Çifte Miraç

Bediüzzaman namazın bütün duraklarını ve o duraklara yüklenmiş mana katmanlarını zenginleştirerek müminin namazını bir mana ve tefekkür okyanusuna çevirir. Demek büyük zat namazın klasik yorumundan ve icrasından edindiği izlenimlere göre kendisine ülfet edilmiş olan bu büyük buluşmayı müminin dünyasını genişleterek büyütmek istemiştir. Eserlerindeki bütün namaz bahislerinde bu yoğunluk hissedilir, her bahis kendi içinde ibadete yüklenen anlamlar sağanağıdır.

AZAMET – KORKU – VE ÜMİT

Hz Peygamber ASM ezan vakti girince, Hz Aişe’nin naklettiklerine göre “bizimle ilişkileri biterdi, sanki iki yabancı gibi olurduk, o gireceği huzurun heybet ve azametine girmiştir” Bu yüzden Bediüzzaman böyle düşünülmeden, etkilenmeden kılınan namaza “suhrevari” der. Bediüzzaman da namaza başlayacağı an birkaç defa iftitah tekbirini almak için gayret eder, sanki bir kapıyı açmaktan ve oradaki şahıstan ürperen kişiliği ile birden hayret ve azamet, korku ve ümit ile Allahu ekber diyerek namaza girer. Bediüzzaman altıncı Şua’da Hazreti Allah ile Nebiyi Zişan’ın buluşmasının şahidi, seyircisi olan Cebrail’in “Eşhedüenlailaheillallah ve eşhedüennemuhammeden Resulullah” diyerek dünya ve mafihanın en büyük buluşmasını kaydediyor ve müminlere bu kelam-ı azimi zikrederek bu büyük buluşmaya şehadet ediyor ve onu namazın bir rüknüne taşıyordu.

Namazı Cebrail AS Peygamberimize öğrettiğine göre namazın bu rükünlerine yüklenen ve seçilen ayetleri ve diğer mübarek kelimeleri seçen namazın binasını inşa eden sahib-i Kâinat namaz mülakatının büyük tarafı Allah’tır.

Bediüzzaman altıncı Şua isimli eserinde namazın tahiyyat kısmına anlam yoğunluğu kazandırır. Bu büyük buluşma esnasında iki kavis gibi birbirine yakın olan mülakat taraflarına bir de Cebrail’i katarak bu üçlü büyük sahneyi tahattur ettirip üzerinde düşünmeye çağırır.

Bediüzzaman mülakat esnasında her iki tarafın da kullanmış oldukları kelimatı tahlil eder. “Her müminin namazı onun bir nevi miracı hükmündedir. Ve o huzur alayık olan kelimeler ise Mirac-ı Ekber-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’da söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle o kutsi sohbet TAHATTUR edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin manaları cüziyetten külliyete çıkar ve kudsi ve ihatalı manalar tasavvur edilir veya edilebilir. Ve o tasavvur ile kıymeti ve nuru teali edip genişlenir.”(Şualar 79)

Bu cümlede özellikle anahtar kelime tahattur kelimesidir.

Tahattur hatırlamak, bir şeyi maziden hale intikal ettirerek o şeyden etkilenmek için insan zihninin medeniyetin çok sonradan tespit ettiği geriye dönmek geriye bakmak tarzının inşasıdır.

Kişi namaza durunca Peygamber ile Allah arasındaki “kudsi sohbet”i hatırlar ve ona göre davranır. İnsan Allah’ın en sevdiği mahlûkudur, Peygamberimiz de insanlar içinde en çok sevilen insan ve peygamberdir. Allah iki sevdiğini iki değişik miraç ve mülakatla yanına çağırıyor. Baksana, düşünsene Allah kulunu günde beş kez yanına çağırıyor ve iki taraf birbirine mülaki oluyor. Namaz en harika sanatını günde beş defa yanına çağırmak ve onunla mülakat etmektir, hiç mülakata gitmeyen hiç Rabbi ile buluşmayan bir insanı ne yapsınlar.

Ne bana yaradı cismim ne yara yar oldu
İlahi bu bir avuç türabı neyleyelim
Diyor , Akif biz ne diyelim
Elvarlı Efe,
Herkes yahşi müselman
Herkes buğday
Bense saman
Nasıl kendilerini küçük görmüşler, anlaşılır gibi değil,

Bediüzzaman da kendisine ey şikemperver nefsim, ey namazdan hoşlanmayan nefsin, her yerde kendini küçültür, kendini küçük görme ama samimi herhalde büyük insanların sıçrama tahtası.

ASIL YALANCILAR

Şarkılarda insanlar hep birbirlerini suçlar yalancısın yalancı derler. Asıl yalancılar Allah’ın davetine evet deyip de onu hatırlamayanlar değil mi?
Yalancısın ezan sesini duyar yerinden kıpırdamaz, daveti hafife alır yerinde sayarsın, eskimiş bir saman torbası gibi zamanın en köhne yanını kullanırsın mülakatta.

Yalancısın en sevdiği şeyini Rabbine veren eazım yerine en eskimiş anını en kullanılmaz eşyanı fakire verir hayır yaptım diye böbürlenirsin.

Bu din bize gelinceye kadar at sırtında Allah’a koşan şüheda yerine bir hizmet-i imaniye için yerinden kalkmaz, o esnada televizyonda siyasi mülahazatta vatan kurtarırsın.

Zamanın en güzelini seçip Rabbine vereceğine arabanın ve eşarbın en cafcaflısını seçer, hamiyet dersi verirsin yeri gelince. Bu adam benim, kimse değil muhatab… ben koskoca bir yalancıyım…. Ama kendime yalancı deyince rahatlıyorum, utancım azalıyor.

Mülakatın kelimelerinin derinliğini ölçer Bediüzzaman.

Mesela Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, O gecede Cenâb-ı Hakk’a karşı selam yerinde ettahiyyatülillah demiş. Yani “Bütün zihayatların, hayatlarıyla gösterdikleri tesbihat-ı hayatiye ve Sani’lerine takdim ettikleri fıtri hediyeler Ey Rabbim sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve imanımla sana takdim ediyorum.”(Şualar 79)

Milletvekili nasıl binlerce insanın mecliste temsilcisidir. İnsan da bütün evrendeki canlıların temsilcisidir Allah’ın huzurunda. Çünkü mahlûkat kendi ibadet ve tesbihatlarını temsil edecek yeterlilikte değillerdir. Ne akılları, ne de Allah ile konuşacak dilleri, ne de huzura hazırlanacak bir yapıları vardır. Onları onlar içindeki en yetenekli canlı olan insan temsil edebilir, temsil yeri de Allah ile mülakat anı olan namazdır. Demek namaz kılmayan insan bütün mahlûkatın temsil hakkını hafife almıştır.

Bütün canlıların tesbihatını temsil etmeyen insan bütün canlılara karşı suçlu olur, çünkü onlar hayatları ile insanın yaşamasını sağlıyorlar, insanın da karşılığında onların fiillerini şuurlu bir şekilde ettahiyyatülillah diyerek temsil etmesi gerekir, bu yüzden namazını kılmayan insan bütün mahlûkatın nefretini kazanıyor, bu nefret uzun yıllar devam ederse Cehennem’e dönüşür

HEDİYEYE KARŞI NAMAZ

İyi yüzünü gösteren canlılar insana kötü yüzünü gösterir ve derler, ey insan namaz kılmayarak bizim senin için yaptığımız gayreti görmezlikten geliyorsun, bunun cezası ağırdır. Bütün canlılar hediyelerini Allah’a Allah da onları misafiri olan kuluna veriyor ve insan da bu hediyeler karşısında namazını takdim ediyor Allah’a. Hediyeye karşı namaz, bunu anlamayan insan nasıl insan olabilir. Namaz bir yerde evrenin muhasebesi demek evren çalışıyor, Allah çağırıyor ve insana bütün çalışan evrenin yaptıklarını Rabbine sun diyor. Her namaz bir muhasebe hülasasıdır Allah’a. İki vakit arasında kulun evrenin kazancını Rabbine hülasa etmesidir.

EN MÜKEMMEL CANLI

Temsil etme bununla kalmaz hayatın ve zihayatın hülasası olan mahlûklar, hususan tohumlar ve çekirdekler, daneler, yumurtaların da kendilerine verilen görevi yerine getirmenin değerlendirmesini insan Allah’ın huzurunda elmübarekat diyerek ona takdim eder. Bu dört şey
tohum,
çekirdek,
dane,
sair hülasalar
hepsi birden kendilerini ifade edemezler, hâlbuki karınlarında büyük sırlar ve rahmetler taşırlar. Onları da yine en mükemmel canlı insan Allah’a takdim eder.

Demek namaz kılmayan bu dört sınıf birbirine benzeyen şeylerin de ibadetlerini temsil eder eğer kılmazsa onların da nefretini kazanır. İşte buradan Cehennem görünür, cehennem Allah ve ona ibadete lakayt veya inkâr içindeki insanlara karşı canlıların beyninde oluşan nefretin birleşip cehennemi doğurmasıdır. Cehennem eşittir inkâr ve gaflet.

Daha sonra temsil devam eder,
tahiyyat,
tayyibat,
salâvat
kelimeleri büyük anlamlara kapı açar büyük sahneleri hatırlatırlar. Bütün hayat sahipleri ve ruh sahiplerinin de özel ibadetlerini insan Allah’a takdim eder, devam eder Tanrısal mülakat.

Tayyibat kelimesi ile kâmil insanların büyük meleklerin, nurani ve yüksek ibadetleri de temsil edilir.

Dört büyük meleğin tesbihatı ihata edilmez bir büyüklük ve azamet, bütün büyük insanlar evliyalar, asfiyalar, bunların da ibadetini temsil eder insan bu üç kelimeyi tekrarlayarak.

Bir tahiyyatın bir kelimesine yüklenen anlam dağları. Böyle namaz kılmaya Allah bizi muvaffak etsin.

Ayşegül Rüveyda

Sende yorum yazabilirsin