Hazırlanınız…

İnsanların zamanlarının büyük bölümü gelecek hayatları için hazırlıklar yapmakla geçer İlkokuldan itibaren hayatımız sınavlara hazırlıklarla geçmeye başlar. . İlkokuldan itibaren başlayan sınav maratonu hiç bitmiyor. 5.Nisan 2015 tarihinde Hukuk’ ta okuyan kızım Ayşenur’u Yabancı dil sınavı için, İstanbul – Kağıthane’de Tülin Manço Ortaokuluna götürdüm. Sınav iki buçuk saat sürdü. Kızımın sınavdan çıkışını beklerken bu yazımın ana hatlarını not aldım ve bilgisayarın başına oturarak son şeklini verdim.

Hayatımızın tamamını kuşatan sınavlar yalnızca öğrencilik yıllarında değil, özel hayatımızda da sürüyor. Kpss, Yds, Tus, Ales ve daha birçok sınavdan, ehliyet sınavına hatta işe giriş mülakat sınavlarına kadar bilumum sınavlar hayatımızın değişmeyen bir parçasıdır.

İnsanın bir güzelliğe ya da uğrunda pek çok şeyi göze aldığı hedefine ulaşabilmesi için kimi zaman yıllarca süren bir çaba, bir hazırlık, kararlılık ve dirayet göstermesi, karşılaştığı zorlukları sabırla karşılaması gerekebilir. Bunların yanı sıra insanın maddi güç ya da toplum içinde itibar, şöhret ve belli bir kariyer elde etmek gibi hedefleri varsa; bunlar için de ciddi bir çaba sarf etmesi ve bazı zorlukları göze alması, karşılaştığı imtihanları başarı ile vermesi için ciddi hazırlıklar yapması gerekir. Hayatımız bir sınavdan ibaret.

Hayatımız sınav hazırlıkları yanında başka hazırlıklarında yaşandığı bir fırsatlar senaryosudur. Her sabah kalkarız işe gitmek için hazırlanırız. Okula gitmek için hazırlanırız. Futbol ve diğer branşlardaki takımlar, devamlı yapacakları maçlara hazırlanırlar. Askerin hayatı komutanın emirlerini yerine getirmenin hazırlıklarıyla geçer. Yazın kış hazırlıkları yaparız. Arkadaşımızın, dostumuzun düğününe giderken hazırlanırız. Hayatımız boyunca yapacağımız değişik işler öncesi, yapacağımız işe, eyleme uygun bir hazırlık yaparız. Sınavlara hazırlık, yolculuğa hazırlık, işe hazırlık, evlenmeye hazırlık vs. Fani dünya hayatı için bin bir türlü çaba harcanıp hazırlıklar yapılır. Şüphesiz bunlar hayatın devamı için yapılması gereken şeylerdir. Ancak dünyaları için bunca hazırlıklar yapan bir çok insanın sıra ebedi hayatına gelince hiçbir hazırlıkları bulunmadığı, aksine böyle bir kaygı da taşımadıkları görülmektedir. Geçici hayatları için nice hazırlıklar yapan, ama ebedi olan ahiret hayatlarını ihmal eden insanların durumu çökmekte olan bir binanın boyasını yenileme çabasına benzemektedir. Doğru olan şüphesiz her iki dünya için de hazırlık yapmaktır.

 

Bişr-i Hafi hazretlerinin hastalığı sırasında talebelerinden birisi onu ziyarete gitti. Bişr-i Hafi’ye; “Bana nasihat et.” dedi. Bişr-i Hafi buyurdu ki: “Bir karınca vardı. Yazın taneleri toplar, kışın yerdi. Bir gün topladığı taneyi yemek üzere ağzına aldı. Tam bu sırada gelen bir kuş onun ağzındaki taneyi kaptı. Karınca topladığı şeyi yiyemedi ve emeline kavuşamadı. Dünyada insanlar da böyledir. Mal ve servet toplarlar. Onları ya başkaları alıp tüketir veya ölüm kuşu gelip o kimseyi alır da dünyadaki emeline kavuşamaz. Hal böyle olunca, dünyaya gönül vermemeli, ahiret için hazırlanmalıdır.”

“Hazırlanınız! Başka, daimi bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nisbeten bir zindan hükmündedir. Padişah’ımızın makarr-ı saltanatına gidip merhametine, ihsanlarına mazhar olacaksınız, eğer güzelce bu fermanı dinleyip itaat etseniz. Yoksa, isyan edip dinlemezseniz, müthiş zindanlara atılacaksınız” Sözler, Onuncu Söz, On Birinci Hakikat.

 

Niçin başka daimi bir memlekete gideceğiz? İnsanın mahiyetindeki bütün cihaz ve duyguların yapısı ve yönü ahirete bakıyor ve oraya işaret ediyor. Peygamberler de bu donanım ve cihazların ahirete olan işaretlerini, yine vahyin terbiyesi ile insanlığa ders veriyorlar. Mesela kalpteki aşk-ı beka bu dünyaya sığmıyor. Kalp ebedi yaşamak arzu ettiği halde dünya geçici ve fanidir. Ya da kalbin o kadar çok emel ve arzuları vardır ki, bu dünyada binden birisine ulaşamıyor. Ruh latif ve nurani bir varlıktır. Dünyevi ve cismani kayıtlardan sıkılır ve bunalır. Ama ceset kafesinde kayıt ve prangalar içindedir. Demek ruhun mahiyeti de bu maddi dünyaya sığmıyor, daha nurani ve latif olan bir alemi talep ediyor. Ruhun o kadar çok incelikleri var ki, hepsi dünya torbasını yırtıp başlarını çıkararak “ebed, ebed” diye inliyorlar. Bunları en avam insanlar bile çözümleyebilir. Akıl tam kapasitesini bu dünyada kullanamıyor. Demek kullanacağı başka ve daimi bir alem var olduğu anlaşılıyor. İnsanın akli melekesini kayıtlayan ve hakikatleri görmesini engelleyen o kadar çok maddi gaflet ve sebepler var ki, akıl bu kayıt ve engellerden dolayı bazen en zahir bir hakikati bile göremeyebiliyor. Halbuki akıl, mahiyet olarak onları anlamaya müsaittir, ama aklı çevreleyen karanlık perdeler onu anlamasına engel teşkil ediyor. Akıl da ahiret aleminde özgürlüğüne kavuşacak, tıpkı kalp ve ruh gibi. İnsanın duygu ve latifelerinin anatomisi, bu dünya için olmadıklarını gayet zahir bir şekilde ortaya koyuyor. Tıpkı anne karnındaki bir çocuğun azalarını anne karnında kullanamamasının, kullanabileceği bir aleme işaret etmesi gibi. Nasıl anne karnındaki bebeğin azaları dünyaya işaret ediyor ise, aynı şekilde dünya da ahiret alemine nispetle anne karnı gibi dar ve sınırlı olduğu için, insanın latife ve duyguları da ahiret alemine işaret ediyor. Dünya hayatı insan mahiyetine dar gelen bir elbise hükmündedir. Bu da insanın bu dünyaya ait olmadığının en büyük ispatıdır.(Sorularla Risale)

 

“Vermeyi istemeseydi, istemeyi vermezdi.” Allah insanlara istediklerini vermek istemeseydi, onlara isteme kabiliyetini vermezdi. Midenin, açlık diliyle yaptığı duayı kabul etmek istemeseydi, ona ne açlık duygusunu, ne de açlığı seslendirme arzusunu verirdi. Öyleyse insana ebedi yaşama, varlığının sonsuz olmasını isteme, sevdikleriyle sürekli beraber olma duygusu ve isteklerini veren Allah, elbette onların bu isteklerinin karşılığını da verecektir. Bu dünyada bunlar olmadığına göre demek ki başka ve ebedi bir alemde o isteklerin karşılığı da olacaktır.

Bizi yaratan Zât, şu âlemi seyretmemizi istemeseydi, ana rahminde bize göz takar mıydı? Bu güzelim sesleri işittirmek dilemeseydi bize kulak verir miydi? Sayısız nimetleri yememizi, içmemizi istemeseydi, ağzımızı, midemizi yaratır mıydı? Bu açıdan âhiretin varlığına en büyük bir delil insan ruhuna konulan bu “ebedî yaşama arzusu”dur.

Hayatımız ebedi yaşamaya doğru hızla akıp gitmektedir. Ölümle ebedi hayat başlamaktadır. Ölüm için her an hazırlıklı olunmalıdır. Bu dünyada en önemli iş ölüme hazırlanmaktır. Bundan daha önemli iş yoktur. Hazırlıksız yakalanırsak telafisi yok. “Bu şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm hakikatinin elbette hayattan ziyade bir istediği var.” sözüne, herkes kulak vermeli ve ona göre hazırlık yapılmalıdır.

Yoksa ne mezar taşının, ne de gözyaşının ötelere bir faydası olmuyor. Bu dünyada kontrollü hayat yaşayanlar, Kur’an ve sünnetle hayatlarını şekillendirenler, ebedi aleme giderken hazırlıklı gidenlerdir. Burada, Hz. Ebubekir’in (r.a.) bir sözünü hatırlayalım. Şöyle diyor, Gönüller Sultanının (a.s.m.) sadık dostu, sadakatin, doğruluğun timsali:

“Kendine kabir değil, kendini kabre hazırla.”

Başka, daimi bir memlekete giderken nasıl hazırlanacağız, nelerden ibret alacağız? İbrahim bin Edhem hazretlerini dinleyelim:

İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne sormuşlar:
“Ettiğimiz dualar neden kabul olunmuyor?”
Hazret buyurmuş ki:
“Hakk’ı bilirsiniz, buyruğunu tutmazsınız! Peygamber’i bilirsiniz, sünnetlerini yerine getirmezsiniz! Kur’ân okursunuz, fakat onunla amel etmezsiniz! Hak Teâlâ’nın nimetlerini yersiniz, şükrünü eda etmezsiniz! Cenneti bilirsiniz, onu kazanmak için gayret etmezsiniz! Cehennemi bilirsiniz, endişe duymazsınız! Ölüm vardır dersiniz, hazırlanmazsınız! Atanız-ananız ve ölülerinizi kendi ellerinizle kabre koyarsınız, lâkin ibret almazsınız. Böyle olunca bu kadar gaflette olan bir kimsenin duası nasıl müstecâb ola!”

Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise, onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levâzımâtı tedârik etmekle mükelleftir. En ehem ve en elzem işler takdim edilecektir.
(Sözler, Yirminci Söz)

Misafirhanede insan vazifesini yerine getirirken imtihan edilecektir. İmtihanı kazanmak için yarın için ne hazırladığımıza bakmalıyız.

Bir memleketten başka bir memlekete gitmek üzere olan bir kimse hazırlık yapar. Çünkü gideceği yerde kendisine bir çok şey lazım olabilir. Hazırlık yapan kimse orada kalacağı müddet içinde rahat eder huzurlu olur. Bir pikniğe giderken bile bir çok hazırlık yapılır. Bir şehirden bir şehre seyahat eden kimse, yanına eşyasını almak zorundadır.

Bu hazırlıkları yapan kimse, bir takım zorluklar ve sıkıntılar yaşayacaktır fakat yolculuğunun sonunda rahat edecektir.

İnsan ahirete giden bir yolcudur. Bu öyle bir yolcu ki ruhlar aleminden anne karnına, oradan dünyaya teşrif eden bir yolcu. Sonra çocukluktan, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabre giren bir yolcu. Sonra kabirden, berzahtan, haşirden, sırat köprüsünden, cennet veya cehenneme varacak olan bir yolcu.

Bu kadar yollarda kendisine elbette bir çok hazırlık yapması gerekir. Varacağı ahirette rahat etmesi de bu yapacağı hazırlıklara bağlıdır. Çünkü, eken biçer. Dünya ahiretin tarlasıdır. Burada hazırlığını yapan ahirette karşılığını görecektir.

Hazırlığı nasıl yapalım:… “…Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mucidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü, feda etmediğin takdirde, ya bâd-ı hevâ zâil olur, gider, veya O’nun malı olduğundan, yine O’na rücû eder. ” Mesnevî-i Nûriye, Habbe,

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr,18)

 

“ Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah’ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir. (Hadid Suresi, 20)

 

Mehmet Abidin Kartal

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: