Filipinler’den Haberler (2)

Geçtiğimiz haftalarda MEDENİYETLER DİYALOĞU başlığı ile Manila Times gazetesinde ki köşesinde Dr. Neric Acosta  özetle şunları yazmıştı;

Avrupa ve Asya tarihinin en köklü merkezi, daracık bir boğaz ile Karadeniz’i Marmara’ya bağlayan bir şehir, medeniyetler şehri İstanbul. Bir tarafında 2000 yıl önce Bizanslıların inşa ettirdiği şehrin duvarları, kaleleri ve medeniyetlerin iniş çıkışına şahitlik etmiş, her köşesi tarih kokan Bizansın Konstantinopolü ve Osmanlının İstanbulu.

1923’e kadar neredeyse bin yıl İslam’ın başşehri,Osmanlı’nın gözdesi İstanbul. UNESCO için tüm şehir sit alanı. 2010 AB Kültür başşehri. Türkiye modernin ve gelenekselin dünyada en iç içe olduğu ülke. Son on senede ki hızlı ve köklü değişim 1980 anayasasını bile eskitmeye ve yeniletmeye itmiş Türkiye’yi.

Sizce de İstanbul Medeniyetler Diyaloğu gibi geçen Said Nursi sempozyumunun düzenlenecegi en iyi şehir degil midir ?

İslam alimleri, dini liderler, cemaat önderleri, dünyanın dört bir tarafından gelmiş gözlemciler ve tartışmaların,müzakerelerin, fikir teatilerinin tam merkezinde bir islam alimi, Bediuzzaman Said Nursi(1876-1960) ve O’nun Risale-i Nur’u etrafında dönen bir dizi sunum.

Bir kelam alimi olan Said Nursi’nin yazmış olduğu Risale-i Nur, 6000 sahifeyi aşan bir Kuran tefsiri. Fakat öyle bir tefsir ki şu anda kırktan fazla ülkede, akademisyenlerin, barış severlerin, dini grup liderlerinin ve politikacıların hayatlarına tesir eden bir rehber konumunda.

Filipinlerin, Mindanao’nun dertlerine bu Nurdan deva bulmaya gelmiş olan bir kaç akademisyen ile beraberdim.  Asırların ihtilafına, kavgasına, kanına, savaşına Risale-i Nur’ dan ilaçlar bakmaya gelmiştik. Risale-i Nur Eczanesi merhamet(şefkat) ve tolerans ilaçlarını elimize sundu. Bütün insaniyeti zahiri kimliklerin,beşerin çizdiği sınırların,dini,kültürel ve etnik ayrımların ötesinde sarıp sarmalayan bir anlayış sunuyor Risale-i Nur. Risale-i Nur haddizatında bizim politikanin olmazsa olmazi dediğimiz “space, territory, ideologies, power”- ” toprak, vatan, ideoloji ve kuvvet” kavramlarına şefkat ve merhamet yüklü yepyeni bir açılım kazandırıyor.

İsrail-Filistin sorununda olduğu gibi, Mindanao probleminde de ve buna benzer dünyanın her tarafındaki problemlerin esasen yanlış anlam yüklediğimiz düşman konsepti olduğunu hatırlatıyor ve asrın başında Said Nursi bize yeni bir düşman konsepti sunuyor, cehalet, zaruret ve ihtilaf. Minadanao da hükümetimizin müslümanlarla barış masasına dönmek üzere olduğu bu günlerde 1911 senesinde kaleme alınan Hutbe-i Şamiye isimli Said Nurun gerek islam alemi ve gerekse hristiyanlik alemi ve hatta top yekun bütün insanlık için sunduğu reçeteyi yeniden gözden geçirmek durumundayız.

Said Nursi’nin temel felsefesi olan “başkaları kötü değil, başkaları şeytan değil, insanın kendi nefsi kendinin en büyük düşmanıdır” hakikati devletler milletler muvazenesinde de içselleştirilmesi gereken bir kilit kavramdır. Said Nursi’ nin gelecek kaygısı taşıyan ve Samuel Huntington’ un akademik dünyayı ümitsizliğe gark eden medeniyetler catışması tezinin anti tezi olduğu ve hayatıyla ve yazılarıyla bütün dünya için tutunulması gereken bir ümit ışığı olduğu kanaatindeyim. (yazının orijinali için bknz. http://www.manilatimes.net/index.php/opinion/28403-dialogue-of-civilizations )

Muhammad Riza  DALKILIÇ
Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü

5 Kasım 2010 Filipinler.2.Doc

Sende yorum yazabilirsin