Ceddidü İmaneküm.. (İmanınızı Yenileyin..)

Tıp ilmine göre teceddüd fiziğimizde caridir. Bir de insanın mahiyet-i maneviyesi var: Kalp, ruh, sır, nefis vs cephesi. Değişme ve tagayyür manevi mahiyette dahi devam ediyor.

Zaman anlardan teşekkül eder. Zaman bir an-ı seyyaledir (çabuk geçen bir andır). Hakiki ömür şu andır. Hakiki marifet ise o anını nemalandırmaktır  (verimli kılmasktır). En güzel sıbgayı, (boyayı) en güzel keyfiyeti o ana sığıştırmaktır. Anını hıfzetmek. Her an bir mahall-i imtihandır. Her an bir iklim-i marifetir. Her an nihayetsiz tedenniyata nihayetsiz terakkiyatan (gerilemeye ve ilerlemeye) düşebilir ve çıkabilir. Her an imtihan halindesin. Ala-yı illiyinden esfel-i safiline kadar 8 en yüksek mertebeden en alçak) bir ana sığıyor.

İnsanın ömür dakikaları ahirette tekrar rücu edecekler (dönecektir). Demek insanın mahiyeti bir modeldir. Her an değişen, başkalaşan bir modeldir.

Üstad Hüve Nüktesinde izah ediyor. (Hu) lafzında azim bir sikke-i tevhid var. Kâinattaki her zerre benim söylediğim (Hu) ile beraber (Hu) dedi.

Bu bir fizik kanunu Marifet-i Kamile ( Allahın sıfatlarını noksansız tanımak) ve Huzur-u Etem (bihakkin Allahın huzunda olma) açısından şu meseleyi tahlil:

Sen mevcudatın sultanısın, halifesisin. Sen kâinatta mevcudatın ser-zâkirisin. (Allahı zikredenlerden ses çıkaranısın) Ağzından (Hu) çıktığı zaman kâinattaki bütün zerreler seninle beraber (Hu) diyor. Bütün zerreler oldu sana mürid (talebe). Yani âlem-i şehadetteki ( bu gürünen dünyada)bütün zerreler senin zikrinle zikirlendi, senin hakikatinle boyalandı.

Senin o andaki (Hu) (O Allah ) demenle senin anın nurlandı. Âlem senin hakikatinle nurlandı. Senin o andaki hakikatin maya oldu.

Hüve (O Allah)nüktesinin âlem-i misale bakan bir cephesi:

Âlemde her şey Allah’ı tesbih ediyor. Sen (Hu) dedin zerrat (zerreler)da seninle beraber (Hu) dedi. Hâlbuki zerratın şuuru yok ki bu zikrini dergâh-ı İlâhiye takdim etsin. İşte onun (zerreler) yerini o zerreye müekkel melek ( zerrelere vekil olan melaike)onun zikrini dergâh-ı İlâhiyeye takdim ediyor. Senin (Hu) demenle âlem-i şehadetle beraber, âlem-i melekût da Bu alemle beraber Melekler âlemi de(Meleklerâlemi de ) (Hu) diyor. Ehl-i hakikat işte bu manayı iyi kavramışlar.

Madem gerçek ömür bulunduğumuz andır. Benim keyfiyetimle âlem boyanacak.

Bir bardak suya bir damla kırmızı mürekkep damlatsan su kırmızı olur. Sen şu anda neysen senin kâinatta temessül eden hakikatin de odur. Demek ki sen gerçek ömrün olan anında kâinatı renklendiriyorsun. Bu müsbette de (geçerli), menfide de caridir. Bir an ağzından küfür çıksa , kâinatı karartıyorsun.

Her ibadetin melekût âleminde temessülü vardır. Bu seyyiat içinde (günahlar için de)caridir (geçerlidir). Mesela; 2 rekât kuşluk namazı kıldın mı melekût âleminin, ( Melekler âleminin günlük beka gazetelerinde, arşivlerinde arif-i billâh( Allahın varlığına inananlar) sırasına giriyorsun.  İki rekât daha kılsan o anda melekût âleminde senin ibadetinin keyfiyetine ve ihlâsına göre cennette sana verilen köşk temessül ediyor, meleklere gösteriliyor. Hayretle temaşa ediyorlar. İşte anlarını boş geçirmemek, o anı mayalandırmak. Ehl-i hakikatin huzur dediği budur. Anınla ol, anınla kul ol! Anınla O’nunla ol! 

Yaradılışımızın gayesi marifetullahtır (Allahı tanımaktır). Marifetullahında gayesi var; her bir anında Allah’la beraber olmak.

Âlem-i şehadetten bir çekirdek içinde âlem-i misalde nihayetsiz âlemler oluyor. Bir çekirdeğin hakikati açılıyor, ağaç olarak temessül ediyor. Bir çekirdekte ilerdeki ağacın ömrü boyunca geçireceği modeller dercedilmiştir. (içine konulmuştur)

Risale-i Nur kudsi kelimattır. Risale-i Nur’un bir dersi melekût âleminde temessül ediyor. o alemin mahlukatı da seyrediyor.

“O şuur-u imanî ile netice-i hayatım ve sebeb-i saadetim olan Risale-i Nur…”

ŞUALAR: 

Risale-i Nur sadece insanların hafızalarında kalmıyor, hadsiz zîşuur mahlûkatın ve ruhanîlerin şuurlarında kalıyor…

Kur’an’ın melekût cephesi ahirette açılacak. Ebediyen açılacak fakat bitmeyecek. Risale-i Nur’un hakikatleri de istikbalde açtırılacak. Usul-i hakikat; Risale-i Nur’un hakikat halkası, bu marifet ve muhabbet halkası, sohbet halkası ebedde dahi devam edecek. 

Melekler elfaza (konuştuğun söze) bakıyorlar. Nakşîlerin zikri hafi olduğundan sırr-ı ihlâsa müraat için meleklerden dahi zikirlerini saklıyorlar.

Bir insanın ağzından elfaz-ı küfriye  (bir küfür kelimesi ) çıksa o ana kadar yaptığı ibadetlerin hepsi siliniyor.

Bir şeyin kıymeti ona atfedilen ehemmiyete göredir. İbadetler de böyledir. Ubudiyetin keyfiyetini bilme ve anlama nispetinde ibadete ehemmiyet atfediliyor.

Asfiyalar (günahtan pak temiz insanlar) veraset-i nübüvvetin yolundalar…

Bu asırda asfiyaları (safi günahtan pak) ararsan nur dairesinde ara. Etkiya (Allahtan korkanlar) manasının kıvamı yine Risale-i Nur’un içindedir. Hatta ahfiya (ibadetlerini gizleyenler)dahi Risale-i Nur’un dairesi içindedir.

Tabaka-i Arifin: Etkiya, asfiya, ahfiya.

Üstad da bu üç mana cem olmuş. Âlem Üstadı asfiya cephesiyle tanıyor.

Keşf ile keramet ile akıl ile ahfiyalar anlaşılmaz.

Bu hakikatleri kardeşlerle paylaşan: Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: