3- Kastamonu Lahikası, S.242

4-Emirdağ Lahikası, s.72

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: