İnsanlara Rahmet Olarak Gönderilen Fahr-i Âlemi Tanıyalım!

ıslak gülHıristiyan bir papaz ile sohbet ederken “Muhammed savaşçı idi, hayatı hep savaşlarla geçmiş,” dedi. İtiraz etmeme rağmen papazı ikna etmek mümkün değildi, çünkü hayati boyunca Fahr-i âleme karşı beslediği kin ve nefretini izale etmek veya hakkı ona kabul ettirmek çok zor… Medar-i münakaşa etmek istemeden “hidayet Allah’tandır.”dedim.

Keza, Alman asıllı Hıristiyan karı koca; bir Türk komşusuna gider gelirler, komşuların örf, adet ve İslami yaşayışlarından etkileyen karı koca bir müddet sonra Müslüman oluyorlar. Türk komşusuyla tanışmadan önce Müslümanları ve Hz. Muhammed’di hep savaşçı bildiklerini, İslamiyet’tin güzelliklerinden habersiz olduklarını, bir televizyon programında anlatıyorlardı,

Evet Hıristiyan karı koca; bir Müslüman’ın İslami yaşayışından etkilenerek Müslüman olabiliyorsa bize şunu gösteriyor ki: Müslümanlar hal ve ahvalleriyle İslamiyet’ti doğru yaşasalardı, Hz. Muhammed’din (asm) güzel ahlakını bihakkın anlatılsaydı, gayrimüslimlerin çoğu İslamiyet’te gireceklerdi.

Bediüzzaman ne güzel söylemiş:

“Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler.”

Bütün Resullerin seyidi, bütün enbiyaların imamı, bütün mürşitlerin sultanı fahr-i Âlem ve Şeref-i beni Âdem Efendimize atfedilen iftira münasebetiyle umman denizinden bir katre de olsa, o zat-ı pak hakkında bir kaç hakikati beyan etmek istiyorum.
Şöyle ki:

İmanın altı şartından biri de peygamberlere inanmaktır. Hangi din mensubu olursa olsun kendi Peygamberini kabul ettiği gibi; sair Peygamberleri de kabul etmeleri şarttır. Kabul etmeyen kâfir olur.

Kur’an’da Muhammed, İncil’de Ahmet, Tevrat’ta Ahyed olarak ismi geçen O Zat-i Pakı delâl, en yüce ahlâka sahip olduğu yüz yıllar boyunca, dost ve düşman, herkesin üzerinde birleştiği tek bir insandır. Hz. Muhammed (asm) “güzel ahlâkı tamamlamak” olarak ifade ediliyor. Fahr-i Kâinat Efendimiz her bakımdan insanların en güzeli olduğu gibi ahlâk ve edep yönünden de en üstünüydü.

“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim. Sizin en hayırlınız, ahlaken en üstün olanınızdır” buyurmuşlardır. Kâinat kitabının en büyük ayeti ve Hâtemü’l-Enbiya olan Fahr-i Cihan Efendimiz güzel huylu, güler yüzlü, tatlı sözlü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu idi.

İnsanlara verdiği değer:

Âlemlere rahmet, insanlığa ebedî rehber ve üstâd-ı mutlak olarak gönderilen Fahr-i Âlem Efendimiz kimseyi tenkit etmez, ayıbını yüzüne vurmazdı.

Bir gün, Medine sokaklarından bir cenaze geçiyordu. Peygamberimiz bunu görünce ayağa kalkar. Yanındakiler cenazenin bir Yahudi’ye ait olduğunu söylerler. Bunun üzerine Peygamberimiz ‘O insan değil mi?’ diyerek yanındakileri uyarır.

Peygamberliği döneminde çok sıkıntı çekmiş, üzerine pislik atılmış, öldürülmek istenmiş, geçeceği yollara dikenler atılmış, ilk Müslümanlar da sayısız işkencelere tabi tutulmuş, Ama O’Yüce Peygamber, bunların hepsine tahammül göstermiş ve sabretmiştir.  Uhud Savaşında mübarek dişi kırılmış, bunu yapanlar hakkında beddua bile etmemiş, Kendini zehirlemek isteyen Yahudi kadını bile affetmiştir.

Amcasını öldürtüp ciğerini yiyen Ebû Süfyan’ın hanımı Hind’de, Kureyş kadınlarıyla birlikte yüzü örtülü olarak Peygamberimizin huzuruna gider, affını dilemiş, onu tanımasına rağmen belli ettirmeden affetmiştir. O Hind ki, Uhud Savaşında Kureyş kadınlarıyla birlikte def çalıp müşrikleri savaşa davet etmiş,

Hz. Hamza’nın katili Vahşi, Mekke’den kaçarak bir müddet kabileler arasında gizlenmiş,  fakat emin bir yer bulamıyordu. Sonunda kendi için en güvenli yeri gene Hz. Muhammed’din yanına gitmeyi bulmuş, Vahşi çekinerek ve sıkılarak huzura gitmiş, Vahşi’yi huzurunda gören Resulullah başını yere eğer, ona bakamıyordu. O anda amcasını hatırlar, mübarek gözlerinden yaşlar akar. Amcasının katili olan Vahşi’yi kısas yapabilirdi, her şeye rağmen büyüklük göstererek katil Vahşi’yi affeder.

Merhameti:

Peygamberin kucağında bir çocuk olduğunu gören bir adam hayret eder; “Benim on tane çocuğum var, ama hiç birini öpmedim.”der. Peygamberimiz, “kalbinde merhamet kalmamışsa ben ne yapıyım.”diyerek şu uyarıda bulunur: “merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”

Hz. Peygamber Medine’den Mekke’ye ordusuyla giderken bir vadide, yolun kenarında yeni doğmuş yavrularını emziren bir köpek görür. Bir sahabeyi çağırıp köpeğin ve yavruların rahatsız edilmemesi için, ordu geçinceye kadar orada nöbet tutmasını emreder,

Ey Hıristiyanlar dinleyiniz! Alman Devletini kuran ilim ve irfan sahibi Prens Bısmarck, “Sana muasır bir vücut olamadığımdan müteessirim Ey Muhammed! Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir.”demiştir.

Netice-i kelam,bir gayrimüslimin cenazesine saygı gösteren, ölümle kendisini tehdit edenleri, amcasını öldüreni affeden, insanlara ve hayvanlara merhametini esirgemeyen, İnsanlığa ebedî rehber ve üstâd-ı mutlak olarak gönderilen bir Peygamber’e savaşçı demek büyük bir cehalet ve iftiradır.

İnananlara selam,

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

12.8.2013

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: