Değerli ama Sahipsiz bir Kavmin Sosyal Medya İle İmtihanı

Dünya geneli, ülkemiz yahut memleketimizde meydana gelen geçici fırtınalar nev’inden bazı siyasi yahut gündelik hadiselerin sosyal medya aracılığıyla takip edilmesiyle birlikte, bu hadiselerin hayatın her alanında evde, işde, okulda, camide vb. konuşulmak suretiyle çokça mevzubahis edilmesi; dünyaya ibadet ve kulluk ile vazifeli olarak ahiretini kazanmaya gelen her kulun, ebedi hayatını kaybettirmeye müsait mesaildendir.

Zira asrın sahibi Bediüzzaman hazretlerinin tarifiyle; Küre-i Arzı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefihe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır.

Ta’dili ve tamiri, büyük bir himmete muhtaçtır.

Ve keza şu günahkâr medeniyet, beşeriyet ruhundan dünyaya nâzır pek çok menfezler ve pencereler açmıştır.

Bunların kapatılması ancak Allah’ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olur.

Ebedi dünyada kalacakmış gibi afaki, kendisini hiç ilgilendirmeyen veya ikinci, üçüncü dereceden dolaylı olarak ilgilendiren malayani boş meselelerle ilgilenmeyi de çağdaşlık, sosyallik veyahut medeniyetin bir gereği olarak tasavvur etmekte bir beis görülmemektedir maalesef.

Diğer taraftan Beşerin ağzına yalancı bir dil koymuş, hem insanın yüzüne fâsık(günahkâr) bir göz takmakla; medeniyet namı altındaki kısmen dalalet ve sapkınlık, kısmen malayaniyat mes’eleleriyle ruhunu kirletmiş, kalbini hasta etmiş, nefsini şımartmıştır.

Hal böyle iken, beşerin akıl, kalb ve ruhuyla birlikte evini, işyerini temizlemek suretiyle, onu şeytan ve nefsin şerrinden kurtaracak olan ikaz ve tavsiyelere; cazibedar bir fitne içinde bulunan ve henüz aklını kaybetmeyen her insanın her zamandan ziyade ihtiyaç hissetmesi gerekmez mi?

İşte bizde başlıyoruz.

Artık kör gözlere ve sağır kulaklara da malum olmuş Menfi cereyanların yayın organlarının televizyonlarını seyretmemek, haber sitelerini takip etmemek ve gazetelerini alıp okumamak suretiyle evvela şahsi âlemimizi, ardından evimizi ve işyerlerimizi temizlemeye gayret göstermek, aklı başında her kişinin farz bir vazifesi olmalıdır.

İnsanların, ev ve işyerlerinin kapılarına bir sürü kilit vurmakla, kendilerini yahut kıymettar mallarını yağmalama ve hırsızlık gibi şerlerden güvenceye almaları gerektiği konusunda hem fikir olduğunu bilfiil müşahede ediyoruz.

Pekâlâ, yine bu insanların açıp seyrettikleri o menfi televizyon kanalları yahut gezindikleri menfi sosyal internet ortamlarının; bizlerin, çocuklarımızın, sevdiklerimizin zamanını, imanını, namusunu, ahlakını, aklını, kalbini, ruhunu vb. türlü duygu ve düşüncelerini hırsızlamakla kirletip yaraladığını ve bir kısmını öldürdüğünü düşünüp idrak etmeyi, kendisine akıllı diyen her insanoğlunun farz bir vazifesidir.

Solculuk ve dinsizlik cereyanlarının naşiri ve dellalı olan bir televizyon kanalından beslenen bir ev ahalisinde; ahlaksızlık ve dinsizlik gibi menfi duygu ve düşüncelerin hâkim olacağı muhakkaktır.

Diğer taraftan anarşistlik ruhuyla yayın yapan bir diğer medya kanalından beslenen bir ev ahalisinden; isyankâr ve anarşist ruhlu yahut bizatihi anarşistlerin türeyeceği ise herkesin malumudur.

İşte bu misallerden anlaşılacağı üzere “üzüm üzüme baka baka kararır.” atasözü tahakkuk edecektir.

Bu zamanda siyasî diplomatlar maddî ve manevî şerlerini, beşerin kafasına sihirbaz gibi zehirli üflemelerinde ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmelerinde televizyon ve internet gibi iletişim araçlarını çoklukla kullanmaktadırlar.

İşte bundan dolayıdır ki bizim bunların her türdeki sosyal medya araçlarını takip etmemiz; bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşiyane mahveden türlü kılıklardaki münafıkane çalışan zındıka komitelerinin vücuda gelmeye hazırlanmalarına yardım etmek, devamiyetlerine zımnen taraftar olmak ve maddi/manevi destek olmak anlamına gelmekle birlikte, böylesi şuursuz sosyal medya takipçilerinin şuurlu bir iman ve islamiyetten istifade ve hissesi olmadığına da ayrıca delildir.

Siyaset ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgi ve alakası olmayan insanların, kendilerini alakadar etmeyen başka dünyevî meslekleri icra edenlerin işlerine fazla karışmadıkları gibi, siyasî faaliyetlere de aşırı ilgi göstermekle kendi aslî görevlerini ihmalden hassasiyetle kaçınmalıdırlar. Mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasî olmak zorundadır.

Memleket yönetimiyle ilgili kanaatlerini yahut kendilerince yanlış telakki ettikleri gidişata dair fikirlerini ise yetkililere ya bizzat yahut basın yoluyla, müspet kanallarla iletmekle yetinmelidirler. Bunun ötesine geçtikleri takdirde,  yaptıkları hizmetler büyük zarar görebilir. Evet, Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz.

“Zararın neresinden dönülse kardır.” kaidesince henüz geç değil ey büyüklerim..

Hiç olmazsa gelecek yeni nesilleri kurtaralım yaşamadıklarımızı anlatmayıp susmakla..

Hiç olmazsa evde seyrettiğiniz televizyon kanallarının sayısını azaltmak suretiyle bir temizlik yapın ki daha az televizyon seyredilmekle karanlıklar bertaraf olsun şahsi ve aile hayatımızda..

Bunun mukabili olarak evlerinizde kütüphaneler yaparak muhabbet sofraları kurmak suretiyle cehaleti evlerinizden uzaklaştırıp marifet nurlarını celbedin..

Unutmayın ki çocuklarınız, sizlerin konuştuklarınızı yahut nasihatlarınızı değil, ayak izlerinizi takip ediyorlar.

Yani yaşadıklarınızı önemseyin zira “nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.”

Evet, arpa eken, buğday biçmeyecekti ey milletim.

Bu değerli ama sahipsiz vatan evlatlarının ayağına batan dikenler ya ektiklerimizdi yahut sökmediklerimizdi.

Yıllarca dinsizliğe hizmet eden solculuk cereyanlarının televizyon kanallarını, “kürt kanalları” kılıfıyla evlerinizde sabah akşam çocuklarınıza seyrettirip ezberlettiniz.

“Kürtçülük” maskesiyle, solculuk ve dolayısıyla dinsizlik cereyanlarının propagandasını yapan bu güya bu Kürt kanalları, dindar Kürt milletinin din, namus ve şerefi adına ne varsa hepsini ayaklar altına alıp çiğnetti.

“Siyaset” ve “particilik” adıyla her biri dinsizliğin naşiri olan bu yayın organları; safi kalb Kürt milletinin kalbini, ruhunu, aklını ve bilumum duygu ve düşünce dünyasını zehirlendiren yayınlarla geçmiş ve gelecek adına bizlere ait hiçbir miras bırakmadılar.

Şimdide çıkıp benim çocuğum serseri, anarşist olmuş yahut benim çocuğum niye kitap okumuyor, okula gitmek istemiyor, doktor/mühendis olmuyor diye dizini dövüyorsun.

Kendi düşen ağlamaz.

Zira “zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir.”

Ey iki ayaklı cenaze hükmündeki bedbaht büyüklerim..

Yaptığınız siyasetler iflas etti.

Eseriniz olan şu yetiştirmiş olduğunuz isyankar, dinsiz, ahlaksız, anarşist gençlikten memnun musunuz..

Öldüğünüzde arkanızdan kaç tane fatiha yahut yasin gelir acaba diye hiç düşündünüz mü kullanmadığınız akıl ve fikrinizce..

Nasıl da çok kısa bir sürede, öyle büyük bir iştahla ve bitmek bilmeyen gençlik enerjisiyle memleketimin maddi/manevi kaç yıllık birikim ve mahsulatını yakıp yıkarak zir-ü zeber ettiler.

Avrupa kafir zalimlerinin, küfür ve zulümlerine taşeronluk yapmakla “hasired-dünya vel ahire” kaidesine masadak olmakla birlikte memleketimin hangi sorununu çözdünüz yahut hangi bir yarasına merhem oldunuz acaba..

İslamiyetin ebedi düşmanı olan İngilizlerin üst aklıyla harekete amade olan sizler, kara propaganda ile tahrip etmekten fırsat bulup zerre bir tamiratınıza şahit olamadık..

Kelime-i şehadeti bilmeyen masum çocuklara, kürtçülük marşları ezberlettiniz.

Peygamberinin(a.s.v) hayatını bir defa dahi okuyup bilemeyen körpe dimağlara, solculuk ve komünistlik dinsizliğinin sembol isimlerinin –mao, stalin, lenin, Che Guevara gibi- kitaplarındaki zehirleri aşıladınız.

“kürtçülük siyaseti” maskesi altındaki solculuk ve dinsizlik cereyanlarıyla, dünya ve ahiret hayatlarını perişan ettiğiniz çocuklarımızdan televizyon ve diğer sosyal medyalarınızı uzak tutun..

Zira bugüne kadar ki yaptığınız ve daha da yapmak istediğiniz siyasetlerinizden bu gençler zarardan başka bir menfaat görmediler.

Şimdi hal böyle iken, geleceğin büyükleri ve sahipleri olacak kahraman Kürt gençliğinin yakasından elinizi çekin artık..

Dindar kürtlerin vatanı olan ve her daim olacak olan kürdistan, Yahudi memleketi değildir.

Dinsizliğinizi, ahlaksızlığınızı ve komünistliğinizi kime satıyorsunuz..

Ağzınızı kapatın..

Ve illa ki mezar sizi bekliyor..

Ey Kürt gençliği bu sözlerim de size gelsin..

Bugüne kadar en ufak bir menfaat vermemekle birlikte, bizlere hem dünyamıza hem de ahiretimize zarardan başka bir şey kazandırmayan bu siyasetlerden uzak durun.

Kürtçülük adına ne kadar televizyon kanalı varsa listelerinizden silerek seyretmeyin..

Kürtçülük adına ne kadar şarkı/türküleri varsa dinlemeyin..

İnternet ve diğer sosyal ortamlarından şeytandan kaçtığınız gibi kaçın..

Tümüyle küfür ve dinsizlik temelli kara propaganda ve yalan haber üreten Facebook gibi sanal ortamlarda ki çukur ve kanalizasyon medyalarından bihaber bir duruşla takip etmeyin, okumayın, dinlemeyin ve seyretmeyin..

Zira beğenip paylaştığınız yahut nefret edip küfrettiğiniz her bir amelinizle yüzleşip hesaplaşacağınız bir günü ve neticesinde ki bir yeri düşünün ki; yakıtı insanlar ve taşlardır.

Unutmayın ki “kişi sevdiğiyle beraberdir.” diyen efendimizin(s.a.v) sözlerine kulak verme zamanı geldi de geçiyor..

Elinizde kalem ve kitaptan başka bir şey olmasın.

Yüce Rabbimizin kitabını okuyarak ilahi fermanı anlamaya ve onun habibinin(s.a.v) hayatını okuyarak da sünnetini yaşamaya çalışın..

Bu asrın anlayışına uygun imani ve kur’ani hakikatları izah ve isbat eden, asrımızın imamı bediüzzaman hazretlerinin risale-i nur eserlerini okuyun..

Yerli ve Milli olmayan bilumum topçulardan, popçulardan yahut dinsiz siyasetçilerin yolundan değil, selahaddin Eyyubiler, Ahmed-i Haniler ve Bediüzzamanların ayak izlerini takip edin..

Dünyanız için sol elinizde kalem olacaksa, sağ elinizde de kur’anınız olsun ki; her iki cihan saadetinin kapıları açılsın..

Demek madem dünyamız ağlıyor, bari ahiretimiz ağlamasın.

“Her zaman def’-i şer, celb-i nef’a racih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def’-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.”

Evet, mehdi-i azam Bediüzzaman hazretlerinin bu ifadesiyle ahirzamanın çok ehemmiyetli bir hususiyeti vardır ki, böylesi zamanlarda şerden uzak durmak, hayra yakın durmaktan daha ziyade menfaatli istikametli bir duruştur.

Yani bu zamanda ki öncelikli farz vazifemiz; siyasetin yahut malayani boş muhabbetlerin konuşulduğu, bizlere Allah’ı unutturan gafletli ortamlardan uzak durmakla birlikte türlü şekillerde oluşmuş menfi arkadaşlık, dostluk, komşuluk gibi isimlerle anılan fasıklar topluluklarında bulunmamaktır. Zira Allah Fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.

Bir diğer ifadeyle bu zamanda esas vazifemiz, Allah’ı hatırlatmayan şerli arkadaşlardan uzak durmak, şerli ortamlarda bulunmamak, uhrevi hayatımıza zarar verecek türden şerli işlerle mümkün mertebe meşgul olmamaktır. Zira şerden uzak durmak, hayrı yapmak gibidir.

Cenab-ı Hakkın teknoloji nimetlerinden olan televizyon ve internet gibi sosyal iletişim araçlarını rızası dairesinde kullanma ve istikamet üzere istifade etme adına, ahiret hayatımızın manen zarar görmemesi için;  menfi hadisata medar olabilecek paylaşım, söz, yorum ve sanal davranışlardan şiddetle içtinab etmek; zaman, zemin ve gelişen hadisatın ehemmiyetine binaen lüzum kesbetmiştir.

Menfi cereyanlarla fazlaca meşgul olmak, çokça seyredip nazar etmek ve lüzumsuz konuşmalarda bulunmak suretiyle; zalimlere meyletmek, sempati duymak, zımni taraftar olmak gibi hissiyatların galebesiyle “Küfre rıza küfürdür. Zulme rıza zulümdür.” İlahi kanunu esasine kendini masadak ediyor.

Şimdi de Milli şairimiz Mehmed Akif Ersoy’a kulak verelim..

Artık ey milleti merhume, sabah oldu uyan!

Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan?

Ne Kürtlük, ne de Türklük kalacak aç gözünü! 

Dinle Peygamber-i Zişanın İlahi sözünü.

Son sözümüz Bediüzzamanca olsun..

Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı; san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.

Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkiye sevkeden hakikî kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zira husumette fenalık var, husumete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz…

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: