İnsanı uçuruma götüren sözler!

İmanı elde ettikten sonra önemli bir aşama da imanı muhafaza etmek, korumak; yıpranmasına, zayıflamasına, herhangi bir tehlikeye maruz kalmamasına çalışmaktır.

İnanan bir insan her konuda olduğu gibi, imanî meselelerde de ağızdan çıkan sözlere dikkat etmeli, imana aykırı sözlerle dilini kirletmemelidir. Şayet umursamaz bir biçimde, dikkat etmeden, sözün nereye vardığını, nasıl bir sonuç doğuracağını düşünmeden imana aykırı sözleri söylerse, Allah korusun imanını kaybedebilir.

Böyle bir hataya düşmemek için akıllı, dikkatli ve titiz davranırken, hatasının farkına varır varmaz da, hemen tedbirini almalı, bir an önce tövbe istiğfar etmeli, imanını yenilemeli, kelime-i şehadet getirerek taze bir imanla yeniden hayata başlamalıdır.

Fakat bu esnada ağzından imana aykırı bir söz çıkmış, mukaddesleri incitecek bir laf etmişse, “Eyvah, ben ne yaptım, imanım gitti, dinden çıktım” diyerek herhangi bir ümitsizliğe ve yılgınlığa düşmemeli, şeytanın oyununa gelmemelidir.

Çünkü şeytan şu veya bu şekilde insanı imana aykırı söz söylemeye teşvik eder, imana ters düşen sözleri söyletir, sonra da kişiyi kendi başına bırakır, onu ümitsizliğe düşürür: “Artık sen dinden çıktın, bir daha dine dönemezsin, Allah seni kabul etmez” türünden tuzaklar kurarak insanı felakete sürükler.

Bunun için “Hatadan dönmek fazilettir” sözünü hatırlayarak, hemen pişmanlık duymalı, kusurumuzu itiraf ederek Allah’ın rahmetine sığınmalı, O’nun bağışına ve affına yönelmeli, seyyiatlarımızı hasenata, günahlarımızı sevaba çevirmesini dilemeliyiz. Bundan sonra da aynı hatalara düşmemek için dilimize sahip çıkarak kalbimizin sesine kulak vermeliyiz.

Muhtemelen bilmeyerek (en azından öyle olduğunu sandığımız) ve insanı uçuruma götürebilecek sözlerden bazıları şöyle:

“Allah gelse, seni elimden alamaz!”: Bir öfke sonucu, bir kızgınlık anında, düşünmeden bu sözü söyleyen kişinin Allah’ın gücü ve kudreti konusunda en ufak bir bilgisinin olmadığı anlaşılıyor. Bir kere Allah’ın gücünün ve kudretinin ne bir sınırı vardır, ne bir hududu… Çünkü Allah’ın kudreti sonsuzdur, sınırsızdır. “Allah’ın şuna gücü yeter, buna yetmez; şunu yapar, bunu yapamaz; şu kişiyle baş eder, bu kimseyle baş edemez” diye bir şey söz konusu olamaz.

“Allah beni mi görüp duracak?”: Bu lafı söyleyip duran kimse güya Allah’ın kendisini görmesini istemiyor. Böylece günahları rahatça işleyecek, isyanından geri durmayacak, haramlardan vazgeçmeyecektir. Şu bir gerçek ki, Allah bizi sürekli görüyor ve görecektir. Hiçbirimiz Allah’ın görmesi ve gözetimi dışına çıkamayız. Başta insanlar ve hayvanlar olmak üzere meleklere, cinlere ve bütün varlıklara gözü ve görme duygusunu veren Allah’tır. Bu varlıkların görmesi sınırlı ve süreli iken, Allah için böyle bir şey söz konusu değildir, olamaz da…

“Burada Allah’ın yeri yok!”: Bu cümle, gerçek bir Allah inancı olmayan kimselerin zaman zaman kullandıkları bir cümledir. Bu söz, açıktan açığa din düşmanlığı yapan, düşmanlığını da hiçbir biçimde gizlemeyen, imandan, inançtan yoksun kişilerin dillerine doladıkları bir söz olarak söylenip durur. Yoksa, inanan, Allah’ın varlık ve birliğini kabul eden, kabul ettiği için de inandığı gibi hareket eden bir kişinin ağzından böylesi sözlerin çıkması mümkün müdür?

“Allah baba!”: Allah’a baba ve oğul isnadı yapılmaz, caiz de değildir, mümkün de değildir. Böyle bir sözü, bir Müslü­man’ın söylemesi düşünülmez. Çünkü mesele doğrudan doğ­ru­ya Allah’ın birliği ile alakalıdır. Bir kere bütün babaları ve oğulları, erkekleri ve kızları yaratan Allah’tır. Yaratıcı, yaratılan olamaz. İslamî deyimle Hâlık, mahluk olmaz. Böyle bir sözü ve inancı kesin olarak Kur’­an reddeder.

“Kader utansın!”: Kaderi suçlayan o kadar söz var ki, saymakla bitmez. Kendine söz geçiremeyen, kadere taş atar. Kimseyi suçlayamayan, kaderi taşlar. Karşısındakine gücü yetmeyen kadere yüklenir. Böyle bir kör dövüşüdür gider. Kime vurduğunu bilemez, vurduğu yeri göremez, rastgele hücum eder. Beceriksizliğini, tembelliğini ve bilgisizliğini kendi üstüne almaz, eline geçen taşı kadere fırlatır, durur.

“Nuh der, peygamber demez!”: İşte size inanca tuzak olarak kurulmuş deyimlerden bi­ri daha… Bu cümle ne anlama gelir, neyi ifade eder, ucu nereye kadar dokunur, bizden neler alır götürür, hiçbir şekilde düşünülmeden söylenip durur. Güya sözünde direnen, inatçı, ikna olmaya yanaşmayan kişiler anlatılmak istenir bu sözle… Oysaki Kur’an-ı Kerim’de zikredilen yüce bir peygamberin “adı”yla “peygamber”liğini ay­rı ayrı yazıp söylemek; adını ayrı, peygamberliğini ayrı değer­lendirmek, her şeyden önce büyük bir hata ve göz yumulamayacak bir yanlıştır.

“Sünnetin yeri mi şimdi, o eskidenmiş!”: “Geç onları, sen hangi asırda yaşıyorsun?”, “Onlar Arap toplumunda var olan şeyler”, “Onlar çoktan geçmiş şeyler”, “Sen şimdiye gel, bugün modern bir toplumdayız” gibi benzeri sözler sünneti hafife almak, Peygamberimize (a.s.m.) karşı bir tavır içinde olmak, İslamî âdet ve alışkanlıkları toplum hayatından kaldırmaya, uzaklaştırmaya, unutturmaya yönelik bir yaklaşım şeklidir.

“Sen namazı boş ver, benim kalbime bak!”: Benim kalbim temiz”, “Sen benim kalbime bak”, “İçin temiz olsun yeter” gibi sözlere sığınan ba­zı insanlar, ibadeti, namazı, tesbihi, zikri pek önemsemez, “olmasa da olur” gibi bir yaklaşım sergilerler. Oysa kalbin sahibi Allah’tır. Kalbi kim yaratmışsa, onun temizlik hükmünü de ancak O verir. Bunun için bir insanın kendini “temize çıkarması” yetmez. Üstelik temize çıkarmakla da temize çıkmış olmaz; gerçekte temiz olmalı.

“İmalat hatası!”: Sırtı kambur, ayağı topal, sağır, dilsiz, âmâ, zihinsel özürlü ve benzeri kişileri “imalat hatası” olarak görmek ve nitelemek çok ciddi bir iman eksikliğini öne çıkarıyor. İnsanı yaratan, bedenini birbirinden mükemmel organlarla donatan, onu akıl, kalp, ruh ve binlerce duygularla süsleyen Yüce Allah’a hata isnadında bulunmak, “hatalı iş yaptığını” söyleyip durmak bir mü’minin ağzından çıkmaması gereken bir sözdür.

“Kur’an çarpsın”, “Allah çarpsın”, “Ekmek çarpsın”: Bu kadar çarpık ve saçma söz olamaz. Ne demek “Kur’an çarpsın, Allah çarpsın, ekmek çarpsın?” Allah, bütün nimetlerin sahibi; Kur’an, nimetler üstü bir nimet… Ekmek de, nimetlerin başı, anası ve esası… Bu zamana kadar Kur’an kimseyi çarpmamış, kimseyi saptırmamış, onu hakkıyla okuyan hiçbir insanı da yoldan çıkarmamış. Hem neden çarpsın, niçin çarpsın? Bir yanlışın bu kadar yer tutması, bir hatanın bu kadar kabul görmesi, bir kötü sözün bu kadar söylenip durması hiç de hayra alamet değildir. Olsa olsa, bir cehalet, bir bilgisizlik, dilinden dökülen sözün nereye vardığını hesap etmeden söylenmiş olmasıdır.

“Allah kahretsin!”: Bazılarına bakarsınız, olur olmaz yerde, bir şeye canı sıkılacak olsa, “Allah kahretsin” veya “Kahrolsun” demekten kendini alamaz. Karşısında ne bir kimse vardır, ne de ciddi bir olay… Kötü bir dil alışkanlığı olarak bu sözler ağzından dökülür. Filmlerde, dizilerde, internette ve mesajlaşmalarda da sıkça kullanılınca, bu söz günlük konuşmanın içinde yerini alıyor. Karşıda bir muhatap olmayınca, “Allah kahretsin” lafı her ne kadar bir hakaret ve beddua yerine geçmese de, böyle bir sözü günlük konuşma dilinde kullanmanın bir anlamı ve değeri yoktur. Çünkü gereksiz yere dilimizi bu tür sözlere alıştırmak doğru bir şey değildir.

İmanı kaybettirebilecek sözler

Bu örnekler haricinde bilerek veya bilmeyerek kullandığımız insanı uçuruma götüren sözler şöyle:

“Burası Allah’ın unuttuğu yer!”, “Allah deseydi yapmazdım!”, “Allahlık Ali Bey!”, “Yukarıda Allah var!”, “Allah’a lazımmış ki öldü!”, “Cimrilerin Allah’ı…”, “Kahrolsun Şeriat!”, “Kader utansın!”, “Kahpe felek!”, “Fala inanma, falsız da kalma”, “Azrail suratlı adam!”, “Ne günah işledim ki tövbe edeyim?”, “Bir yudum alsan ne olur? Aslan sütü bu!”, “Seninle cennete bile girmem!”, “Yalansız iş mi var?”, “Faiz yemeyen mi var?”, “Onda iman ne gezer?”, “Öküz aleyhisselam!” “Kıyamet hacılarla hocaların yüzünden kopacak!” “Tabiat yarattı!”, “Doğanın mucizesi!”, “Âhirete gidip gelen mi var?”, “Lânet olsun!”, “Seni Allah’tan çok seviyorum”, “Cehenneme girmeye imza verdim”, “Dinim, imanım gevredi”, “Allah bize zulmediyor”, “Ben Allah mallah tanımam”, “Şu işe Allah’ın bile gücü yetmez” “Eğer Allah bana şunu emretseydi yine yapmazdım”, “Allah gelse seni elimden alamaz”, “Onun hakkından Allah bile gelemez, ben nasıl geleyim”, “Allah bana merhamet etme hususunda cimrilik etti”, “Allah bana acımıyor”, “Allah’ın hiç işi kalmamış da bunu mu yapıyor veya yaratıyor?”, “Bana Allah ve Kur’an yeter, peygambere ne ihtiyaç var?”, “Haram yemek ne tatlı şeymiş?”, “Allah falan kuluna şu kadar zenginlik veriyor; bana ise az veriyor. Böyle adalet olur mu?”, “Namaz ve helal olan şeyler, bana iyilik getirmiyor”, “Ne için namaz kılacağım; malım yok, mülküm yok. Ço­lu­ğum yok, çocuğum yok”, “Namazı rafa bıraktım”.

Mehmed Paksu

Moral Dünyası Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: