Engellilere Dini Kim Öğretecek?

Bedenî kusurları yüzünden çölde yaşamayı seçen Zahir isimli sahabi, Medine pazarında Peygamberimizi (S.A.V.) bir köşede beklerken, Peygamberimiz (S.A.V.) ona arkadan yaklaşır ve gözlerini kapatarak şakalaşır. Peygamberimizin (S.A.V.) o güne kadar hiç kimseye bu denli mesafesiz davranmadığını gören etraftaki Müslümanlar, bu ilginç manzarayı seyrederler.

Kâinatın efendisi, (S.A.V.) bunu fırsat bilerek, çevreye yüksek sesle: “Bir kölem var. Satıyorum. Onu benden kim alır?” diye şakasını sürdürür. Zahir, “Ey Allah’ın elçisi, beş para etmez bir sakat köleyi kim satın alır?” deyince şaka bu andan itibaren biter. Peygamberimiz bütün ciddiyetiyle kendilerini sarmış olan kalabalığa seslenerek, şöyle der: “Ya Zahir, and olsun ki Allah ve Allah’ın Rasûlü katında senin değerin paha biçilmez! Bunun için biz de seni seviyoruz.

Peki bu sahabeye kim öğretmişti dinini ve bu dini yaşamayı? Bu sahabe namaz kılmıyor muydu veya oruç tutmuyor muydu? Mesul olduğu yani yapabildiği şeyleri yapmıyor muydu? Elbette yapıyordu. Çünkü sorumluydu, çünkü biliyordu ki yapmazsa bunun hesabını rabbimiz ona soracaktı.

Peki soruyorum şimdi; engelliler bunlardan sorumluysa bunları öğretmek görevi kime düşüyor? Sadece aileye mi?

Hayır elbette, görev topluma da düşüyor ve en büyük görev vakıflarda derneklerde gönüllü çalışanlara, İslam’ı öğreten, eğitim veren abilere düşüyor. Gönüllü Abiler! Hanginiz bir engelliye ulaşıp, “Gel kardeşim sana İslam ın farz’larını öğreteyim, sünnetleri öğreteyim, camiye gidip namaz kılalım.” dediniz veya benzer bir şey için ön ayak oldunuz?

Peki eğitim verdiğiniz çocukların veya kişilerin ahiretini kurtarmaya çalışıyorsunuz -sonuna kadar destekliyorum- ama bir engellinin ahiretine ilgisiz kalıyorsunuz. Neden bir engelliyi gurubunuza katmıyorsunuz? Peki konuşma engelli yani konuşma sıkıntısı olan birini kaç dakika dinleyebilirsiniz? Yani kaç dakika ona tahammül edebilirsiniz acaba? Görme engelli bir insana İslam’ı öğretmek için ne kadar sabırlı olabilirsiniz? Veya yürüyemeyen bir kişiyi alıp her vakitte olmasa da, hiç olmazsa günde bir vakit için cemaatle namaz kılsın diye cami’ye götürebilirsiniz?

Haftada bir gün gurubunuza saatlerinizi ayırabiliyorsunuz da engelli biri için haftada değil ayda bir gün ya da bir saat ayırabiliyor musunuz? Peki bunları öğretmenin sorumluluğu -aileye düşen öncelikli bölümü dışında- sizlerin de üzerinizde değil mi? Yani Rabbimizin bunun hesabını size de sormayacağını mı zannediyorsunuz. Eğer öyle sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Aslında ben gönüllü abilere söylüyorum ama hani bir ata sözü var, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla misali herkese söylüyorum bunları. Bizler sizlere zimmetliyiz bunun farkında mısınız? Tıpkı müslüman, müslüman kardeşine zimmetlidir gibi.

Senede bir gün engelliler günü kutlanıyor, o da ayrı bir facia, onu da belirtmek isterim. O gün geldiği zaman mangalda kül bırakmayan milletimiz sadece 24 saat sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyor maalesef.

Eğer yolda yürürken bir engelli görüyor ve yolunuzu değiştiriyorsanız, asansöre binmek istemiyorsanız, merdivende karşılaştığınız zaman çığlık atıyorsanız ve kaçmaya çalışıyorsanız, toplu taşıma araçlarında engellinin yanına oturmamak için dakikalarca ayakta yolculuk yapıyorsanız, evlilik yaşına gelmiş kızınızı sırf engelli diye ona vermiyorsanız ve onu damat olarak kabul etmiyorsanız, Peygamber (S.A.V.) Efendimizden ahirette hangi yüzle şefaat isteyeceksiniz. Biz engelliler de hangi yüzle isteyeceğiz o da ayrı bir konu, kendimizi ayrı tutmuyorum.

Ben bu yazdıklarımın hepsini tek, tek yaşadım. Hatta daha fazlasını yaşadım. Bizler Şefkat Peygamberi olan MUHAMMED MUSATAFA (S.A.V.) Efendimizin ümmetiyiz. Ama şefkat denilen şeyi sadece sözde bırakan bir ümmet olduk maalesef.

2010 yılında umre nasip oldu. Gitmeyen ve gitmek isteyen herkese umre ve hac nasip olur inşallah. Kasım ayında niyetine girdim ve bir arkadaşımla gitmeye karar verdik. Pasaport, organizasyon şirketi vs. işlemleri yaptırdım. Ama işin ilginç kısmı kimseye söylemedim. Aileme bile. Bir akşam evdekilere “Ben umreye gidiyorum.” dedim ve biraz tepki gösterdiler. “Nasıl olur, nasıl yaparsın? Biraz bekle beraber gidelim.” gibi sesler yükseldi ama ben vazgeçmedim.

Arkasından ailem de gitmeye karar verdi ve bir gece rüyamda üstadımızı gördüm. Bana, “Ailenle beraber gitmen senin için daha hayırlı” dedi, ve sabah kalktım ailemle gitmeye karar verdim. Arkadaşımı aradım helallik istedim ve ailemle gittim. Döndükten sonra arkadaşıma uğradım. Bana dedi ki, “İyi ki ailenle gitmişsin. Ben umreye gidemedim nasip olmadı.” Anlatmak istediğim bağlılık. Eğer siz bağlıysanız, üstadınız sizden daha çok size bağlıdır. Eğer siz engelli olmanıza rağmen dininize bağlıysanız ve öğrenmek istiyorsanız sizin önünüzde engel yoktur. Ama bir öğretmen şarttır. Bu öğretmenler sizler olacaksınız.

Efendimizin (S.A.V.) engellilere karşı bu kadar şefkat nazarı ile yaklaşırken sizler hangi nazar ile yaklaşıyorsunuz? Eğer elinden tuttuğunuz çocuğunuza, “Bak yaramazlık yaparsan bu abi gibi olursun.” diye korkutursanız, eğer sokakta yürürken bir engelli ile karşılaştığınızda ona çok dikkatli bir şekilde bakıp yanınızdan geçerken “Yazık, bunlar sokağa çıkmasa iyi olur” diyebiliyorsanız, çalıştığınız iş yerine iş için bir engelli geldiyse ve onunla muhatap olmamak için her şeyi yapıyorsanız, çocuklarınız etrafında bir engelli gördüğünüz zaman onunla arkadaşlık yapmaması için tembih ediyorsanız, bunu dinimizin neresine sığdırabilirsiniz.

Hüseyin Küçük

cocukaile.net

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: