“BİZ” olmak istiyorsak, artık “BEN” olmaktan vazgeçmeliyiz!

Bediüzzaman Hazretlerinin İhlâs Risalesi için “Bu risale lâakal on beş günde bir okunmalıdır” derken, ne kadar büyük bir ihtiyacı dile getirdiğini şimdi daha iyi anlıyoruz. Zaten Risale-i Nur’daki hakikatler zaman geçtikçe daha iyi anlaşılmakta, verilen misâller aklın gözüne daha çok yakınlaşmaktadır. Üstâd Hazretlerinin “Zaman ihtiyarladıkça Kur’ân gençleşiyor” dediği gibi, Kur’ân’ın manevî bir tefsiri olan Risale-i Nur’un haktikatleri de zamanın geçmesiyle daha parlak bir sûrette ortaya çıkıyor.

İhlâs Risalesi için söylenmiş olan “Lâakal on beş günde bir okunmalıdır” sözü de bu parlak hakikatlerden birisidir. Bediüzzaman, asırları aşan nazarı ile bu günleri görmüş, hizmet halkasının çok genişleyeceğini iman ve iz’an gözü ile müşahede etmiştir. Malumdur ki, daire genişledikçe daireyi meydana getiren elemanlar arasındaki mesafe açılır. Dolayısıyla aradaki irtibat azalmaya başlar. Ama iman hizmetinde irtibatın azalmaya tahammülü yoktur. İşte bu geniş dairede bir gevşemeye meydan vermemek için aradaki boşluğun daha fazla gayret, muhabbet ve sadakatle doldurulması gerekmektedir. Üstad Hazretleri de bunu bildiği için uhuvvet ve ihlâsa bu kadar önem vermiştir.

Hizmet halkasının büyümesi nispetinde uhuvvet ve muhabbet duyguları da büyürse, arada boşluk kalmayacak, azamî tesanüd ve teavün devam edecektir. “Ben daha fazla hizmet etmek istiyorum” diyerek bu halkadan ayrılmak sûretiyle öne çıkmak isteyenler, sadece hizmet halkasının zayıflamasına sebep olurlar. Kendileri de arzu ettikleri başarıyı asla elde edemezler. Zira birlikte yapılmayan bir hizmet, bir başına hiç yapılamaz.

İşte İhlâs Risalesi bu hakikati ders vermektedir. Şahısların gayret ve himmetleri ne kadar büyük olursa olsun, şahs-ı mânevînin yerini tutamayacağı anlatılmaktadır. Onun için tam bir ihlâsı kazanmak ve muhafaza etmek gerekmektedir.

Hakiki ve samimi bir ihlâs, insanı binlerce insan kadar kuvvet ve kabiliyet sahibi yapabilir. İhlâs kuvvetiyle bir fert, binlerce fert kadar iş görebilir. “Hakiki ve samimi bir ittifakta her bir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulakları ile de işitebilir. Güya on müttehid adamın her biri, yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvveti vardır.”

İhlâs kuvveti insanda ölüme karşı bile kuvvetli bir dayanak noktası meydana getirir. Tam bir uhuvvet ve sadakatle bir araya gelmiş insanların, kardeşleri sayısınca ruhları var demektir. Kendi ruhu dünyadan göçse, “Öteki ruhlarım yaşıyorlar, onların manevî kazançlarından ben de istifade ediyorum” diye huzur içinde bu dünyadan ayrılır.

İhlâs bu kadar önemli ve kıymetlidir ama, onun kazanmak ve muhafaza etmek o kadar kolay değildir. Bunun için nefsin firavunluğunu kırmak ve nemrutluğunu ortadan kaldırmak gerekmektedir. Hakiki ihlâsın gereği, maddî ve manevî menfaatlerde, kardeşlerinin nefsini kendi nefsine tercih edebilmek, onların meziyetleri ve faziletleri ile iftihar edip kendi malı gibi onlara sahip çıkabilmektir. Gerektiğinde en tabiî haklarından ve en haklı olduğu menfaatlerinden, kardeşleri lehine feragat edebilmektir.

İhlas Risalesinde geçen şu ifadeyi anlamakta epeyce zorlanmıştım: “Hatta en lâtif ve güzel bir hakikat-i imaniyeyi muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en masumane zararsız bir menfaattir, mümkünse nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için istemeyen bir arkadaş ile yaptırması hoşunuza gitsin”. Sonra anladım ki, bir iman hakikatini ona çok muhtaç olan bir kimseye anlatmak için öne çıkmak ve “Bunu ben anlatayım” demek yerine, başka bir kardeş tarafından anlatılmasını ve oradan gelecek manevî kazancın o kardeşe verilmesini istemek tam ihlâsın bir gereğidir. Gerçi bu hakikati siz de anlatsanız bunda bir zarar yok, aksine o sevabı sizin kazanmanız da mümkündür. Öteki kardeşiniz bunu yapmak istemese bile, siz o dersi ona teklif ederek o hizmeti o kardeşinizin yapmasını istemelisiniz. Manevî kazançta bile kardeşinizi kendi nefsinize tercih etmelisiniz.

Hizmetlerimizde bu inceliklere dikkat etsek, kendi yapamadığımız bir hizmetin başka bir kardeşimiz tarafından yapılmasından memnuniyet duysak, kardeşlerimizin meziyet ve faziletleri ile iftihar edebilsek, başkalarında eksiklik ve kusur arayacağımıza kendi kusurlarımıza nazarlarımızı çevirsek; tam ihlâsı kazanma yolunda çok mesafeler almış olacağımızı ümit ediyorum.

Her hizmeti ben yapayım, en önde ben olayım diye hep birinciliği düşünmek yerine, hep beraber olalım diye birlikteliği tercih etmek, ihlâs sırrına daha uygun düşecektir diye düşünüyorum.

Tam ihlâsın, uhuvvetin ve müfritane irtibatın gereği de bu olmalıdır.

Abdil Yıldırım / www.saidnursi.de

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: