Kalbi doyuran ancak muhabbettir

Diyarbekir’in emektar Nurcularından Mustafa Ergün Hoca, muallim iken emekli olur, kendisi gibi emekli olan Emin Öz Bey ile ortaklaşa bir işyeri açar.

Ben de, zaman zaman iş yerlerine uğrar, hal ve hatırlarını sorarım. Bu muhabbet fedailerinin kalplerinden uzanan sevgi şuâlarının gözlerine aksettiğini mânen hissediyorum. Bu his ile ben de mesrur oluyorum. Çünkü, kalp Allah’la dost olmanın, O’nu sevmenin heyecanı ile sürurlu oluyor.

Mustafa Hoca’ya bu sevgi ve muhabbetin sırrını sordum?

Mustafa Hoca: “Aramızda menfaat çatışması yok, benlik yok; muhabbetimizi tamamen Allah’ın rızasına dayandırarak beraber çalışıyoruz. Malûmunuz olduğu üzere işyerimiz Diyarbekir’in en sıkıntılı bir semti olmasına rağmen, bugüne kadar hiçbir hadiseyle karşılaşmadık, “Kadere teslim, kederden emin” olup iş akışımız böylece devâm ediyor. Biz manen Kur’ân’ın ve O’nun hakikî tefsiri olan Risale-i Nurlar’ın ve Cevşenü’l- Kebir’in himayesindeyiz.

Günlük işlerimizin yanı sıra zamanımız okumakla geçiyor. Bugüne kadar Risale-i Nur Külliyatı’nın tamamını birkaç kez okuma imkânımız oldu, bir lütf-i İlâhî olarak işimizde bereket, Emin Bey ile samimiyet ve muhabbetimiz de devâm edip, gidiyor…” şeklinde duygularını benimle paylaştı.

Ben de, bir tarafta Mustafa Hoca’nın bu samimî duygularını paylaşırken; bir diğer tarafta da Hazreti Mevlânâ’nın şu sözleri aklıma geldi: “Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu bütün derdiyle sevebilmektir.” Allah’ım!.. Bu muhabbetin menbaı “sen”sin. İnsanlar arasındaki sıkıntıların menbaı ise, Allah’ı tanımamaktan ve dolayısıyla muhabbetsizlikten ileri geliyor, diye düşündüm.

Asrın müceddidi, Bediüzzamân Hazretleri, muhabbeti şöyle tarif eder: “Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur. Hem şu kâinatın rabıtasıdır. Hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan, kâinatın en câmi bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemal sahibi olabilir.”1

Demek ki, muhabbet insanın fıtratında vardır. Hikmet sahibi Cenâb-ı Allah, (cc) insanları öylesine bir mükemmeliyette yaratmış ve bu mükemmeliyet üzerinde şekillendirilmiştir ki, İnsan kıymetini bildiği an, bütün zorlukları aşarak kemale ulaşır.

Dolayısıyla, insan sağlam ve tahkiki bir iman ile, kâinattaki bütün kemalatların Allah’tan geldiğini bilir ve muhabbeti de, Allah’ta toplanır….

Hülâsa, dünyanın zevkleri meşrû da olsa geçicidir, insanı doyurup tatmin etmez. Bunun için Allah’ın rızasına muhabbeti hasretmek ve O’nun rızasını kazanmak için azamî gayret göstermek lâzımdır.

Asıl olan Allah’ı tanımak ve O’nun muhabbetini elde etmektir. Allah’ı tanıyan bir kalp zirveye kadar çıkar.

İşte, Yüce Mevlâ’mız âyât-ı Kerimesinde mealen şöyle ferman eder, der ki: “Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.”2, Kalbi doyuracak ancak muhabbet olduğu mesajı ile vurgulanmıştır.

Rüstem Garzanlı

Dipnotlar:

1- Sözler, 24.cü Söz. Beşinci dal, Birinci Meyve s. 358.

2- R’ad Sûresi, Âyet, 28.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: