Kendini Tanıyan Allah’ını Tanır!

Hadiselere ve eşyaya, Risale-i Nur merceğinden bakıldığında, görülüyor ki: Her şeyde bir dersi ibret var. Fakat hakikati  net görmek için, eşyaya “Hükmü evvel” ( (Ön yargı) ile bakmamak lazım.

1-Kainatta en şerefli mahluk olan insana dikkatle baksak  göreceyiz ki, insanları ölü atomlardan yaradan Allah, Hazret-i Ademden bu güne kadar yarattığı insanların hiçbiri’nin simasını bir başkası ile eşit yapmamış. O ufacık yüzlerine farklı birer mühür vurmuş. Düşünün 20 x 20cm çapındaki simaları tanınmaları için, Allah c.c. onların yüzlerine özel ve güzel bir mühür damgasını vurmuş. Peki düşünebiliyor musunuz bu değerli  varlık olan insanların simalarını farklı yaratmasa idi ne olurdu? Anne teyzeye benzese idi ne olurdu ? Kız kardeşin senin hanımına benzese idi ne olurdu? Amcanla dayın babana benzese idi ne olurdu?

Ne mi olurdu? Hak hukuk, nikâh ile miras ortadan kalkardı. Ortalık hayvandan beter bir vaziyet alarak yaşanmaz hale gelirdi. Hatta ve hatta Allah c.c. insanların  seslerini dahi farklı yaratmış. Öyle ki, telefonda Hasanı aradığın zaman, kimsin sen, diye sormadan, karşıdaki konuşunca sesinden kim olduğunu fark edeyorsun ve devam ederek Hasan nasılsın evdekiler nasıl. İşin nasıl gidiyor diyebiliyorsun.  Çünkü insanların simalarını farklı yaratan Allah, onların ses tellerini de farklı yaratmış ve herkesin sesi farklı çıkıyor.  

İnanmazsanız deneyin, bir marangoza: Biri diğerinden benzememek şartı ile, fazla değil yalınız bin kapı ısmarlayın, kesinlikle olmaz yapamam cevabını alacaksınız. Çünkü her kapıyı yapınca önceden yaptıklarına bakacak ki yeni yapılanın farkı meydana çıkmış olsun. On, elli, yüze doğru ilerlerken, önce yaptıklarına benzetmemek için iş ağırlaşacak ve marangozun  yapması imkânsız  olacak.             

2- Bize verilen sağlık nimeti için Allah bizden şükür istiyor.

Bugünkü nankör insana bak ki Allah tarafından ona verilen sağlık ni’metine karşı şükretmeyip, sağlığını başına bela yapmıştır.

Sağlık, şükrünü eda edenler için çok güzel bir ni’mettir. Fakat siz söyleyin elimizde iken onun kaçta kaçımız şükrünü eda ediyoruz. Ağzımızda sakızı çiğner gibi hiç düşürmeden sağlık, sağlık olsun söyler dururuz. Fakat o sağlığı bize kim verdi düşünmeyelim mi? O’na karşı şükrümüzü eda etmeyelim mi? Şükrü eda edilmeyen sağlık, parası ödenmeyen mala benzer ki, o, akıllı insanı yer bitirir.

Herhalde sağlığına şükredip o sağlığı Allah yolunda harcayanların sayısı az olduğundan ötürüdür ki; Allaha karşı isyan etmemeye gayret gösterenler, ya dertli veya vücudunda ki sağlık nimetlerinden bazıları  elinden gidip sakat kaldıklarından ötürü, onları manen sapsağlam görüyoruz. Çünkü insanların %80 ni ona verilen sağlık ni’metini, sıhhat ve afiyetini, gururlanmak için bir sebebi bir vesile gördüğü için onun sağlığı ona bir bela olmuş. O sebepten, yoksul, hasta, sakat olanlar ma’nen daha sağlam olmuş oluyorlar. Evet Allahı hiç anmayana Allah bir sancı veriyor. Zavallı hemen bağırarak Allahhh diyor.

Biz bu iki sınıf insanı bu vaziyette görünce, hemen el açıp, Allah’ımız bize sağlık vereceksen bizi şükrünü eda edenlerden eyle, diyoruz. Yok şükrünü eda edemeyeceğimizi bildiğin için, rahmet kucağına atmak maksadıyla bize hastalık verir isen, o zaman bize sabır ihsan eyle ki, o hastalığın mükâfatından mahrum kalmayalım.

Böylece cenneti kazanmak için bize verilen bu geçici hayatta nefsimize, şeytanlara ve şeytanları geride bırakan insanların hilelerine aldanmamak için, Allah’ımıza gün gece dua edip yalvaralım.

Bu ve buna benzer ciddi meseleleri sizinle paylaşmamın tek sebebi: Materyalist ve natüralistlerin neticesiz boş fikirlerinin imkansızlığını göstermek, hem de bizi yoktan var eden Allah’ımıza karşı vazifemizi yaparken gayretli olabilme ümididir.                                 

Abdülkadir Haktanır  

www.NurNet.Org

İletişim: abdulhak@albnur.com

Sende yorum yazabilirsin