Gayemiz halkı değil, Hakk’ı memnun edebilmek…

sadaka zekatYıllar önce Almanya’ya gittiğimde orada kurulan bir dernek dikkatimi çekmişti. Aklımda kaldığına göre adı; Paylaşanlar Derneği’ydi. Paylaşmakla psikolojik hastalıklarından, dertlerinden, sıkıntılarından kurtulacaklarına inanıyorlardı.

Bu, tamamen İslami bir gerçektir. Peygamber Efendimiz (sas) buyurmuş ki, “Hastalıklarınızı sadaka vererek tedavi ediniz.” Bir başka hadiste buyurmuş ki, “Kim mü’min bir kardeşinin ihtiyacını karşılarsa Allah da onun ihtiyacını karşılar. Kim bir kardeşinin sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından mühim birini giderir.” Buradan da anlaşılıyor ki, akıl ve ruh sağlığı; ahlak ve yardımseverlikle doğrudan bağlantılı…

Paylaşmak, egoist olan insanın o halden sıyrılıp diğergâm olmasıdır ki, bu durum ruhu memnun eder ve rahatlama hâsıl olur. Beden ruha tâbidir. Asıl olan ruhun rahat etmesidir.

Paylaşmak, bir tabak yemeği paylaşmaktan, büyük bir şirket kurup onlarca insana maaş vermeye kadar uzar. Mesela annem kokusu çıkan bir yemek pişirince komşuya da gönderirdi. “Hasta vardır, hamile vardır, alıp da yapamayan vardır.” derdi. Et pişirdiyse et, ekmek pişirdiyse ekmeği paylaşırdı. “İçim rahat etmez.” derdi. İçim, dediği ruhuydu… Ruh, Allah’ın hayat sıfatından olduğundan daima iyiliği ister. Ben hasta olduğum için iyi bilirim. Ne yiyeceğini, ne isteyeceğini bilemeyebiliyor insan. Birden kapı çalar; bir tas çorba gelir komşudan. Sanki onu bekliyormuş gibi o çorbayı iştahla içer hasta. Hâlbuki biraz evvel hastanın hanımı demişti ki, “Canın ne istiyorsa pişireyim.” “Hiçbir şey istemiyorum.” demişti… Bir tas çorba, alanı da vereni de memnun etti…

Çok zengin bir arkadaşım vardı. Bir gün yanıma geldi, dedi ki; “Ağabey çok sıkılıyorum, bunalıyorum. Depresyona girdim.” Dedim ki, “Kardeşim, samimiyetimize güvenerek açık konuşayım: Allah bu serveti tek başına sana yedirmez. İnşaat yap. Irgatlar, ustalar, sürücüler, kalıpçı, sıvacı derken senin sayende belki yüz kişi ekmek yiyecek.” O arkadaş bir arsa aldı, inşaat başladı. Birkaç ay sonra kendisini ziyaret ettiğimde hayatından memnundu.

Alimler der ki, “Benimdir deme, yanımdadır de!” Parayı biz kazandık. Bu makama biz geldik. Elimizde çeşitli imkânlar var. Amma Allah’ın verdiği akılla, sağlıkla bu nimetlere ulaştık. Demek ki parayı kazandıran da Allah, makamı veren de Allah… O zaman “Benim!” dediğimiz her şeyde herkesin hakkı var. Bahçeye ağacı ben diktim, meyve verdi. Bu koca ağaçta benim hakkım binde bir. O da çekirdeği toprağa gömmek. Ondan sonrasını hep Allah yaptı. Bu hal, elimizdeki her türlü imkan için geçerlidir. Öyleyse Allah’ın verdiğini Allah’ın kullarına dağıtmak zorundayız. Halkı memnun etmek değil gayemiz; Hakk’ı memnun etmek…

Hekimoğlu İsmail / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: