İslâm hukukunda ‘aile reisliği’ anlayışı ve çalışan kadın hakları?

Soru: İslam’da ailenin reisi beydir. Bey aynı zamanda ailenin tüm ihtiyaçlarını karşılamakla da yükümlüdür. Kadın, bu ihtiyaçları karşılamaktan sorumlu değildir. Kadının şahsına ait malı varsa kullanışı kendi tercihine bırakılmıştır. Bey bu malda tasarruf hakkına sahip değildir.

Bununla beraber, çalışan kadın, ailenin ihtiyaçlarını karşılamada beyine yardımda bulunmaktadır. Çalışan kadının bu katkısı mecburi midir, yoksa isteğe bağlı bir yardım mıdır? Ayrıca kadının maaş kartını alıp kendi kullanan beyler de görülmektedir. Kadın, kartını beyine vermezse bu bir itaatsizlik gibi yorumlanabilir mi? Beyin böyle bir hakkı söz konusu mu?

Cevap: İslam’da aile reisinin bey olduğunda ittifak vardır. Beyin ailenin tüm ihtiyaçlarını karşılamaya mecbur ve mükellef olduğu da kesindir. Ancak beyin kazancı ailenin ihtiyacını karşılamaya yetmezse hanımın çalışmasına izin vermesi de söz konusu olabilir. Bu takdirde şartların müsait olduğu yerlerde çalışan kadının, ailenin ihtiyaçlarını karşılama konusunda beyine yardımda bulunması hem hayat ortaklığının bir gereği hem de bir vefa ve saygı anlayışının icabı olarak görülmekte, böylece aile mutluluğuna da katkı sağlamaktadır.

Ancak bu sırada kadının rızası olmadan maaş kartını beyin kendi tasarrufuna alması gibi bir hakkı söz konusu olmamaktadır. Çünkü ailenin ihtiyacını karşılama mecburiyeti kadına değil, erkeğe ait bir mükellefiyet olduğundan, kadın beyin yetişemediği yerlerde yardımda bulunmakta, erkek bu yardımı mecburi bir mükellefiyet gibi görüp de maaş kartını da kendi tasarrufunda bulundurma hakkına sahip olmamaktadır.

Hayreddin Karaman Hocaefendi’nin (İslam’da Kadın ve Aile) kitabındaki aile reisliğinin istişare içerikli salahiyeti konusunda verdiği geniş bilgilerden şöyle bir özet çıkarabiliriz:

***

1- İslam’da ailenin reisi kocadır. Ancak kocanın bu reisliği bir amir-memur ilişkisi gibi katı ve sert değildir! Aile küçük bir cemiyettir, topluluktur; hiçbir cemiyet ve topluluk başsız yönetilemez. Aile reisliği de bu anlayışın bir gereği olarak öngörülmüş, bu reislik kavramının içi de, salahiyet görünümü içinde sorumluluklarla doldurulmuştur! Nitekim İslâm’da aile reisi, birliğini yönetirken birinci derecede karısı ile istişare ederek sürdürecektir yönetimini.

2- Ailenin geçimini (nafakayı) sağlamak kocanın sorumluluk alanına girer. Medeni Kanun’un 190. maddesine göre koca, karısının da geçim teminine, aile giderine bir ölçüde katılmasını isteyebilir. Ama (kadın haklarını korumadığı iddia edilen) İslâm hukukunda ise kocanın böyle bir hakkı da yoktur, kadın hiçbir şekilde aile giderine katılma mecburiyetinde tutulamaz! Bu durumda kadın, kocasının hazırladığı mütevazı hayata razı olur, şikâyeti söz konusu olmaz tabii.

3- İslâm aile hukukunda mal ayrılığı esas olduğu için kadının zengin, kocasının fakir olması ve gerektiğinde zengin kadının kocasına zekât vermesi de caiz görülmüştür. Öte yandan ailenin geçimini sağlamak kocaya ait olduğu için kocası zengin olan kadın da zengin sayılmıştır ve kendisine zekât verilmesi caiz görülmemiştir.

4- Kadın geçinmek için çalışmak istediği takdirde -İslâmî sınırları ve hükümleri çiğnemeden- çalışma hürriyetine sahiptir. Ancak aile birliği içinde bulunan kadının çalışabilmek için birlik başkanından izin alma mecburiyetini, birliğin dirlik ve düzeni gerekli kılmaktadır. Aile birliği içinde isteyen istediği zaman evi terk eder, istediği zaman döner, dilediği yerde, dilediği kadar bulunursa bu birliğin bozulmasını sonuç verir. Kadın bu konuda kendini başıboş gibi görmemeli, beyinin iznini alarak hareket etmeyi mükellefiyeti olarak bilmelidir.

5- Bütün bunlardan anlaşılan odur ki; aile içi yönetimde istişare ile karar vermeler esastır. Anlaşamadıkları yerlerde ise karı-koca kendi seçtikleri ‘Hakem Heyeti’ne anlaşmazlıklarını anlatarak verecekleri adaletli karara uymaları gerekir. Bu konulara elbette farklı yaklaşımlar da mevcuttur.

Ahmed Şahin / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: