KADINLARA BAKMAK
KADINLARA BAKMAK
«Buhari 23. Mü’minûn Suresi’nin 19. âyetini zikretmiştir ki, meali şöyledir: Allah hem hain gözlerin (tecessüslerini) hem de (fâsid) gönüllerin gizlediği temayülleri bilir…
İbni Ebî Hatem’in, Abdullah bin Abbas vasıtasıyla rivayetine göre; âyetteki hain gözlerin tecessüs ve fasid gönüllerin temayülü şöyle tasvir buyurulmuştur: Hain gözlü o kimsedir ki; o, bir cemaatla bir yerde otururken yanından güzel bir kadın geçerse, yahut girdiği bir evde güzel bir kadın görürse, yanındakilerden hırsızlayarak kadına sinsi sinsi bakar. Yanındakiler kendisine bakınca hemen gözünü ayırır. Fakat Allah bilir ki, o hain gözlü kimse, kadının daire-i mahremiyetine girmeğe gücü yetse muhakkak girmek ve zina etmek ister.
Bundan sonra Buhari’nin arka arkaya iki hadisi vardır ki, bunlardan birisi: Veda Haccında Resul-i Ekrem Medine’den hareket ettiğinde terkisine amcası Abbas’ın oğlu Fazl’ı almıştı. Yolda güzel bir kadın bir mes’ele sormak üzere yaklaştığında, Fazl kadına bakmağa başladı. Kadın da son derece güzel olan Fazl’a bakıyordu. Bu manzarayı görünce Hazret-i Peygamber Fazl’ın çenesinden tutup öbür tarafa çevirdi.
Öbürüsü de: Resul-i Ekrem bir kere ashabı yol üzerinde oturmaktan men etmişti. Fakat bilahare bunun iktisadî hayat için lüzum ve zarureti arz olununca; Resul-i Ekrem gelip geçen kadınlara bakılmaması, kimseye eza olunmaması gibi şartlarla müsaade buyurdu.» (Sahih-i Buhari Muhtasarı ci:12 sh:187)
Ebu Davud 12. Kitab-ün nikah 42. babı, kasdî olmayan ilk bakış müstesna, kadınlara bakmanın haramiyeti hakkındadır.
Bir hadis-i kudsîde mealen şöyle buyuruluyor:
«Namahreme bakmak, İblis’in oklarından bir oktur ki, her kim benden korkarak onu bırakırsa, (harama bakmazsa) o haramın zevkine bedel ona bir iman veririm ki, o imanın celadet ve halavetini kalbinde duyar.» (İlahî Hadisler (H.Hüsnü Erdem, D.İ.Bşk. Yayınları) ve K.H. hadis:2864)
Bediüzzaman Hazretleri, nazar-ı haram ve tesettür-ü nisvan meseleleri üzerinde ehemmiyetle durmuştur. Ehemmiyetine binaen tekrar alıyoruz. Bunlardan bir kaç cüz’î örnekler:
«Kur’an merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için, haya perdesini takmasını emreder. Ta hevesat-ı rezilenin ayağı altında o şefkat madenleri zillet çekmesinler; âlet-i hevesat, ehemmiyetsiz bir meta’ hükmüne geçmesinler.
Medeniyet ise kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır. Halbuki aile hayatı, kadın-erkek mabeyninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder. Halbuki açık-saçıklık, samimi hürmet ve muhabbeti izale edip ailevî hayatı zehirlemiştir. Hususan suretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: Nasılki merhûme ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrib eder. Öyle de: Ölmüş kadınların suretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan suretlerine hevesperverane bakmak, derinden derine hissiyat-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrib eder.» (Sözler sh: 410)
«Bir genç hâfız, pek çok adamların dedikleri gibi, dedi: “Bende unutkanlık hastalığı tezayüd ediyor, ne yapayım?” Ben de dedim: Mümkün oldukça namahreme nazar etme. Çünki rivayet var. İmam-ı Şafiî’nin (R.A.) dediği gibi: Haram nazar, nisyan verir.
Evet ehl-i İslâmda, nazar-ı haram ziyadeleştikçe, hevesat-ı nefsaniye heyecana gelip, vücudunda su-i istimalat( ile israfa girer. Haftada bir kaç defa gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hafızasına zaaf gelir.
Evet bu asırda açık saçıklık yüzünden, hususan bu memalik-i harrede o su’-i nazardan su’-i istimalat, umumi bir unutkanlık hastalığını netice vermeğe başlıyor. Herkes cüz’î, küllî o şekvadadır. İşte bu umumi hastalığın tezayüdiyle, hadis-i şerifin verdiği müdhiş bir haberin te’vili ucunda görünüyor. Ferman etmiş ki: “Âhirzamanda, hâfızların göğsünden Kur’an nez’ediliyor, çıkıyor, unutuluyor.” Demek bu hastalık dehşetlenecek, hıfz-ı Kur’an’a bu su-i nazarla bazılarda sed çekilecek; o hadisin te’vilini gösterecek.» (Kastamonu Lâhikası sh: 133)
Bediüzzaman Hazretleri, nazar-ı haramdan ictinab etmekteki hassasiyetini şöyle anlatır:
«Tarih-i hayatımı bilenlere malumdur. Ellibeş sene evvel, ben yirmi yaşlarında iken, Bitlis’te merhum Vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrarıyla ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızları vardı. Üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyükleri iki sene beraber bir hanede kaldığımız halde, birbirinden tefrik edip tanımıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki, bileyim. Hatta bir âlim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden farketti, tanıdı. Herkes bendeki hale hayret ederek bana sordular: “Neden bakmıyorsun?” Derdim: “İlmin izzetini muhafaza etmek beni baktırmıyor.”
Hem kırk sene evvel İstanbul’da, Kağıthane şenliğinin yevm-i mahsusunda, Köprü’den ta Kağıthane’ye kadar, Haliç’in iki tarafında, binler açık-saçık Rum ve Ermeni ve İstanbullu karı ve kızlar dizildikleri sırada, ben ve merhum mebus Molla Seyyid Taha ve mebus Hacı İlyas ile beraber bir kayığa bindik. O kadınların yanlarından geçiyorduk. Benim hiç haberim yoktu. Halbuki Molla Taha ve Hacı İlyas beni tecrübeye karar verdikleri ve nöbetle beni tarassud ettiklerini bir saat seyahat sonunda itiraf edip, dediler: “Senin bu haline hayret ettik, hiç bakmadın!” Dedim: “Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin akıbeti elemler, teessüfler olmasından istemiyorum.”» (Tarihçe-i Hayat sh: 519)
Açık-saçıklık âdet olmuş büyük şehirler ve çarşı-pazarlar, nazar-ı harama en çok tahrik edici yerlerdir. İki hadis-i şerif mealinde şöyle buyuruluyor:
«Gücün yeterse sen çarşıya girenlerin ilki ve çarşıdan çıkanların sonuncusu olma.(Yani: Mümkün olduğu kadar çarşılarda az bulun) Çünkü, çarşı şeytanın harb yeridir. (Günahların çok olduğu yerdir.) Şeytan sancağını çarşıda diker. (Yani hâkimiyetini icra eder.)» (Sahih-i Müslim cilt: 7 sh:363 hadis: 2451)
«Beldelerin Allah’a en sevimli olan yerleri, mescidlerdir (ilim ve ibadet yerleridir). Beldelerin, Allah’a en sevimsiz ve buğz ettiği yerler de çarşı-pazarlarıdır.» (Ramüz-ül Ehadis sh: 16)
«İmam-ı Rabbani demiş ki “Bid’a olan yerlere girmeyiniz.” Maksadı, sevabı olmaz demektir; yoksa, namaz battal olur değil. Çünki selef-i salihînden bir kısmı, Yezid ve Velid gibi şahısların arkasında namaz kılmışlar. Eğer mescide gidip gelmekte kebaire maruz kalırsa, halvethanesinde bulunması lâzımdır.» (Kastamonu Lâhikası 247)
Diğer bir rivayette de: âhirzamanda (bid’atlar ve hevanın yaygınlaştığı zamanda) köy ehlinin ve saliha ihtiyarelerin hayatı tavsiye ediliyor. (Ramuz-ül Ehadîs: 61)
Selam ve Dua ile
Muhammed Numan ÖZEL
www.NurNet.Org
Etiketler: haram, Muhammed Numan Özel